Seçimler ve beş artı birli konferans
Uluslararası toplum, Kıbrıs müzakere sürecinde devam edegelen tıkanmaya nasıl yaklaşmaktadır?
BM Genel Sekreteri Guterres, kuzeydeki seçim öncesinde, BM’nin beklentisini açıklamış oldu: Beş artı Birli konferans. Yani, iki toplum lideri, üç garantör devletin temsilcileri ve BM, formatı henüz tam olarak açıklanmayan bir görüşme sürecinde yer alacaklar.
Beşli görüşmenin amacının, 25 Kasım 2019 tarihinde Berlin’de yapılan gayriresmi Üçlü Zirve’de varılan uzlaşma noktalarını ileriye götürmek olduğu söylenebilir.
Berlin Zirvesi’nde öne çıkan uzlaşmaların en önemlileri, toplumlararası görüşmelerde ve BM Güvenlik Konseyi kararlarında artık vazgeçilemez bir amaç olarak ortaya çıkan federal devlet hedefine varabilmek için ‘Referans Şartları’nda uzlaşmaya varılması, ardından ‘Stratejik Anlaşma’nın elde edilmesi ve müzakere sürecinin ‘aşamalara ayrılması’dır.
BM’in ilan ettiği bu programa Kıbrıs’ın güneyinde iki büyük parti olarak, DISI ve AKEL’in destek verdiği bilinmektedir.
Kuzeyde ise bu konu, hak ettiği önemi, cumhurbaşkanlığı seçimi çerçevesinde kazanmaya başlamıştır.
Federasyonu savunan iki aday yani Akıncı ve Erhürman cephesinden yapılan açıklamalarda BM genel sekreterinin beklentilerine paralel tepkiler verilmiştir.
Zaten hem sayın Akıncı’nın şimdiye kadar stratejik bir anlaşmanın elde edilmesi için ortaya koyduğu tutuma hem de sayın Erhürman’ı destekleyen CTP’nin yaklaşımlarına bakıldığı zaman, uluslararası toplumun yapıcı girişimlerinin, sol ve liberal kesimleri kapsayan bu cenahta olumlu karşılandığı anlaşılmaktadır.
Ama Cumhurbaşkanlığı yarışındaki sağ-milliyetçi adaylar için durum oldukça farklıdır.
Bu adaylar Guterres’in Beş-artı-Birli toplantı beklentisini, ‘artık federasyon konuşmayız’ ya da ‘ne konuşacaksak egemen eşitlik temelinde konuşuruz’ türünden ‘işi yokuşa süren’ ve uzlaşmazlıktan başka bir anlamı olmayan tepkilerle boşa çıkarmaya çalışıyor.
Eğer tüm uzlaşmazlık ilan eden tutumlarına rağmen, sağ cenahtan bir aday cumhurbaşkanı seçilirse, KıbrıslıTürklerin ‘redci siyaset’e yeniden kurban edilmesi tehlikesi ortaya çıkacaktır.
1990’lı yıllar boyunca rahmetli Denktaş’ın izlediği benzer bir siyaset yüzünden KıbrıslıRum liderliği KıbrıslıTürkler’in katılımı olmaksızın Avrupa Birliğine üyelik sürecini başlatmış ve tamamlamıştır.
Bilindiği gibi sayın Denktaş, ‘Türkiye üye olmadan Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine üye olamayacağı,’ ‘federasyonun geçerli bir çözüm olamayacağı,’ ve ‘en iyi çözümün iki-devletli konfederasyon [egemen eşitliğe dayalı çözüm] olduğu,’ ve benzeri yaklaşımlarla KıbrıslıTürklerin uluslararası toplumdan izole edilmesinin katmerleşmesine zemin hazırlamıştı.
Hatta ayni yaklaşımdan cesaret alanlar, gerekirse, Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye Cumhuriyeti’ne ‘iltihak olabileceği’ ya da kuzeyin Türkiye tarafından ‘ilhak’ edilebileceğini ilan ederek KıbrıslıTürkleri siyaset sahnesinde yalnızlığa mahkum etmişlerdi.
Şimdilerde, BM GK kararlarına ve artık sabit hale gelmiş Kıbrıs sorununun ‘çözüm parametrelerine’ ‘konfederasyon’ veya ‘egemen eşitlik’ diyerek savaş açanların, KıbrıslıTürkleri yeni bir maceraya iterek yalnızlaştırmalarına ve uluslararası toplumla karşı karşıya getirmelerine yeniden fırsat verilmemesi gerekir.
Tam tersine, KıbrıslıTürkler, Türkiye ve Yunanistan arasında, son dönemde ortaya çıkan ‘sorunları diyalogla çözme’ eğiliminden nasıl yararlanabileceklerinin arayışı içinde olmalıdırlar.
Bu arayış, federasyonu savunan iki adayın, yani Akıncı ve Erhürman’ın BM Genel Sekreteri Guterres’in ilan ettiği hedeflere ve 25 Kasım 2019 tarihinde Berlin’de oluşturulan zemine bağlı olduklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun yapılması durumunda, ‘konfederasyon,’ ‘iki devletli çözüm’ ya da ‘egemen eşitlik’ talep ederek müzakere sürecini baltalamaya çalışan hiçbir adaya destek vermeyeceklerini şimdiden ilan etmelerini de gerektirmektedir.