1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Seçimler, yeni seçimlerin müjdecisi oldu
Seçimler, yeni seçimlerin müjdecisi oldu

Seçimler, yeni seçimlerin müjdecisi oldu

Seçimler, yeni seçimlerin müjdecisi oldu

A+A-


Ulaş Gökçe
[email protected]

28 Temmuz seçimleriyle birlikte parlamentodaki yeni tablo ortaya çıktı. Seçilen vekillere ilk bakış özelleştirmelere, AKP’nin siyasi ve ekonomik tahakkümüne karşı verilen mücadelenin sandığa tam olarak yansıyamadığını gösteriyor. Yeni vekillerin önemli bir kısmının, Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesini olumsuz yönde etkileyen uygulamalara karşı ne düşündüğünü tam olarak bilmezken, soldan ve düne kadar muhalif sağdan seçilen bazılarının bu yönde olumlu düşündüğünü biliyoruz. Böylesi bir yapının sol ve sağa ciddi sorunlar yaşatacağı açıktır. UBP dışı partilerin göreceli başarısındaki temel neden son dört yılda yaşanan icazetli siyasi uygulamalardır. TDP ve CTP-BG kitlesi ile DP-UG’nin bir kısım destekçileri İrsen Küçük Hükümetinin uygulamalarına karşı yıllarca eylemlerde en önde yer aldılar. Seçilen vekillerin eylemlere neden olan uygulamalara kayıtsız kalması bir olasılıktır. Daha şimdiden vekillerle bazı parti yöneticilerinin seçim döneminde ve sonrasında ‘konjonktüre bakacağız’ gibi kaçamak ifadelere başvurduklarını gözlemliyoruz. Belli ki bazıları kendi geleceğini mevcut çarpık düzenin devamında görüp partisi ile kendi konumunu ‘riske atacak’ işlere ‘bulaşmamayı’ tercih ediyor. Ancak son dört yılda her türlü baskıcı yöntemi kullanan İrsen Küçük Hükümetine karşı mücadelede bilenmiş kitlelerin buna kanacağına inanmıyoruz. En azından sol kitlenin neredeyse tamamı ile DP-UG’nin önemli bir kısmının ‘isyan edeceğini’ öngörebiliriz.
Hepimizin gözlemlediği birkaç yeni eğilim var. Birincisi ülkedeki otorite merkezlerinin erimiş durumda olduğudur. Yeni nesil artık kurum, parti, sendika, örgüt hiyerarşisine itaat etmeyi değil doğruyu savunmayı tercih ediyor. Sekter solun ‘kol kırılır yen içinde kalır’ ve ilkel ‘örgüt disiplini’ gibi geleneklerin onlarca yıl uzaktaki gençler ve özgürlüğe susamış ‘eskiler’ açıkça tartışmayı, eleştirmeyi ve kamuoyunun desteğini almak istiyor. Yeni nesil sağ ise eski nesle göre çevreye, siyasi irademize, eşitliğe, özgürlüğe daha duyarlı. Bir başka durum da insanlarımızın İrsen Küçük Hükümetinin icraatlarına karşıtlıkla vücut bulan adil, hesap verebilir, şeffaf, yurtsever bir yönetime olan özlemlerinin bu dönemde doruğa çıkmış olmasıdır. Tüm bu şartlar altında hükümete gelecek olanların takiye yapmayı tercih etmeleri, ‘yoldan sapmaları’ siyasi intiharları anlamına gelecektir.
Pek çok olumsuz unsur taşıyan küreselleşme, kişisel medyanın yaygınlaşması ve neredeyse ücretsiz hale gelmesi, daha fazla özgürlük ve şeffaflık da getirmiştir. Yeniçağ, statükosu dünyayı yönetenlerce güvence altına alınmış KKTC gibi bir devlette bile suyun ısınmasını sağlayabilir. Tüm bu olgular ışığında yeni dönemde toplumsal muhalefetin öncülerinin, çağın insanları olan gençler olacağını söylemek mümkündür.
Seçimlerle ilgili bir başka dikkat çekici husus da sendikaların bu süreçte sessizliğini korumasıdır. Daha düne kadar taşeron firma UBP Hükümetinin gitmesi için mücadele eden sendikalar seçimler boyunca genel bir sessizliğe büründüler. Bunun nedenini, siyasi partilerle ilişkilendirilip olası başarısızlıklara ortak olmama isteğinde görebiliriz. Ancak sendikal hareketin, kendi başına bir başarısızlığı temsil ettiğini ve ‘Kim seçilirse seçilsin. Ben isterim; vermeyen kötüdür’ ezberinin işe yaramadığını söylemek gerekir. Sendikalarımızın örgütlü oldukları işkolları daralmaktadır. Çalışanların refahının azalmaktadır. Bundan daha kötüsü, çalışanların iş alanları yok olmaktadır. Belki DAÜ çalışanlarının gelirleri çok fazla azalmamıştır ancak DAÜ’de öğrenci ve buna bağlı olarak çalışan sayısının azalması, DAÜ’nün özerkliğinin kalmaması DAÜ-SEN için büyük bir başarısızlıktır. Nedeni ne olursa olsun bu bir sendika için başarısızlıktır. Aynı durum diğer sektörler için de geçerlidir. İşte bu noktada sendikal apolitizme kayıp ‘seçimler rejimin oyuncağıdır’ demek her şeyden önce sendikal mücadeleye zarar vermektedir. Bir sendikanın görevi çalışanlarının refahı ile ülkenin refahını bir denge içinde, her türlü araçla savunmaktır. Bu manada adına rejim veya statüko veya işgal veya vesayet denilen ‘şeyle’ mücadele ‘karşıyım’ demekle değil rejimin yarattıklarıyla mücadeleden geçer. Eğer bir sendika, kendi işkolunun daralmaması için değil soyut bir kavram olarak rejimle mücadele ediyorsa bizzat rejime hizmet etme durumuna düşebilir.  Bu manada sendikacıların siyasetten uzak durmaya çalışması anlaşılır değil. Sendikal hareketin rejimle mücadeleyi sürdürerek, halkımız adına iyi adımlar atması için siyasetle işbirliği yapabilmesi gerekiyor. Günlük hayattan kopmuş, çalışanların ve ülkenin refahına, işkollarımızın daralmasına duyarsız bir sendikal hareket siyasetten uzak durarak saygınlığını koruyamadı ve bundan sonra da koruyamaz.
Tufan Erhürman seçimden sonra yazdığı bir yazısında, haklı olarak, “Dünle beraber gitti cancağazım ne kadar söz varsa düne ait… Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” demişti. Tufan Erhürman, belki hazırlıklıdır ancak diğer tüm vekillere ve hükümete geleceklere bir müjde vermek lazım: Yeni dönemde yeni şeyler duyacak, görecek ve yaşayacaksınız, cancağazım. Ona göre…

Bu haber toplam 1511 defa okunmuştur
Gaile 225. Sayısı

Gaile 225. Sayısı