1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Sebepler öylece dururken…
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Sebepler öylece dururken…

A+A-

Ne zaman bir ölümlü trafik kazası yaşansa, ertesi gün, yollarda trafik kontrolleri görüyorum.
Tam da trafiğin en yoğun aktığı şehir içlerinde ve çoğunlukla mesai saatlerinde…
Hani adeta “bakınız, trafik kontrolü yapıyoruz” gösterisi gibi…

Şehir içlerindeki trafik kazaları hafif çarpmaların ötesine gitmiyor genelde...
Ya telefona dalıyor birileri, önündekine çarpıyor.

Ya şerit değiştiriyor aniden, iki araç birbirine dokunuyor.

Keşke trafik ışıkları önünde üs kursa polis de kırmızıda geçenleri not etse!
Sokağın kuralı şu: Kırmızı ışık yandığı an ilk dört araç geçebilir (!)

***

Yanlış anlaşılmasın, şehir içlerinde trafik kontrolü olmasın demiyorum.

Ama ölümlü kazaların böyle önlenmediği de açık...

Özellikle de gece geç saatlerde devriye ve kontrole ihtiyaç var.
Sürücüler bilmeli ki "yollarda yaygın ve sürekli olarak polis kontrolü var."
Özellikle de ana yollarda...

En işlek ana caddeler biliniyor.
Ölümlü trafik kazalarının adresleri de…

Gecenin ilk ışıklarından sabaha dek devriye olmalı buralarda...

Öyle "maket” polis araçları ile çözüm üretilecek mesele değil bu...

***

Elbette yetmez!

Ne yazık ki halen "en kolay ehliyet sistemi"ne sahip ülkeyiz.

Avrupa'da görüyoruz, ehliyet almak için en az iki, üç, dört kez sınava girenler var.

Önce yazılı, sonra uygulamalı...
Sürüş ehliyeti almak bu kadar "sıradan" olmamalı...
Bu kadar kolay…

***

Diplomanın da yurttaşlığın da ehliyetin de en kolay verildiği adres burası…

Kayıt dışı bir yer!

Ne zaman trafikte ölüm olsa polisler yollarda...

Sebepleri ortadan kaldıracak adım atmıyor, sonuçlara ağlıyoruz.

Trafikte öyle...

Kanserde öyle...

Nüfus ve yurttaşlık siyasetinde öyle...

Çevrede öyle...
Demokraside öyle...

Sebepler yerli yerinde dururken, acı sonlar karşısında bas bas bağırıyoruz.

Nefesimiz tükenene kadar...

sebepler.jpg


Ak para kara para!

“Kara parayla ilgili ithamlar, tamamen temelsizdir ve güzel ülkemizi karalamaya yöneliktir” diyor Dt. Ünal Üstel…
Bak bak!
Kıbrıs’ın kuzeyinde dolaşan para tümüyle “ak” Üstel’e göre (!)
“Asla ve asla KKTC’nin suçluların barındığı bir ülke şeklinde tanımlanmasına iznimiz yoktur” diyor üstelik…

Bu iddiayı ortaya koyanlar elbette “Rum’a hizmet ediyorlar” malum, değişmez kural (!)

İkinci cezaevi de doldu, taştı ya…
Suçla ilgisi yok, sanırsınız ki “gezi ve ören yeri” mübarek (!)

***

Tamam da…
Şöyle bir sorunumuz var.
İzin varsa eğer nakletmek isterim.

***

Küresel salgının orta yerinde bir grup paralı insan "özel bir jet" ile adaya geldi.
Denetimden geçmedi!

Gümrük kontrolü olmadı!
Ellerini kollarını sallayarak girdiler ülkeye ve doğrudan kumarhaneye yol aldılar.

O kumarhanenin kamera kayıtları silindi.
Soruşturma için bir dosya açıldı ama sonra üzeri örtüldü.

“İfadelerin çoğu alınmadı, açılan davalar geri çekildi, hangi müdürün hangi çavuşa emir verdiği silsilesi bile tespit edilmedi” diyor Başsavcı yardımcısı...

