Seçimler ve Maraş
Okan DAĞLI - Yücel VURAL
Önümüzdeki Nisan ayının son Pazar günü Cumhurbaşkanlığı seçimi için sandığa gideceğiz.
Siz bazılarının kafasındaki karışıklığa ya da başka şey söyleyemedikleri için gerçeklerle çelişen açıklamalarına bakarak tüm sorunlarımızı bir çırpıda halledecek bir lider seçeceğimizi düşünmeyin… Yani böyle bir algılama sizi yanıltabilir.
Niye mi?
Çünkü adanın kuzey yarısında Cumhurbaşkanlığı seçimi demek KıbrıslıTürklerin uluslararası toplum nezdinde kabul gören tek yetkili temsilcisini belirlemek demektir.
Peki bunun anlamı nedir?
Bu seçim, Kıbrıs sorunu bağlamında müzakere ve çözüm süreçlerinde toplum adına girişim yapacak, Kıbrıs Rum tarafıyla samimi bir diyalog ve işbirliği anlayışıyla orta yol bulmaya çalışacak ve nihayetinde bu amaçlara dönük önemli kararlar alacak bir lideri seçmek anlamına gelmektedir.
Bu seçim, bir ölçüde de toplumun diğer irili-ufaklı sorunlarının çözümünde, esas aktör olmasa da, anayasanın kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde görüş belirtip tutum alacak, mümkünse frenleme yapacak, yanlışlar varsa bunları açıklayacak, toplumdaki gereksiz kutuplaşmalara karşı birleştirici olabilecek bir liderin kim olabileceğine karar vermek demektir.
Yani iç konularda yürütme yetkisine sahip olmayan bir lider. Ama, toplumda birlik sağlayacağım diye toplum iradesine yönelik saldırılar karşısında teslim olmayacak, toplumun iradesini başı dik bir şekilde savunabilecek bir liderin seçimi söz konusudur.
Kolayca anlaşılabileceği gibi, bu seçim nedeniyle Kıbrıs sorununda adayların son yaklaşımlarını irdeleyebileceğimiz bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Herkesin de dikkatini çektiği gibi bu seçim sürecinde iki farklı aday tipiyle karşı karşıyayız: Yani federal bir çözümü ya da iki-devletli bir modeli öngören adaylar vardır. Geçmişte, seçim meydanlarında kahramanlık yaparak federal çözüm dışında bir arayışa yönelenler de dahil tüm adayların seçildikten sonra sadece federal çözüm modelini konuşmak durumunda kaldıklarını biliyoruz. Tümünün de o koltuğa oturduktan sonra federal bir Kıbrıs öngören metinlere imza koyduklarını hatırlatmamıza gerek var mıdır?
Peki, şimdi federasyon dışında hayali hedefler peşinde koşan adaylardan herhangi biri, seçilmesi durumunda tehlikeli bir maceraya atılabilir mi?
Bize göre evet…Maceraperestlik bulaşıcı bir hastalık gibidir. Ve size muhtemelen en yakınınızdan bulaşır. Sadece kendileri bu maceraya atılsa pek fazla sorun olmayacak. Ama toplum bu meceradan zarar görecekse mutlaka demokratik yollarla engellenmeleri gerekmektedir.
Bu gerçeği gözönünde tutarak Cumhurbaşkanı adaylarının seçim öncesi ne söylediklerini ve seçim sonrasında ne yapacaklarını kestirmek zor olmasa gerek. Adayların aralarındaki farkı anlamaya çalışırken onların federal çözüme nasıl yaklaştıklarının yanında bazı konularda nasıl davranabileceklerini de bilmeye ihtiyacımız vardır. Bu konulardan bir tanesi de 46 yıldır ölüme terk edilmiş ve sadece küçük bir askeri grubun kendi çıkarları için kullandığı atıl bir bölge olan Kapalı Maraş olgusudur.
Adaylar Kapalı Maraş konusuna nasıl bakıyor?
