1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Seçimler bize ne öğretti?
Seçimler bize ne öğretti?

Seçimler bize ne öğretti?

Seçimler bize ne öğretti?

A+A-


Ulas Gokce
[email protected]

Soldan Sibel Siber ile Mustafa Akıncı’nın yarıştığı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turu ülkemiz demokrasisi ve solun bundan sonraki adımları açısından çok öğretici geçtiğini düşünüyorum.

Bu seçimlerin ilk dersi, bir seçimde iki güçlü sol adayın olmasının zararlı olduğudur. Sol, geçmiş seçimlerde olduğu gibi bir aday etrafında birleşmeyi başarabilmelidir. Buna ulaşmak için ise taraflar, partiler, gruplar değerleri çerçevesinde asgari amaçlarda birleşebilmelidir. Ayrıca solun küçük veya büyük parti takıntısını üzerinden atıp kazanabilecek adaya odaklanması gerekmektedir.

Peki bugün tek bir adaya destek vermeye karar veren solun çok geniş bir kısmı bu tavrından önce nasıl bir tutum içindeydi? Sol seçim döneminde nasıl bir tutum izledi? Bundan sonra daha az hata yapmak için bu sorulara cevap verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Seçim döneminde hem Siber, hem de Akıncı destekçilerinin bazılarının tavrı ideolojik duruş yerine genel bir lümpenleşmenin olduğunu ortaya koyuyor. Seçimden sonra birbirimizin yüzüne hiç bakmayacağımızı düşünenler, geriye dönülecek tüm gemileri yakmayı tercih etti. Yani yalana başvurdu, karşısındakini aşağıladı, taciz etti, fikirleri manipüle etti…  Ne yazık ki bu kişilerin arasında gazeteciler, aydınlar, partilerin yöneticileri ve en kötüsü gençler vardı. Bazı kişiler kendilerini o kadar akıldan uzağa savurdu ki dayanışma ve birlikteliğin gerektiği bugün geri dönemeyecek duruma düştü.

Bu noktada gerek Akıncı’nın, gerekse Siber’in hatalı olduğunu düşünüyorum. Seçim kampanyaları sırasında bu tür üslup kullananlara, yalana başvuranlara karşı aralarında mesafe koymaları gerekiyordu. Ancak bu nedense yapılmadı. Belki doğrudan bir müdahale mümkün değildi ancak adayların herhangi bir çatışmaya ve etik dışı çatışmaya sıcak bakmadıklarını ilan etmeleri gerekiyordu. Rekabet iyidir. Rekabetten iyinin çıkma ihtimali büyüktür. Ancak rekabet, seçenekler arasında birinin hayatta kalıp diğerlerinin yok olması anlamına geliyorsa yararlı değil zararlıdır. Solun dikkat etmesi gereken temel unsur budur. Öyle bir rekabet göstermeliyiz ki kazanan her zaman rekabet içinde taraf olsun. Bir tarafın seçim başarısı diğer bir taraf için hüzün ve başarısızlık olmasın. Bunu sağlamak mümkündür. Siyasi liderlik, kanaat önderleri bunu kendilerine bir amaç edinmelidirler ve edinebilirler.

Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının solun geniş bir kesimi tarafından desteklenmesi geleceğe yönelik umudumuzu artırmıştı.  Ancak bu dayanışma ve birlikteliği daha da ileriye götürmek yerine bu noktadan da geriye gittik.

Solun en iyi yaptığı şey yıkmak olmamalıdır. Yıkan değil bütünleştiren, kuran, inşa eden bir sol istiyoruz. Kendi cephesini tekelleştirmek isteyen değil, genişletmek isteyen bir sol istiyoruz.

Seçimlerden ders çıkaracak kadar akıllı mıyız? Seçim döneminde gerçekleştirilen hataları düzeltme, sorgulama ve içtenlikle, samimiyetle eleştirmeye teşebbüs edecek miyiz? Tüm mesele budur. Eğer sol kendi içindeki rakiplerinin hatalarını ön plana çıkarma yerine kendi hatalarını düzeltmek için uğraş verirse hem kendine yakın başkalarını yerecek ve üzecek işlere vakit bulamaz hem de başarı sağlar.

