1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Sayın Elçi’nin ekonomik raporunun düşündürdükleri
Sayın Elçi’nin ekonomik raporunun düşündürdükleri

Sayın Elçi’nin ekonomik raporunun düşündürdükleri

Kıbrıslı Türklerin (ve KKTC vatandaşlarının) kendi ülkelerinde özne oldukları her fırsatta ve her platformda tüm ilgili kişi ve kurumlara hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda, Kıbrıslı Türklerle Türkiye ilişkileri devletten devlete, iki farklı fakat eşit tarafı

A+A-

 

   

Kıbrıslı Türklerin (ve KKTC vatandaşlarının) kendi ülkelerinde özne oldukları her fırsatta ve her platformda tüm ilgili kişi ve kurumlara hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda, Kıbrıslı Türklerle Türkiye ilişkileri devletten devlete, iki farklı fakat eşit tarafın karşılıklı saygı, yarar ve dayanışma temelinde olmalıdır.

Bu oldukça temel olan girişin ardından geçtiğimiz gün KKTC ekonomisi ile ilgili yaptığı açıklamada TC Lefkoşa Büyükelçisi Sayın Akça’nın sözlerinin analizi oldukça önem kazanmaktadır. Sayın Akça, “KKTC ekonomisinin gelişmesinde Türkiye’den yapılan yardımların önemli rolü var. Hedef; cari bütçe açıklarını kendi gelirleri ile karşılayan; Türkiye’nin yardımlarını da altyapı, reel sektör ve savunma harcamaları için kullanan bir ekonomi olmalıdır” derken tam da CTP-BG’nin yıllardır savunduğu ve 2004-2009 yılları arasında hükümet ettiği dönemde bu anlayışı uygulamaya geçirmeye çabaladığı görüşleri dile getiriyordu!

 

CTP-BG ÖNLEMLER ALINMALI DERKEN UBP NEREDE DURUYORDU?

 

CTP-BG’ye saldırılar da işte tam da bu dönemde artmıştı ve CTP-BG’nin erken seçim kararı da ekonomik ve toplumsal kalkınma modellerinin siyasal partilerce halkla paylaşılması ve durumun halkla birlikte değerlendirilmesi için alınmıştı.

19 Nisan 2009 seçimlerine giderken CTP-BG ülkemizin içerisinden geçmekte olduğu ekonomik krizin ve uluslar arası ekonomik bunalımdan etkilenmenin nasıl bir ekonomik ve toplumsal kalkınma programı ile atlatılabileceğini topluma anlatırken, diğer taraftan da popülist ve yalan politikalarla UBP halka şirin görünmek adına her türlü taahhüdü sözlü ve yazılı bir biçimde hatta imzalar da atarak veriyor ve halkın gözünü boyuyordu. İşte tam da böylesi bir dönemde ve popülizmin en yükseği ile iktidara gelen UBP bugün kalkmış ve tüm çalışanların sosyal hak ve güvencelerini budayarak, iş insanlarının önünü tıkayarak, vergiler ve zamlarla gelirleri artırmaya ancak giderlerde kısıntı yapmadan ve hatta hala daha kamuya partizanca istihdam yaparak giderleri daha da artırarak bütçede denge kurmayı tüm çalışanların ceplerine ellerini sokarak halletmeye çalışmakta ve ülkede yaşanmaz bir ortam yaratmaktadır.

 

UBP SORUMLU DAVRANMIYOR 

 

İşte bu nedenle Sayın Akça TC Yardım Heyeti ile birlikte hazırladığı 2010 Yılı KKTC Faaliyet Raporunu her şeyden önce UBP ile oturup görüşmeli ve TC-KKTC arasında imzalanan ekonomik ve mali yardım raporunun neden halktan gizlendiğini ve ne siyasi partilerle ne de sivil toplum örgütleri ve sendikalar ile tartışmadığını araştırmalıdır. Bunu bir ülkenin iç işlerine karışma anlamında değil, iki eşit ve saygın devletin imzaladığı bir protokolün gereklerinin yerine getirilmemesi nedeniyle bir araştırma olarak yapması bağlamında belirtiyorum.

Zaten ülkenin ekonomik kriz nedeniyle içerisinden geçtiği bu zorlu dönemeçte UBP hükümetinin halka dönük tatmin edici açıklamalar yapmaması ve önlemler almaması, özellikle son haftalarda dövizlerde yaşanan aşırı değer artışının ve TL’nin değer kaybetmesinin ardından kayda değer hiçbir önlem almayan UBP hükümeti yerine böylesi bir raporu hazırlama görevi KKTC Ekonomi Bakanlığı’nın ukdesindeyken bu raporun TC Yardım heyeti tarafından hazırlanması ve bizlere sunulması kabul edilebilecek bir durum değildir. UBP hükümeti işte tam da bu noktada en büyük eleştirileri hak etmekte ve bu ülkeyi yönetemediğinin, hatta en kötü bir biçimde felakete sürüklediğinin göstergelerini her gün halka açık bir biçimde göstermektedir.  

