Seçim ve yankı odaları
Herkes sesinin yankısını duymaktan keyif alır. Bir tünelin içerisinden geçerken, bir dağa doğru bağırırken veya boş odalarda konuşurken, sesimizin tekrar geri dönüp bize çarpması, kişinin bu eylemi tekrar tekrar yapma istencinin uyanması aslında bir yandan da sadece kendi sesiyle konuşması, sadece kendi sesinin yankısı içerisinde güvenceli bir çeper yaratması arzusu ile de açıklanabilir. Ne de olsa sesinin yankısı kendisine zarar vermeyecektir, hatta sürekli olarak kendi sesini duyması, kendi sesi ile eğlenmesi, kendi sesi ile algılar yaratması, kendi sesini arzulaması ve kendi sesi ile çoğalması ona bir varoluş alanı sağlayacaktır. Dünya ve hakikat artık yavaş yavaş kendi sesinin yankısından ibaret bir algıya dönüşecek. Tüm başka algılara ve hakikatlere kapalı, sadece kendi dünyasının bilgisi ile yetinecek ve düşünecek bir dünya...
***
2020 Cumhurbaşkanlığı seçimleri süreci, pandemiden de dolayı sosyal medya ve özellikle facebook odağında yürütülüyor. Hoş, gerçi pandemi olmasa da bu durumun çok fazla değişeceğini sanmıyordum. Sokak siyasetinin tükendiği bir dönemde, sosyal medya propagandaları, hem bir kolaycılık sağlıyor hem de kalabalıklara ulaşmada, duygu-imaj üretiminde ve algı inşaasında artık çok daha işlevsel olabiliyor. Peki ama sosyal medyada işleyen bu tür süreçler demokratik, çoğulcu veya katılımcı bir siyaset kültürünün oluşmasına katkı sağlıyor mu? Yoksa tam tersi mi?
***
Yankı odaları, sosyal medyada, özellikle seçim veya siyasi kutuplaşmaların doruk noktada olduğu dönemlerde çok daha belirgin hale gelen bir çeşit 'sanal varoluş' bağlamı. Yankı odası kavramı, genel hatlarıyla, sadece aynı düşüncede olan, kendi fikrini besleyen haberleri ve kişileri takip eden, sadece kendi inandığı düşünceleri destekleyenlerden oluşan dijital alanlar için kullanılmakta. Siz fark etmezseniz de, sizin katılımınızla algoritmalar ve filtreler ile oluşan bu odada, herkes sadece kendi sesinin yankısını duyar. Bu sosyal medyadaki ilgi ve kullanım alışkanlıklarınız algoritmalar tarafından işlenmesi ile oluşuyor.
Bir futbol takımı sayfası beğendiğinizde önünüze sizden bağımsız buna benzer konularda iletiler çıkabiliyor; bir müzik grubu takip ettiğinizde veya paylaştığınızda yine buna benzer reklamlar veya sayfalar karşınıza çıkabiliyor; aynı şekilde bir siyasi figür veya siyasi görüşe dair reaksiyonlarınız, sonsuz algoritmalar ağına düşerek, yine size sizin hoşunuza gidebilecek iletiler ile geri dönebiliyor. Sürekli olarak aynı eğilim, görüş ve benzer tavırlarda olan kişilerle zaman geçtikçe bir oda oluşturuyorsunuz...
Mesela bugün Erhürman taraftarları sosyal medyaya baktıklarında kesin ikinci tura kalacaklarını, Akıncı taraftarları sosyal medyaya baktığında kesin ikinci tura kalacaklarını hatta birinci turda kazanacaklarını, Tatar taraftarları da keza herkesin Tatar'ı desteklediği algısına kapılabilir. Çünkü Erhürman taraftarları sadece kendi gibileri, Akıncı taraftarları sadece kendi gibileri, Tatar taraftarları da sadece kendi gibilerin ağırlıkta olduğu bir sosyal medya akışı izlemektedir. Herkes kendi yankı odasında birinciliğini daha şimdiden kutlamaya, kendisini gerçekten de kazanacağına inandırmaktadır.