Çeşitli kesimler seçimlerin apolitik bir düzlemde geçtiğini belirtiyorlar. Ben bu tespite büyük oranda katılıyorum. Adayların pek çoğu kişiliklerini ön plana çıkarmayı tercih ettiler. Bunun birkaç nedeni var. Bazılar Kıbrıs Sorunu’nda gelişme olacağına dair umut ve umutsuzluk pompalamayı tercih etse de biliyoruz ki umutlanacak veya umutsuzluğa düşecek bir durum mevcut değildir. Yani Kıbrıs Sorunu tarihsel çıkmazında dün olduğu gibi durmaktadır. Bu ise adayları temkinli davranmaya zorluyor. Bir başka neden de geçmişte yaşanan hayal kırıklıklarını tekrarlamama isteğidir. Hatırlanacağı gibi geçmiş yıllarda sol da, sağ da ‘çözüm’ ve ‘çözümsüzlük’ kavramlarını gereksizce kullanmış, bu kavramları da, bu kavramlar çerçevesinde kendi inandırıcıklarını zayıflatmışlardı.  Bu seçimde adaylar siyasi söylemlerde ya tutuk, ya da aşırı dikkatliydiler. Peki siyasetin çok konuşulmadığı ortamda siyasi bir seçimde geriye ne kalıyor? Ne yazık ki geriye bir tek yüzeysel tartışmalar ve çirkin saldırılar kalıyor. Bu işin ortasını bulmalıyız. Yani hem sözleri ve itibarımızı yıpratmadan ifadelerde bulunmalıyız, hem de siyaseti konuşmayı başarmalıyız. Sağ kendini ajitasyon, abartı ve spekülasyonla ön plana çıkarmaya alışmış. Ancak sol bu yöntemlere tenezzül etmemelidir. Bir sol görüşlü için düşüncelerini ve projelerini açıkça ifade etmek bir stratejik tutumun ötesinde ilkeli tavır geleneğinin parçasıdır. Bu nedenle merkeze hitap etme zorunluluğu olsa da sol siyaseti tartışmadığı sürece sağı tekrarlamaktan öteye gidemez ve geçmişteki hatalarını sürdürür.

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde bir başka sorun daha kendini gösterdi. Kıbrıslı Türk solunun bağımsız, emekten ve hakikatten yana medyaya ihtiyacı var. Evet, Kanal Sim ile Radyo Sim, Afirka, Detay, Ortam ve Yenidüzen Gazeteleri her kesimden görüşe, solun tüm renklerine açık kurumlar. Ancak seçim döneminde, anlaşılır nedenlerle, söz konusu yayın kuruluşları dahil her yerde bu ahenk bozuluyor.  Bizim bu medya kurumları adına konuşacak durumumuz yok. Ancak solun geleceği için bu kurumların her dönemde tarafsızlığını mümkün mertebe korumaları herkese fayda sağlayacaktır inancındayız. İnsanlar açıkça ve gereksizce taraflı kurum ve kişilere artık itibar göstermiyorlar. Parti gazeteciliği dönemi, bilgi çağında artık olumlu bir işe yaramıyor. Kanaatime göre en doğru yol, her işte olduğu gibi, hakikatin yanında olmaktır. Bir gazetenin sürdürülebilir olması için evrensel değerlerden yana taraf olmasından başka bir şeye ihtiyacı yok. Belki bir süre, bir dönem bir partiden, bir duruştan yana katı taraflılık işe yarar. Ancak bunu uzun süre devam ettirmek zordur. Bir başka husus ise bir yayın kuruluşunun tarafsızlığını yitirdiğine yönelik kanaatin tehlikeli oluşudur. Böylesi bir kanaati yıkmak neredeyse imkânsızdır. Bir kez insanlar bu yönde ikna oldu mu artık ne söyleseniz itibarı olmayacaktır. Bu noktada Pravda gazetesini hatırlamakta fayda var. Malum Pravda, hakikat demek. Bu kelime bu gazetenin gerçeği inanılmaz zorlamaları ve yalanları nedeniyle o kadar yıprandı ki Rusçada uzun süre bu kelime bir ironiyi temsil etmişti. 50 milyon gibi tirajlarla basılan bu gazete nerede şimdi? Bu gazete artık tarihe karıştı. Hakikati o kadar çarpıttı, kendini hakikate kurban verdi. Hakikat ise, en büyük ve en güçlü devletin dahi gizleyemeyeceği kadar acımasızdır. Belki bu süreçte ortak, güçlü ve tarafsız bir sol yayın kurumunu yaratmanın gerekliliğini de görmüş olacağız. Maddi ve insani kaynaklarımızı birleştirirsek gazete, dergi, televizyon kanalı ve radyo kurabiliriz. Ama önce yarınki seçimlerde solun bu işbirliğinin yaşayabilir olduğunu bir kez daha göstermemiz gerekiyor.

 

Bu haber toplam 1619 defa okunmuştur
Gaile 315. Sayısı

Gaile 315. Sayısı