Seçim ve Referandum’la Yitirilen Prestij
Yerel seçimler bitti ve sonuçlarını doğru dürüst analiz etmeye fırsat kalmadan parti içleri savaş alanına döndü. En çok göze batan CTP olsa da diğer partilerde de aynı iç kavga vardır.
Seçim sonuçları maalesef aynı partiye mensup insanların birbirini suçlamasına odaklandı.
Halbuki, her toplumsal olayın sosyolojik açıklaması vardır. Seçimler ve referandum gibi seçmenlerin tercih ve eğilimini yansıtan toplum labaratuvarı üzerine çalışmalar kısıtlı kaldı. Birkaç kişi bu anlamda konuştuysa da ilgi uyandırmadı.
Alınan sonuçlara bakarsak, toplumun ve siyasi kurumların, “başarısızlık depresyonuna” girdiklerini söyleyebiliriz.
Parti içindeki kavgalar, disiplinsizlik konusunun çok ötesine geçip, etik değerler zafiyetine dönüşmüştür. Bu halin en büyük nedeni, toplumun yıllardır hatırı sayılır bir başarı elde edememesine bağlanabilir.
Bireyler, üye oldukları partiye saygı ve sevgi duymuyor. Bazı üyeler, delegeler, kurultayda, kongrelerde seçilen insanlara muhalifse, çoğunluğun aldığı kararı dikkate almıyor. Bir sonraki seçimlere kadar, bazı insan ve gruplar, nefret ettikleri kişileri devirmek ve onların yerine gelmek için uğraşıyorlar. Seçilmiş parti başkanına, sekreterine dahi saygıları yoktur. Bazı üyelerin yaptıkları açıklamalardan, bir başka partiliye duyulan kin ve öfke belli oluyor.
Bir süredir barizleşen, üye-parti ilişkisi, üyelerin partilerine bağlılıktan çok, üyeler arasındaki kopuş ve düşmanlık modeline dönüştü.
İlginçtir, geçmişte parti içinde görüş ve felsefe ayrılığına düşenler veya yönetici kişilerle ters düşenler istifa yolunu seçerdi. Ya geri çekilirlerdi, veya pasifize edilirlerdi. Şimdi bakıyoruz hiç kimse istifayı düşünmüyor, belli ki bu gruplar partiyi kendi amaç ve çıkarları yönünde kullanmak istiyor.
Buraya kadar saydığım tüm sosyal davranış biçimi toplumun ve kurumlarının “çözülmesi” anlamını taşımaktadır.
Belediye seçimleri umulmadık ittifaklar ve beklenmedik düşmanlıklar kurularak seçim sonuçlarını etkiledi. CTP’nin 3 büyük belediyeyi, seçilmelerine garanti gözüyle bakılan adayların kaybetmesi sadece bu nedenlere bağlanamaz. Başka faktörler de vardır. Genellikle, halk yerel seçimlerde, hükümet partisi dışında bir adaya oy verme eğilimindedir. Bunun çok örneği vardır..
Toplumun öngörülemeyen ve yalpalayan davranış oynaklığının yansımasını referandum sonuçlarında da görebiliriz.
Örneğin, referandumda “hayır” oyu kullanılmasının propagandasını yapan “demokrat-sol” kesim, sonuçları kendilerinin ve halkın başarısı olarak gösteriyorlar..Halbuki, referandumda “hayır” diyenlerin çoğunluğu sağ partilere oy veren seçmenlere aittir.
Bu oylara eklenen TDP-ki o dönemde başka isimde olan partileri 1985 yılında 10.maddeli anayasaya evet demişlerdi- diğer sol parti-sendikalar-STÖ’leri de katarsak bu oyların toplamına ulaşırız. Bu grupların hayır demelerinin en büyük nedeni geçici 10.maddenin anayasadan çıkarılmamasıdır. Halbuki, bu madde değişikliklerde yer alsaydı, bu sefer sağ kesim anaysa değişikliğine “hayır” diyebilirdi.
Meclis’te CTP dışındaki siyasi partiler, referanduma götürülen yasayı oybirliği ile onaylamışlar, sonra da “hayır” oyuna yönelmişlerdir.
Referandum sürecinde yapılan en büyük siyasi yanlışlık, CTP’nin safça davranışıdır.
1985’ten beri “hayır” dediği anayasanın temel kusuru olan ve yıllarca aleyhine konuştuğu ve halka söz verdiği, hatta hükümet programına yazdırdığı geçici 10.maddeyi, “uzlaşma” adına kumar masasına koymuş ve toplum neznindeki güvenini zarara uğratmıştır. Sağ partilerin diğer bir oyunu ise, mal bildirimi ve milletvekillerinin dokunulmazlığı konusunda, CTP’yi uzlaşma uğruna yarım-yamalak madde yazmaya zorlamasıdır.
Bence siyasi partiler, kendi istedikleri değişiklik maddelerini meclis oylamasına koymalıydılar..Uzlaşı maddeleri varsa onlar da oylanmalıydı. O zaman siyasi partilerin net tutumu, yurttaşlar tarafından daha iyi görülür anlaşılırdı. Belki de referanduma gitme gereği kalmazdı.
Son yerel seçim ve anayasa referandumunda, siyasi partiler ve adayların bir çoğu ne kadar yıpratılmışsa, KKTC meclisinde temsil edilen siyasi partilerin oybirliği ile aldığı anayasa değişiklik önerilerinin referandumda yüksek oyla reddedilmesi, en fazla kurum olarak Meclis’i ve milletvekillerini yaralamıştır. Geçmiş meclislere göre bir miktar daha kaliteli bulunan meclis bu tutumu ile prestijini yaralamış gibi görülüyor.