Seçim Geldi, Dayandı; Ya Sonrası?!...
Kuzey Kıbrıs’ta genel seçimler genellikle erkene alınır; gelenek bozulmadı ve gene biraz erkene alınıyor. Başbakan muhalefete bir daha erken seçim tarihi için hodri meydan çekince CTP de 7 Ocak dedi… Seçim kapıda…
Şu andaki meclisin partilere göre aritmetiği son seçimlerde seçmenin oy vererek belirlediği dağılım değil; seçildiği partisini değişen ve mecburiyetten bağımsız kalan milletvekilleri, seçmenin iradesi ile oynamış ve ülkenin bir azınlık hükümeti ile yönetilmesine vesile olmuştur. Bugünkü hükümet, seçmenine ihanet etmiş olan dört bağımsız milletvekilinin rezil bir eserdir. Dolayısıyla, hem meclis dağılımının yurttaşın iradesi ile yeniden şekillenmesi, hem de azınlık olmayan bir hükümetin kurulması için seçimlerin biraz erken yapılması gecikmiş bir karar olarak ortaya çıkıyor.
Seçim olacak da ne olacak?! Partisel bağlantısı olmayan yurttaşlar bu soruyu kinaye ve acı ile dillendiriyor. Siyaset ülkenin sorunlarını çözmediği bir yana, ülkeye sorun olmaya başladı; yurttaş, siyasetin yarattığı sorunlardan bunaldı… Seçim sonrasının yeni meclisi olumlu fark yaratarak bu sorunun cevabını vermesi gerekiyor; yurttaş nazarında güvenirliği yerlerde sürünen siyaset, itibarını başka türlü ayağa kaldıramayacak.
Peki ya yurttaş?! Yurttaşın da özeleştirisini yapmasına ihtiyaç var… Şikayetçi olduğu ve güvenmediği siyasette, ‘seçen’ olarak sorumluluğu var; meclise gidenler yurttaşın kendi oyları ile gönderdikleridir… Seçerken Kuzey Kıbrıs insanının toplamı yararına değil de kişisel yarar için oy kullanılırsa, tercih bencil değerler üzerinden yapılırsa, olacağı bu ve bundan kötüsüdür.
Peki ya siyasi partiler?! Ülkenin sorunlarını çözecek, sürdürülebilir kalkınma ve refahı sağlayabilecek, ayağı yere basan ve ülke gerçeklerine odaklı sosyo-ekonomik politikaları gerçekleştirecek vizyon ve programla seçmenden oy istemeli ama adayları da bu vizyonun misyonunu taşıyabilecek nitelikte olabilmelidir. “Çok sevilen bir doktordur, çok sayılan bir kişidir” deyip popüler kişiler aday yapılırsa, siyasette ve örgütlü çalışmada zengin alt yapısı olanlar dışarda bırakılırsa, dünyanın en iyi programı yazılsa kaç yazacak?!. Yanlış anlaşılmasın ama meclis siyasette işbaşı eğitim yeri değildir. Popüler adaylarla çıkılan yolda, popülist ve bencil siyasetle yürünür, bu da ülkenin sorunlarını sadece artırır.
Peki ya sivil toplum ve meslek örgütleri?!. Siyasi partilerin önüne kendi temsil ettikleri zümrelere odaklı hak ve çıkarlar için yazı koyup, kabul etmeleri halinde destekleyecekleri yöntemini yeniden denemezler herhalde; Derviş Eroğlu’ndan geçmiş seçimlerinde ders almış olmaları gerek… Kabul edeceğine söz veren, imzalı mühürlü belge veren Eroğlu’nun, seçimde tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde etmesine rağmen, verdiği sözlerinin tam tersini yapması ve vaatleri aldığına sevinenlerin de buna kayıtsız ve eylemsiz kalması halen hafızalardadır. Dolayısıyla, sivil toplum ve meslek örgütleri de bu aşamada ülkenin toplam yararına olmayan ‘şantaj’ kokan taleplerle siyasi partileri seçimlerde avlamaya – tavlamaya çalışması, sadece sürdürülebilir olmayan yapıyı süratle duvara doğru itecektir.
Peki ya rejim?!. Kuzey Kıbrıs’ın yönetim rejimi ‘Memurizm - Anavatan’cılık ve giderek yaklaşan siyasi İslam’dan kurtarılmalı ve korunmalıdır. Hükümetler, örgütsüz kalmış seksen bin özel sektör çalışanlarının sesi çıkamıyor diye, onların emeğinin yarattığı değerden aldığı vergilerle, mikrofonlara yakın olan kamu çalışanlarını ve mali teşvikler verilen iş sektörlerinin işverenlerini ödeme programlarını söndürmelidir. Ülkenin refahı yükseltilecekse, ülkenin insanlarının tamamı için ve dengeli yükseltilmesi gerekiyor, bozulan zenginlik dağılımının adil hale getirilmesi gerekiyor. Özel sektör çalışanlarının yarattığı değerden elde edilen kaynaklarla, onlara rağmen ve onları dışlayan mali kaynak yaratmak ve onların dahil olmadığı şekilde dağıtmak ve nemalandırmak, emeğin emeği sömürmesinden başka bir olgu değildir. Yeni meclisin hükümeti mevcut ‘Memurizm - Anavatancılık’ yapısını sürdürecekse, yurttaşın dillendirdiği o yorum dilinden hiç düşmeyecek: “Seçim oldu da ne oldu?! – Fasulyanın yahnisi, gitti geldi aynisi”…
Peki ya Türkiye ile ilişkiler?!. Kişilikli, karşılıklı yarar ve çıkar ilkesi üzerine kurulmuş karşılıklı saygı ile yürütülen ilişkiler düzlemine geçilebilmelidir. Şu anda Türkiye ile olan ilişkiler yönetenlerin keyfini kaçırmayabiliyor olabilir ama Kuzey Kıbrıs insanının çoğunluğunun keyfi kaçık, vicdanı rahatsızdır. Kuzey Kıbrıs insanının kimliğini değişmeye kalkışmak ve hele ki siyasi İslam tezlerini dayatmak Kuzey Kıbrıs insanının ne geçmişte ve ne de şimdi hoşgörü ile bakacağı bir konu olmamıştır; bundan sonra da olamayacak… Bu seçimler siyasi partilerin bu konudaki tutumları için turnusol kağıdı olacak… Acı reçeteler olacak, başka türlü düzelmeyecek ama siyaset mert olacak ve halkına doğruları söyleyecek; ‘kandırmaca’lar siyaseti bugünkü horlanan tarife soktu…
Meclis toplantı salonu yenilendi… Meclis toplantı salonunda oturacak milletvekilleri de üç ay sonra yenilenecek. ‘Fes gitti – şapka geldi’ olmasın, kafalar değişsin, yenilensin… ‘Taş devrinden cilalı taş devrine geçmek’ de olmasın; ülkenin siyaseti bir devrimden geçsin… Kuzey Kıbrıs halkının yarına dair bugünkü en büyük ihtiyacı budur. Cesur, dürüst, demokratik, şeffaf ve adil bir siyasetle yarınlara yürümek, bugünkü siyasetin yol ayırımı olacak; bu yolu alanlar yarınlarda da olacak…