Maraş konusunu uzun yıllar süren ilgisizlikten sonra en ciddi şekilde ortaya koyan lider 2015 Cumhurbaşkanlığı seçim dönemindeki çıkışıyla şimdiki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı olmuştur:
"Bir cesetle yan yana yaşamak yerine kapalı Maraş, capcanlı, insanların yaşadığı, gelir elde ettikleri, iki tarafın müteahhitlerinin iş yaptığı, gençlerinin iş bulduğu bir alan haline gelsin."
Akıncı bu görüşü ileri sürerken BM Güvenlik Konseyi kararları temelinde hareket etmeyi savunmaktaydı. Bu iyiniyetli çıkışa rağmen geride bıraktığımız 5 yıllık süreçte birileri ne yapıp edip yine bu sorunu ‘kapsamlı çözüm’e havale etmeyi başarmış görünüyor. Ama, amacımız sayın Akıncı’ya haksızlık yapmak değil. Kıbrıslı Rum lider bu konuyla ne kadar ilgilenmiştir? Kapalı Maraş’ı askeri kontol altında tutanların sorumluluğuna şimdilik girmeyelim. Açıkçası, Kapalı Maraş’ın sağlığına kavuşması, asgari düzeyde, her iki liderin BM Güvenlik konseyi kararları temelinde işbirliğini gerektirmektedir…..
Yaklaşan Nisan seçimleri öncesinde adayların isimleri henüz netleşmemişken, 2019 yılının ikinci yarısında, Kıbrıs sorununda gündem olan konular kapsamlı çözüm değil, Kapalı Maraş ve hidrokarbon kaynakları konusudur. Hidrokarbon olgusunu bir başka yazıda ele almak üzere geçelim….
Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığını açıklayan her aday geçen yıl içinde Maraş konusunda görüş belirtmiştir.
Örneğin, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay Haziran ayında Maraş konusunda önemli bir çıkış yaparak Kapalı Maraş konusunu gündeme taşımıştır. Yirmiiki Haziran 2019’da yaptığı açıklama şu unsurları içeriyor:
"Artık kapalı Maraş konusunda somut bir adım atılmasının zamanı gelmiştir.”
“Hükümet olarak envanter çalışması ertesinde atacağımız bir sonraki adımda kapalı Maraş'ın eski sakinlerinin ve Vakıflar İdaresinin mülkiyete dair hak ve menfaatlerine halel gelmeyecek şekilde hareket edeceğiz.”
Özersay ayni zamanda Kapalı Maraş’ın “Hukuken KKTC toprakları içerisinde askeri bölge statüsünde” olduğunu da ilan etmekteydi.
Kısaca, Özersay “hukuken KKTC toprağı” olarak gördüğü Kapalı Maraş’ın nihai hedef olarak KKTC yönetimi altında yerleşime açılacağını ve artık cunhuriyet koçanlarının geçerli olmadığını iddia etmiştir.
Bu açıklamalarının ardından ne mi oldu?
Yapılacağı söylenen envanter çalışmasının sonuçlarını bilen var mıdır?
Bu envanter çalışmasının sonucunu galiba turizm bakanı Üstel açıkladı:
"Maraş'ın esas sahibi Osmanlıdır. Bunun bir kez daha teyit edilmesi için envanter çalışması yapılıyor”
Ama, daha önemli bir sonuçla karşı karşıya olduğumuzu bilmekte fayda vardır.
BM Güvenlik konseyi, Kapalı Maraş’ın hukuken KKTC toprağı olduğu iddiasinı reddederek bölgenin BM yönetimine devredilmesi gerektiği yolundaki eski kararlarını yeniden hatırlatmıştır.
“Anlayana sivrisinek saz……”
Bazıları bu gerçekliğe kulaklarını tıkamış olabilir. Ama gerçek olan direngendir!
Özersay’ın çıkışından sonra başka neler oldu?
Gazetecilerin Maraş ziyareti oldu. Ve envanter çalışması yaptığı iddia edilen grupların birkaç kez Kapalı Maraş’ta çektirdiği fotoğraflar basında yayımlandı.
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman ise Dışişleri Bakanlığı’nın Kapalı Maraş konusundaki yaklaşımına “Maraş’ta BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarını uygulamanın önemli olduğunu” ve bu kararlarla çelişen “herhangi bir eylem yapılmaması gerektiğini” vurgulamıştır.