***

Bir örnek daha verelim...
Interpol tarafından aranan ve "uluslararası uyuşturucu baronu" olduğu söylenen bir suçlu vardı.

"Ganster" diyorlar!

"Oturma izni"ni UBP hükümeti verdi.

Rum - Yunan ikilisi değil (!)

Daily Mail Australia ve Sunday Telegraph, “uyuşturucu çetesinin başı” olarak itham ettikleri şahsın "FBI tarafından yapılan operasyon sonucu, Kıbrıs'taki sığınağına dönerken tutuklandığını" duyurmuştu.
Cebinde ikamet izni vardı!

Ankara’ya gönderildiğini oradan da kendi ülkesine iade edildiğini biliyoruz.
Öyle de…
Kimseler soruşturmadı...
"Bu adama oturma izni nasıl verilmişti" diye...

***

Bahis mafyalarının ülkenin en tepe makamında misafir edilmesini ve gülümseyen pozlarını hiç anlatmayacağım şimdi...

Meraklısı internet arşivinden rahatlıkla ulaşabilir.

Çok merak ediyorum.
Ada yarısında “kara para yoktur” sözüne, Üstel’in kendisi dahil inanan var mı acaba…

ak-para-kara-para.jpg


İki bütçe ve gelir eşitsizliği

Ülkede gelir eşitsizliği, ortak kaynakların adaletsiz paylaşımı ve kamu – özel uçurumunu anlatmak için genelde kendi sektöründen örnek veriyorum.
En yakın tanıklığım bu…

Geçenlerde Türk Ajansı Kıbrıs’ın bütçesi kabul edildi: 91 milyon 793 bin TL
Muhasebecimizi aradım ve sordum, “Yenidüzen, Kanal Sim ve Radyo Sim’in toplam bütçesi ne kadar” diye…
2023 yılı projeksiyonu 6 milyon TL gibi…

***

Belki birebir doğru örnek değil…
Biri haber ajansı, diğeri gazete ve radyo-tv…
Nihayetinde her iki kurum da “haber üretimi” yapıyor.

Ajansla kıyaslandığı zaman “özel, özgün ve özgür haber ve röportaj üretimi” anlamında Yenidüzen ve Sim’in çok daha önce olduğunu düşünüyorum.
Keşke bu anlamda üretimde kayıt altında olsa, konuşulsa…

Neyse…
Çalışma saatine de bakacak olursak…
Ajansın “resmi” kapanma saati 19.30, medya grubunun gece “01.00…”

Pandemi dönemine kadar personel sayısı aynıydı.
Maalesef pandemi özel sektör sarstı, dağıttı.

Bunu yazdığım zaman ajansta çalışan dostlar alınıyor kimi zaman ya da savunma ihtiyacı hissediyor, halbuki derdim “eşitsizliği” dile getirmek.

91 milyon 793 bin TL bütçenin ne kadar personeli gideri, ne kadar yatırım, üretim ve teknoloji, bilmiyorum. Baktım, bütçe tartışılırken bunu görmedim, belki benim gözümden kaçtı…

Geleceğim nokta şu…
Geçmişte de fark vardı…
Ama bu kadar değil…
91 milyon TL nerede… 6 milyon TL nerede…

Bu tablo içerisinde özek sektör çalışanının sefaleti ve siyaset üzerindeki “kamuya istihdam” baskısı asla bitmez!


Bir daha gelmeyiniz, der gibi

Yine bir hafta sonu manzarası ve yine Lefkoşa… En fazla turist geçişinin olduğu yer burası… Ekonomiye en ciddi kaynağın aktığı… Metehan, Kermiya ya da Ay Demet… Hangisini kullanmak isterseniz… Kontrol ya da geçiş noktası… Yeşil Hat geçişi … İllaki “sınır” yapacaklar… “Bir daha gelmeyiniz” der gibi, tam bir eziyet. Dedik ya, “sınır” istiyorlar, sınırlı hayatlar, sınırlı dünyalar, ilişki ya da iletişim istemiyorlar…

bir-daha-gelmeyiniz-der-gibi.jpg
 

Bu yazı toplam 2677 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar