Seçimler Bitecek, Mücadele Sürecek…
1980'lerden beri Türkiye'ye dayatılan neoliberal reçeteler karşısında Millet İttifakı’nın konumu ne? Kürt meselesinin kalbinde yer alan adem-i merkeziyetçi yaklaşım noktasındaki duruş ne?
Nikolaos Stelgias
Kıbrıs Haber Ajansı, Gazete Duvar, tarihçi, yazar
[email protected]
Doğu Akdeniz'in iki ülkesinde mayıs ayı içerisinde seçimler gerçekleştirilecek. Yunanistan erken milletvekilliği seçimleri için sandık başına giderken, komşu Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri gerçekleştirilecek. Gerek iki komşu ülkedeki gerekse de yurt dışındaki uzmanlar mayıs seçimlerine "kritik" ve "oyun değiştirici (game changer) özelliklere haiz seçim süreçleri" olarak yaklaşıyor. Seçimlere katılan ve iktidar iddiası taşıyan öğelere kısa bir göz atıldığında "kritik" tanımlısının aslında muğlak ve sallantıda olduğu görülüyor. Zira iktidara talip olanlar Mora Yarımadası’ndan Trakya'ya, Trakya'dan Küçük Asya'ya, Kürdistan'a ve Anadolu'ya uzanan coğrafyada çok kültürlülüğe, çok renkliliğe, etnik, dinî farklılıkların, tüm cinsel eğilimlerin, kadın haklarının tanınması gibi konularda özgürlükçü bir bakış açısından sorunlu bir görüntü arz etmeye devam ediyor.
Son yıllarda yoğunlaşan ekonomik krize, otoriter yönetime ve 2023 binlerce yurttaşımızın canına mal olan büyük depremlerin sonuçlarının göğüslenmesinde karşılaşılan sorunlara rağmen, Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (Ak Parti) liderliğindeki koalisyon halâ yüzde 40'ları aşan bir oy potansiyeli ile iktidarın en büyük taliplerinden birisi olmaya devam ediyor. Son anketlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhur İttifakının adayı olarak küçük bir farkla Millet İttifakının adayını takip ediyor. Cumhur İttifakı 2014 sonrasında Türkiye'de şekillenen "müesses nizam koalisyonun" mukaddesatçı ve milliyetçi temsilcisi olarak 2023 seçimlerine tüm olumsuzluklara, Türk Lirasındaki büyük değer kaybına rağmen, iddialı bir şekilde giriyor. Söz konusu ittifaktan özgürlükler, demokrasi, çoğulculuk alanlarında beklenebilecekler oldukça sınırlı ve bu kısa değerlendirmenin sınırlarını aşmakta.
Erdoğan ve ittifakının karşısında Millet İttifakı ve Kemal Kılıçdaroğlu var. İttifak mart ayı içerisinde büyük bir gelgit yaşadı. Meral Akşener'in liderliğindeki İyi Parti (İP) ile yaşanan çekişme sonrasında Kılıçdaroğlu ittifaktaki altı partinin lideri ile Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlarını cumhurbaşkanlığı ekibine dâhil ederek yoluna devam ediyor. Neoliberalizm sol-sosyal demokrat cenahındaki pozisyonu tartışılmaz Kılıçdaroğlu, Türkiye'ye parlamenter demokrasiye dönüş vaat ediyor. Özellikle başarısız darbe girişimi sonrasında yaşanılanlarla 2015'teki ilk seçimlerde Ak Parti'nin yaşadığı kayıplar sonrasında apar topar inşa edilen Türk tipi cumhurbaşkanlığı sisteminin eksikliklerinin gölgesinde parlamenter demokrasiye dönüş vaadinin önemini yadsımak oldukça güç. Ancak bu işin püf noktası sisteminin kendisinden öte modern dünyada kabul gören temel demokrasi ilkelerinin hangi şekilde yorumlandığı ve sosyoekonomik anlamda muhalefet cephesinin ülkeye neler vaat ettikleri ile ilişikli. 1980'lerden beri yoğun şekilde Türkiye'ye dayatılan neoliberal reçeteler karşısında Millet İttifakı’nın konumu ne? Kürt meselesinin kalbinde yer alan adem-i merkeziyetçi yaklaşım noktasındaki duruş ne? Temel hak ve özgürlükler muhalefetin tüm öğeleri tarafından nasıl algılanıyor? Örneğin halk yelpazesinde LGTBQİ bireylere, vicdanî retçilere, ateist yurttaşlara yer var mı? Tanzimat'tan beri bir türlü rayına oturtulamayan seçim (sandık) demokrasisi noktasında vaat edilenler neler? Kişisel kanım bu konularda muhalefet bloğunun kayda değer gedikleri olduğu yönünde.
Türkiye seçimleri ile ilgili çok kısa değerlendirmemi sonlandırmadan evvel bir parantez açarak Yeşil Sol Parti ile seçimlere katılan sol oluşumlara atıfta bulunmayı önemli buluyorum. Otarşizmin dört bir yanı sardığı, neolibelarizmin tüm insanî değerleri, hak ve özgürlükleri darmadağın ettiği, intihar vakaları ile şiddetin evlerde, mahallerde, statlarda gündelik hayatın bir parçasına dönüştüğü, kadınların toplumun gözleri önünde katledildiği bir süreçte, tüm farklılıklarına, tartışmalı noksanlarına rağmen Yeşil Sol Parti ve seçimlere katılan tüm Sol renkler sadece Türkiye özelinde değil Balkanlar ve Orta doğu genelinde "farklı bir şeyleri" seslendirmeyi çabalayan aktörler olarak önümüze çıkıyor. Ancak buna karşın söz konusu cephenin ulusal bağlamda (Güneydoğu/Doğu Anadolu-Kuzey Kürdistan farklı bir gerçeklik) iktidar iddiası (resmî söyleme rağmen) bulunmuyor. Ayrıca cephenin Kürt milliyetçiliği, ayrılıkçı hareket, şiddet (terör, aile içi şiddet, aşiret baskısı, cinsiyetçi yaklaşımlar vs) ve Marksizmin 21.yy.'daki okuması ile imtihanında "geçer not" alma noktasında ciddî sorunları olduğunu vurgulamayı önemli buluyorum.
Genel anlamda, ideoloji-siyasî çizgi ekseninde Yunanistan'da iktidara talip olan aktörler, Türkiye'dekine benzer bir görüntü arz ediyor. 2010'lu yılların kemer sıkma politikalarının sonuçlarına, aşırı sağ ile olan siyasî flörte, pandemi sürecinde sağlık sisteminde gün yüzüne gelen büyük gediklere, temel hak ve özgürlüklerin son yasadışı dinlemeler özelinde olduğu üzere darbelenmesine ve Tempi'deki büyük tren kazasının gösterdiği üzere noeliberal hırsın insan canlarına mal olduğu bir süreçte muhafazakâr Yeni Demokrasi (YD) partiler sıralamasındaki birinciliğini koruyor.
YD'yi en az dört puan farkla (son anketler temelinde) neoliberal çizginin solunda konumlanan Syriza takip diyor. Yukarıda altını çizmeye çalıştığımız muhafazakâr kanadın tüm eksikliklerine rağmen 2015-2019 yılında imza attığı hatalar silsilesi nedeniyle Syriza iktidar hedefinden uzak bir görüntü arz ediyor.
Syriza gibi Yunanistan Solunun diğer temsilcileri, Pasok, Yunanistan Komünist Partisi (KKE), eski Maliye Bakanı Yanis Varoufakis liderliğindeki Mera25'te iktidar hedefinden uzakta kalmış durumdalar. KKE dışındaki bu partilerin ve Syriza'nın esas hedefi yeni seçim sisteminden faydalanıp bir koalisyon hükûmeti ile yola devam etmek. Ancak böylesi bir hükûmetin uzun ömürlü olup olmayacağı ve neler başarabileceği meseleleri netleşmiş değil.
Son anket sonuçlarına göre Yunanistan yaz döneminde ikinci bir seçim için tekrardan sandık başına gidebilir. Zira birinci seçim sonrasında hükûmet kurulması mümkün olmayabilir. Bu arada Neonazi hareketinin ülkede yeniden güçlendiğinin ve meclise girme olasılığının bulunduğunun da altını çizmiş olalım.
Yunanistan ve Türkiye seçimleri ile ilgili bu özet değerlendirmemizi önemli bulduğumuz bir vurgu ile sonlandırıyorum. Uzmanların "bu seçimler çok kritik" değerlendirmesine kısmen katılmıyorum. Bunun esas nedeni iktidar iddiasında olan aktörlerin birbirine benzeyen, neoliberal ve "tekçi" yaklaşımları. Türkiye özelinde Millet İttifakının iktidara gelmesi durumunda siyasî sistem açısından köklü değişimlerin gündeme gelmesi olası olsa da (mecliste Anayasa'yı değiştirebilecek çoğunluğun elde edilmesi oldukça zor), yukarıda belirttiğim durum nedeniyle bu değişimin köklü sosyoekonomik reforma, devrime dönüşmesi oldukça zor. Bu nedenle temel özgürlükler, çok seslilik (her alanda), demokrasi davası mayıs ayından sonra da Küçük Asya ve Anadolu coğrafyasında sürecek. Büyük bedeller ödenen bu mücadelenin Yunanistan'daki seçimler sonrasında da süreceği ortada. Bu bağlamda benim açımdan "kritik" olan seçim süreçlerinden öte seçimin ertesi günü başlayacak olan süreç.