Bilindiği gibi BM Güvenlik Konseyi’nin 550 Sayılı kararı “Maraş’ın herhangi bir bölümüne kendi sakini dışındaki insanların yerleştirilmesi çabalarını kabul edilmez” olarak nitelemekte ve bu bölgenin “Birleşmiş Milletler yönetimine devredilmesi” çağrısında bulunmaktadır.
UBP Genel Başkanı ve Başbakan Ersin Tatar da Özersayın paralelinde ama daha aceleci bir tavırla hareket ederek “Kapalı Maraş’ı Kıbrıs Türk yönetimi altında” ve en geç “2020 sonuna kadar” iskana açmak için “plan yaptıklarını” kapalı Maraş’ın açılmasıyla KKTC’nin bir “marka” haline geleceğini ilan etmiştir.
Bir süre sürdürdüğü suskunluğu bozan Cumhurbaşkanı Akıncı da, artık suskun kalmanın işe yaramadığı gerçeğini haklı çıkaracak şekilde hükümet adına yapılan açıklamalara tepki göstermiştir. Akıncı’ya göre:
“Maraş Cumhurbaşkanlığı’ndan bağımsız olarak ele alınamaz.”
Ayrıca bu konuda politika oluşturulurken “mutlaka BM ile işbirliği ve uluslararası hukuk içinde kalınması gerektiği” Akıncı tarafından açıklıkla vurgulamıştır.
Şu ana kadar adaylığını açıklayan 4 parti lideri ve Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Kapalı Maraş yaklaşımlarına göz attığımızda, adayların Kıbrıs sorununun çözümü için öngördükleri modelle kapalı Maraş konusuna bakışlarında paralelik olduğunu anlamaktayız.
Yani federal devlet modelini savunan iki aday, Akıncı ve Erhürman, kapalı Maraş konusunda BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultunda bir uygulamayı öngörürken diğerleri maceracı tekliflerle ortaya çıkarak uluslararası toplumla çatışmayı öngören uygulamalardan bahsetmektedirler.
Tabii konunun önemi bunun da ötesinde……
BM Güvenlik Konseyi kararlarına uyumlu uygulamalardan bahseden iki federalist aday, yani Akıncı ve Erhürman açısından kapalı Maraş siyasi önceliklerinin neresinde? Maraşı BM yönetimine devretmeyi ve yasal sakinlerinin bu şekilde geri dönüşünü mü savunuyorlar yoksa böyle bir gelişme durumunda karşı çıkmayacaklarını mı ifade ediyorlar?
Kapalı Maraş’ın mevcut statüsü Geniş Mağusa bölgesinin ekonomik ve sosyal kalkınmasına engel olmaktadır. Ama ayni zamanda, BM yönetimine devredilecek bir kapalı Maraş, Kıbrıs’ın güneyinde siyasi dengeleri olumlu yönde etkieyecek bir adım olarak anlam kazanmaktadır. Bu nedenle BM yönetiminde bir kapalı Maraş Kıbrıs sorununun çözümünde güçlü bir katalizör rol oynayacaktır.
BM Güvenlik Konseyi kararlarına atıfta bulunan adaylar sadece söylemde mi çözüm yanlısı yoksa bunu eyleme de dökmeye hazırlar mı?
Sadece Mağusa’nın değil Kıbrıslı Türklerin tümünün bu soruya verilecek ayrıntılı yanıtları bilmeye hakkı vardır.
Peki iki devletli çözüm diyerek Maraş’ı Kıbrıs Türk Yönetimi altında açmak isteyen adaylar seçilmeleri durumunda Maraş konusunda ayni çizgide kalabilecekler midir? Bunda ısrarlı mıdırlar? En önemlisi, bunu yaptıkları zaman uluslararası toplumdan gelecek tepkiler karşısında Kıbrıs Türk tarafının zararlı çıkmasına nasıl engel olacaklarını da kamuoyuna açıklamak zorundadırlar.
Maraş konusunda taban tabana zıt iki farklı görüşü temsil eden adayların bu süreçte seçim kitapcıklarına ne yazacakları ve seçildikleri takdirde neyi, nasıl yapacakları da şimdiden merak konusudur.