Seçimi kaybetti ama geleceği kazandı
Cumhurbaşkanlığı seçimimin ilk turunda Tufan Erhürman’ın aldığı oy oranı yüzde 22 civarında kaldı. Oysa Tufan Hoca’nın daha yüksek oy alması bekleniyordu. Çünkü çok farklı kesimlerden destek görüyordu.
Anketlerde sorulan ‘Kesinlikle kime oy vermezsiniz’ sorusunda en düşük oran Erhürman’a çıkıyor. Bu oran kimi anketlerde yüzde 20’lere kadar gerileyebiliyor. Bunun anlamı, çok az bir kesim dışında herkes Tufan Erhürman’ı ‘oy verilebilecek aday’ olarak görüyor.
11 Ekim’deki ilk turda ‘gerilim’ ve ‘kutuplaşma’ belirleyici olduğu için potansiyel oyun altında kalsa ve seçimi kaybetse de Tufan Hoca aslında geleceği kazandı.
Tersinden söylersek, aslında Kıbrıs Türk Toplumu ‘geleceğin liderini’ şimdiden belirledi.
Kimi seçmen ‘Ankara’nın mağduru’ olarak gördüğü Akıncı’ya yönelerek ‘toplumsal onur’ gailesiyle oy verdi.
Birçok kişiden “Tufan Başbakan kalsın, daha aktif siyaset yapsın, ya da mecliste sağlam muhalefet etsin, henüz çok genç” diye düşünüp, ‘bu seferlik’ oy vermediklerini, ama gelecekte mutlaka vereceklerini dinledim.
Vizyonu, bilgisi, enerjisi, ikna yeteneği, konuşma üslubu ve herkesi kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen söylemi ile belli ki Erhürman bu seçim kampanyası döneminde ‘geleceğin lideri’ sıfatını aldı, cebine koydu.
* * *
Siyaset inişli çıkışlıdır. Dünyada da öyledir ama bizim yakın siyasi geçmişimizde de siyasilerin çok hızlı düşüşler ve yükselişler yaşadıklarına da şahit olduk.
Mesela son üç Cumhurbaşkanı’nın siyasi hayatları böyle örneklerle doludur.
2’nci Cumhurbaşkanı Talat 2000 seçimlerinde ilk kez Cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Seçime CTP’nin Genel Başkanı olarak giren Talat ilk turda yüzde 10.3 oranında oy alarak ancak 4’üncü olabilmişti.
Aynı Talat bir dönem sonra, 2005 seçimlerini ilk turdan yüzde 55’lik oy oranıyla kazanarak Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmıştı.
3’üncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ise bu göreve seçildiği 2010 seçimlerine kadar üç kez aday olmuş, ancak seçilememişti. Eroğlu 2005 sonrası uzun yıllar süren UBP Genel Başkanlığı görevini de bırakmış, siyasete daha pasif şekilde devam etmişti.
Ardından UBP’nin başına geri dönen Eroğlu önce 2009’da ‘tek başına hükümet’ olmayı başarmış, bir yıl sonra ise 2005’teki ilk turda sadece yüzde 22’lik oy alabilmişken, bu sefer ilk turda yüzde 50’nin az da olsa üzerine çıkıp seçimi kazanmıştı.
Benzer bir iniş çıkışı şimdiki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın siyasi yaşamında da görüyoruz. 2005-2009 döneminde o dönemki partisi Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDH) çıkardığı tek milletvekili olarak görev yaptıktan sonra uzunca sayılabilecek bir süre siyasete ara veren Akıncı, 2015’te ikinci turda CTP’ni aktif desteğiyle rakibi Eroğlu’na üstünlük sağlamayı başarmıştı.
* * *
Tüm bu anlatılan örneklerde elbette konjonktürel değişiklikler, adayın çabası ve yarattığı imaj, partisel/örgütsel/toplumsal destek gibi birçok faktör belirleyici rol oynuyor.
Kıbrıs sorununda gelinen aşama, Türkiye ile ilişkiler, o dönemde yapılan milletvekilliği veya yerel seçimlerin sonuçları, diğer adayların performansları gibi faktörler genellikle öne çıkıyor.
Siyasetin matematiğe benzemediği, 1+1’in her zaman 2 etmediği gerçeğini de not etmekte fayda var tabii…
Ancak bu, ‘toplum şimdiden geleceğin liderini de belirledi’ yorumu yapılmasına engel değil.
Bu seçimin böyle bir sonucu daha var…