SAYIN AKÇA UBP’YE KALKAN OLMAMALI

 

Sayın Akça açıklamasında devamla “KKTC ekonomisini, ihtiyaç duyduğu kendine yetebilir altyapıyı kurarak, sağlam ve rekabet edebilir bir yapıya kavuşturmak, TC tarafından sağlanan yardımların ana hedefidir” diyor.

Dikkat edilirse burada hedeflenen noktalar TC yardımlarının ana hedefidir denmekte ve KKTC nezdinde Kıbrıslı Türklerin karar verme ve özne olma emelleriyle de çelişik bir durum oluşturmamaktadır. Yani aslında burada Kıbrıs’ın kuzeyindeki ekonomik kalkınmayı hangi projelerle gerçekleştireceğine ve demokratik ve demografik yapı ile sosyal haklar ve güvenceler konularında bütünlük, eşitlik ve adalet sağlayacak olan KKTC hükümetlerinin projelerine kaynak bulma noktasında TC hükümetlerinin KKTC’ye sağlayacağı TC yardımlarının hedefleri ile örtüşmesidir önemli olan.

Ve yukarıda Sayın Akça’nın ortaya koyduğu hedeflerle Kıbrıslı Türklerin ekonomik kalkınma hedefleri ve özne olma emelleri arasında bir çelişki görülmemektedir.

Demek ki bugün yaşadığımız ekonomik, demokratik ve sosyal sorunların en azından TC resmi açıklamaları dikkate alındığında bu açıklamalarla bağlantıları bulunmamakta, sorunun esas yaratıcıları olarak karşımıza halihazırda KKTC’de hükümet eden ve bu ülkede 30 yılı aşkın bir süre hükümette kalan UBP hükümeti çıkmaktadır.

UBP hükümeti vizyonsuzluklarını, projesizliklerini ve hatta beceriksizliklerini örtme adına TC hükümetlerini kalkan olarak öne çıkartmakta ve yaptıkları tüm anti-demokratik uygulamalarda müsebbip olarak TC hükümetini hedef tahtasına koyarak kendi hükümetlerinin devamını sağlamaktadırlar.

Hatta öylesine bir algı da yerleştirmişlerdir ki Kıbrıs Türk Halkının dağarcıklarına, “kim gelse aynıdır, TC ne derse o olur” mantığının gelişmesini, insanlarımızın özgüvenlerinin yok olmasını ve edilgen bir toplum olarak yaşamayı kabullenmeye kadar negatif unsurların hayat bulmasını sağlamışlardır maalesef.


UBP’NİN YALAN POLİTİKALARI İFLAS ETTİ

 

19 Nisan 2009’da hükümete gelebilmek adına halka her türlü yalan vaatlerde bulunan, yapacağım dediklerinin hiç birini yapmayıp, üstüne bir de dokunmayacağım dediği sosyal hak ve güvenceleri bir bir budama hatta kökünden koparma eylemlerine girişen, KTHY’yi batırıp çalışanlarını pervasızca sokağa atan, KTHY’nin düzlüğe çıkarılması için danışman olarak görevlendirilen Sayın Bilal Ekşi’nin dahi UBP’nin politikaları nedeniyle geri dönmesini sağlayan, Sayın Ekşi’nin görevlendirilmesiyle birlikte KTHY’nin kurtarılması adına TC tarafından gönderilen 20 milyon TL’nin heba olmasını “başaran” ve sonra da suçu üzerlerinden atmak için CTP-BG’ye çamur atmaya başlayan,  Saray Hotel’i yok pahasına özelleştirerek devreden, DAÜ üniversite öncesi eğitim kurumlarının kapanmasına ve TC’den bir özel okula devredilmesine çanak tutan, Kamu sisteminde eşitsizlik üzerine yasa geçiren, asgari ücreti ve asgari ücretlileri unutan, emeklilerden vergi kesmeye çalışan, eşelmobil sistemini tamamen torpilleyen, dövizdeki artışlar karşısında halkını koruyan ekonomik önlemler alamayan, Kıbrıs’ın kuzeyindeki yerli özel sektörü rekabet edebilir konumlara taşımayan, esnaf ve zanaatkarın-hayvancının-tarımcının-sanayicinin-tüccarın-turizmcinin ve tüm sektörlerin geleceğini karartan ve gençliğin bu ülkede gelecek görmesini engelleyen UBP bir de çıkmış ve geçtiğimiz gün HAK ile yaptığı görüşmede Sayın Başbakan Küçük “Sosyal yapıyı kollamak ve desteklemek yalnızca sol partilerin olayı değildir” diyerek halkı bir kez daha “görmez-duymaz” konumuna sokmuştur.


NE YAPMALI?

Kuzey Kıbrıs’ta bir taraftan çözüm süreci sürerken diğer taraftan da ekonomik kalkınmanın planlı bir biçimde başlatılması gerekmektedir. Ekonomik kalkınma için esas olan GSMH’nin büyütülmesidir. Bunun ön koşulları ise ekonominin, devlet yapısının ve hukuk düzeninin bütünlüklü olarak ele alınması; adaletin, eşitliğin, bilimselliğin ve ekonominin ciddiyetle öne çıkarılması; ekonominin kayıt altına alınması ve bunun toplumsal bir kültür anlayışına dönüştürülmesidir.