***
Yankı odalarının ortaya çıkarttığı en önemli ve korkutucu sonuç, sanıldığı gibi sosyal medyanın demokrasi kültürünü beslemediği, tam tersi yankı odalarında sıkışıp kalmış güruhların kendi düşüncelerini ve orada üretilen bilgileri, zaman içerisinde tek ve değişmez hakikat olarak kabul etmesi, kendi sanal konfor alanı dışındaki düşüncelerden ve bilgilerden uzaklaşarak, onlara karşı hınç, öfke ve yok etme arzusu beslemesidir.
Özellikle kişinin kendi sesinin yankısına aşık olması, buna saplanıp kalması ve bu yankıyı tek gerçek olarak kabul etmesi ortaya bir hakikat yıkımından çok parçalanmış hakikatlerin her birinin kendisini kendi kapalı kutusundan diğer kapalı kutulara tek doğru olarak dayatması sonucuna götürüyor. Bu da hem siyasi hem de ontolojik bağlamda bir yıkım ve öfke kültürünün büyümesine katkı sağlıyor.
***
Bugün yaşanan seçim süreci de aslında demokrasi kültürünün değil, yankı odalarının süreçte ne kadar baskın olduğunu göstermekte. Hangisi olursa olsun, adayların destekleyicileri sosyal medyada oluşturulan yankı odalarından konuşmakta, yankı odalarında düşünmekte ve yankı odalarında kendi yarattıkları algının ve kendi seslerinin kurbanı olmakta.
Tüm adayların destekçilerinin geliştirdikleri ortak davranış özelliği, sadece kendilerinin yarattığı algının ve bilginin doğru olduğu, kendi gibi düşünenlerin ve kendilerini destekleyecek olanların gün geçtikçe artmakta olduğu ve neredeyse tüm adayların kesin ikinci tura kalacak olduğudur. Hatta bunu abartarak, kim daha uzağa işer misali ilk turda bu iş bitti diyenler bile var.
Bu algıyı yayanların buna inanıp inanmamaları bir yana; fakat bu algının oluşmasında en önemli etkenin, konuşanların yankı odasından konuşması. Çünkü yankı odasında sıkışıp kalmış, ufkunu yitirmiş ve kendisini tüm hayatın merkezine yerleştirmiş kişi, herkesin kendisine benzediğini, herkesin kendisi gibi düşündüğünü veya çoğunluğun kesin olarak gidip kendilerinin desteklediği adaya oy vereceği kanaatini getirir.
Bu sadece kendi gibilerin bilgisinin tek bilgi olduğu yanılsamasından değil, bir o kadar da başkalarıyla ve kendi sanal konfor alanı dışındakilerle temas kurmamasından, ilişkiye geçmemesinden ve bir tartışma sürecine girmemesinden dolayıdır da. Çünkü yankı odasında sıkışıp kalmış kişi biri ile konuşmaz, diyaloğa girmez veya bir fikri tartışıp ölçüp biçmez. Yankı odalarından karşısındakine sadece kendi algısını dayatır, kendi bilgisinin değişmezliğini, mutlaklığını ve sabitliğini ispat etmeye çalışır. Yankı odaları arasında iletişim değil, iletişimsizlik; diyalog değil baskın çıkma uğraşı ve konuşma değil hınç-öfke kusma üzerine bir bağ vardır. Burada da demokratik işleyişten çok dijitalleşmiş mikro totaliter tavırlar söz konusudur. Bu anlamda da sosyal medya mecraları algoritmalar ve filtrelerle kişilerin gönüllü katılımıyla oluşan kitlesel bir totaliteryanizm deneyimi sunmaktadır.
***
Yankı odası aslında tam bir taşralık deneyimi. İzole, kapalı, yabancıyı ve kendinden farklı olanı varlığına bir tehdit gibi algılayan ve kendi hakikatine hapsolan taşra insanının deneyimi, bugün artık sosyal medya mecralarında kitleselleşmiş bir hal almakta. Çünkü her yankı odası aslında izole bir taşra kasabası gibi örgütlenmekte. Kişinin ufku, hayal gücü ve yaratıcı potansiyeli, kendi ve kendi gibilerin sesine aşık olduğu bir odanın içerisinde yok olup gitmekte; birey sadece dijital bir veriye, sıfır ile çarpılıp algoritmaların bağrında iğdiş edilen bir kurbana dönüşüyor. Bu kadar gürültü ve hengame de bir uğultudan öteye geçemiyor.
İllüstrasyon: Pawel Kuczynski