Seçim Siyaseti
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı sayın Narin Ferdi Şefik, 2018 genel seçimlerinin hemen ardından uyarmıştı: ‘Mevcut seçim sistemiyle seçime gidilmemeli.’ Ayni uyarının yeniden ve içinde bulunduğumuz yıl içinde de birkaç kez tekrarlandığı hafızalardadır.
Seçim sisteminde yer alan kimi unsurlar, sayımı akıl almaz derecede zorlaştırmakta, oy kullananların hata yapmasını kolaylaştırmaktadır.
Aslında, sorun sadece seçim sisteminin, sayımı zorlaştıran mekanik etkilerinden kaynaklanmıyor.
Ayrıca, hem seçmen, parti üyeleri ve adaylar hem de parti yönetimi üzerinde olumsuz-yıkıcı psikolojik etkileri vardır.
Açıkcası, mevcut seçim sisteminin parti içi demokratik anlayışı ve parti-içi istikrarı, dolayısıyla siyasal istikrarı zedeleyen, topluma yanlış mesajlar veren özellikleri vardır.
Bunları aşağıda ele alacağım.
Yasama organının bütünüyle ve özellikle mecliste temsil edilen siyasal partilerin tek tek, en azından olumsuz mekanik etkileri görerek Yüksek Seçim Kurulu başkanının uyarısının ne anlama geldiğini ve sorunun giderilmesi için ne yapılması gerektiğini çoktandır anlamış olmaları gerekmez miydi?
Hatta, bu uyarının anlaşılır olduğunu düşünmeyenlerin uyarı hakkında detaylı bilgi edinmeleri de, çeşitli şekillerde gayet mümkündü.
Ama hiçbir önlemin alınmadığı ve hiçbir hazırlığın ya da girişimin yapılmadığı anlaşılıyor.
Şimdi seçim kararı verildikten sonra seçim sistemi üzerinde değişiklik yapılmaya çalışılması faydadan çok zarar verecektir.
Demokrasiyi hedefleyen herhangi bir toplumda, hiç olmaması gerekenlerin en başında, seçim sürecine girildikten sonra seçim yasasında yer alan seçim kurallarında değişiklikler yapılmasıdır.
Tüm siyasal partilerin uzlaştığı, Yüksek Seçim Kurulu’nun makul bulduğu ve teknik olarak göze batan bir hata içermeyen bir seçim sistemi için yasada değişiklikler yapılabileceği kabul edilse bile, siyasal kurumların kabul edilemez umursamaz tutumlarından kaynaklanan toplumsal tahribatı gidermek yine de mümkün olmayacaktır.
O nedenle, mecliste temsil edilip, son seçimden buyana hükümet oluşumlarına katılan siyasal partilerin topluma karşı bir özür borçları vardır.
Üzerlerine düşen görevi yapmadıklarını samimiyetle kabul etmeleri toplumun siyasete, siyasal kurumlara ve siyasetçilere güven duymaya başlamaları için şarttır.
Mevcut seçim sisteminin (ve elbette bir öncekinin de) Yüksek Seçim Kurulu başkanının tespit ettiği sorunlarına ek olarak, daha başka ciddi olumsuzlukları da vardır.
Mevcut seçim sistemi, seçimleri, partiler arası yasal bir mücadele aracı olmaktan çıkarıp, parti içi hiziplerin utanılması gereken bir çekişmesine dönüştürmektedir.
Gerek ‘karma oy’ gerekse ‘tercih oyu’nun Kıbrıs’ın kuzeyinde vardığı nokta yukarıdakinden başka bir şey değildir.
Mevcut seçim sistemi, en başta seçmeni, sandık başında oy verirken, partilerin programlarına, siyasal amaçlarına, öngördükleri kamu politikalarına, hükümet veya muhalefet halindeki performanslarına ve genel olarak toplumsal sorunlara yaklaşımlarına bakarak karar vermesini değil, parti-içi hiziplerin kurduğu düzeneklere göre hareket etmeye yönlendirmektedir.
Adaylar ise, parti içi program birlikteliklerini hiçe sayarak, seçilebilmelerini mümkün kılacak davranışlara yönelirken, partiler arası mücadeleyi rafa kaldırmaktadırlar.
Artık adayın karşısında, dün en yakın olduğu arkadaşları vardır.
Artık hangi adayın ne söylediği, ne yaptığı anlamını yitirmekte, parti içi dostlarına karşı galip gelebilme sevdasıyla, parti içi ‘tercih oyu hizipleri’ ve parti dışı ‘karma oy düzenekleri’ devreye girmektedir.
Bu olumsuzluktan parti yönetimlerinin etkilenmemesi mümkün değildir.
O düzeyde de artık parti programı, ideoloji, temsil yeteneği, kamusal sorunlara yaklaşım kapasitesi vs. bir tarafa atılmakta, tercih oyu yüksek olanların memnun edilmesi önem kazanmaktadır.
Bu seçim sistemi altında, çoğu durumda parti içi hiziplerin/fraksiyonların ideolojik-politik bir özellik taşıması pek mümkün değildir.
Dolayısıyla parti-içi hayatta fikir tartışması, yaklaşım zenginliği, toplumsal sorunlara duyarlılık ortadan kalkmaktadır. Peki bunun yerini ne mi almaktadır?
Salamis Tartışmaları’nda, Dr. Okan Dağlı ile pekçokları için olmasa bile, bir seçim sistemi tartışması sırasında ilginç olabilecek bir sonuca vardık.
O da şudur:
Bu seçim sistemi altında yarışa giren adaylar, parti kimliklerini bir yana bırakarak, ya da parti kimliği oluşturmayarak, sadece kazanmak için siyasi olmayan yöntemler uygulamaya yönlendirilmektedir.
Bu yöntemlerin başında ne mi vardır?:
Kendi parti yandaşlarından bir tercih alabilmek, çevredeki tanıdıklardan da karma oydan pay kapmak için, bir program yaparak genellikle düğün, sünnet töreni ve cenazelerde boy göstermek!
Bu yöntemleri dahiyane buluşlarla zenginleştirenlerin hakkını yememek gerekir!
Elbette bu yöntemlere rağbet etmeyenler de vardır ve onları, eleştiri sayılabilecek yukarıdaki değerlendirmenin dışında tutmak isterim.
Seçmenler bunun farkında mı? Bence büyük oranda farkındadırlar. Ama….
‘Ama’yı açıklamayı başka bir yazıya bırakıyorum.
Sadece şimdilik şunu söylemekle yetineyim:
Bir seçim yasası ya da sistemi, diğerlerinin yanında, ayni zamanda siyasal inançların oluşumunu da şekillendirmektedir.
Mevcut seçim sistemimizin, her düzeyde yarattığı inançlar yukarıda sıralamaya çalıştığım davranışları da etkilemekte ve şekillendirmektedir.