Bunun için de vergide otomasyon ve adalet sağlanmalıdır. Burada bir başka önemli konu da vergi sisteminde yapılması gereken düzenlemelerin de katkısı ile kamu ve özel sektör kuruluşlarının öz sermayelerinin artırılmasının gerçekleştirilebilmesidir. Vergi düzenlemelerinde bir başka önemli konu da hükümeti/maliye bakanlığını/ve vergi dairesini denetleyecek olan bir bağımsız vergi denetim biriminin oluşturulmasıdır.

Böylesi bir yapı ile öz sermayesi güçlü kamu ve özel kuruluşların hem ekonomik dalgalanmalara hem de rekabete dayanıklılığı artabilecektir. Bu ve benzeri düzenlemelerin yaşama geçirilmesi ile özellikle genç insanlarımızın, esnaf, zanaatkar, tarım işletmeleri ve girişimcilerin ve diğer kuruluşların, ekonomik hayatın önemli unsuru olan finans ihtiyaçlarının sağlanmasında, kendilerinden beklenen teminatın yalnızca taşınmaz mal ipoteği üzerinden değil, açık bilanço, proje ve fizibilite temelinde kredi mekanizmalarından yararlanma kabiliyetini de gerçekleştirebilecektir.

Benzer bir biçimde ve aynı zamanda, bağımsız mali müşavirlik müessesinin güçlendirilmesi, etkin kılınması ve evrensel AB normlarına göre hem sorumluluk hem de etkinlik taşıyacağı bir bütünlükle geliştirilmesi de ekonomik istikrar ve kalkınma hareketi için oldukça önemlidir.
Kıbrıs’ta çözüm ve AB vizyon ve normları çerçevesinde, piyasa dinamiğinin etken olduğu, sosyal adalet ve demokratik hukuk devleti kurallarının temel olduğu, “İnsan Odaklı Kalkınma Ekonomisi Modeli” kuralları hayata geçirilmelidir.
Girişim özgürlüğünün var olduğu, kamunun düzenleyici etkisi ile sermayenin ve kaynakların savurganlık içinde tüketilmediği ve tekelciliğin önüne set çeken, kamu düzenlemesi ile yönlendirmesinin yer aldığı ve planlamanın yol göstericiliğinde ve iç ve dış haksız rekabetin engellendiği bir anlayışla piyasaya giriş-çıkışların serbest olması gerekmektedir.
Ülkemizde yaratılan kayıt dışı gelir, büyük ölçüde KKTC’nin yerel ve TC’nin şube bankalarında mevduat olarak toplanmaktadır. KKTC’de menkul kıymetler borsasının olmayışı ve yatırım fonları dahil, diğer yatırım yapılabilecek portfolyo  imkanlarının KKTC’de olmayışı, ister istemez paraların TC’de değerlendirilmesine neden olmaktadır. Hala faizlerin KKTC’de yüksek olması da, paranın kredi olarak piyasalara finanse edilmesine mani olmaktadır. Piyasada daha çok para tutulabilmesi için, başta faiz oranları, munzam karşılık oranları ve disponibilite oranları aşağıya çekilmelidir.
Ülkede likit zengini olan Vakıflar bankası, İş bankası, Ziraat, Kooperatif Merkez ve İktisat Bankası’na ortak konsersuyum oluşturacakları ve sendikasyon kredisi gibi milyonlarca dolar tutarındaki yatırım projelerine sağlayabilecekleri kredileri, KKTC’deki projelere kullandırabilecekleri kağıt dönüşüm, biyodizel, atık yönetimi, “solar energy (güneş enerjisi)” gibi projeleri finanse etmeleri ve bu projelerin hayata geçmesiyle kendilerinin de kardan pay sahibi olabilecekleri düzenlemeler ve yenilikler yapılmalıdır. Böylelikle hem KKTC’de paranın kalması sağlanmış, hem istihdam yaratılmış, hem de KKTC’de yatırım iklimi ve altyapısı değişmiş olacaktır.

İşte bu türden önlemlerle ekonomi ve toplumsal yapımız düzlüğe çıkarılabilir ki bunun ilk adımı da insan odaklı ve sevgi merkezli siyasetle mümkündür ki bu da maalesef UBP’de yoktur!

Bir kez daha belirtmekte yarar vardır ki Kıbrıs Türk Halkı kendi geleceklerini oluşturabilecek bilgi ve beceriye sahiptir ve kendi ülkelerinde özne olduklarını her fırsatta ve her platformda tüm ilgili kişi ve kurumlara hatırlatacaktır. Bu bağlamda, Kıbrıslı Türklerle Türkiye ilişkileri devletten devlete, iki farklı fakat eşit tarafın karşılıklı saygı, yarar ve dayanışma temelinde geliştirilmeli, KKTC hükümetleri de her şeyden önce Kıbrıs Türk Halkının çıkarlarını korumalıdır…




 

 

 

Bu haber toplam 1240 defa okunmuştur