Seçimlerimiz ne zaman değişiyor?
Önce kalın bir keçeli kalemle altını çizelim:
Mesele ne yalnızca yaştır, ne kadın olmak.
İçeriğe bakalım!
***
Ama "içerik" diye diye de şunu atlamayalım.
Toplumsal cinsiyet eşitliği bir gelişmişlik gösterisidir, bir kültürdür.
Gençlik de yenilenmedir, dinamizm, değişim…
Öyle "koltuğa yapıştım kaldım" hallerini "daha iyisini yapan varsa gelsin, ne yapalım gelmiyorlar" demekle de anlatamayız.
Gitmesini bilmek de iştir çünkü.
Hele de yeni kuşaklara güvenmek, yol göstermek, fırsat yaratmasını bilmek…
Topluma, siyasete, geleceğe faydalı olmak için illaki “koltukta oturmak gerekmediği”ni anlamıyoruz.
Tecrübe paylaşmak “makam”la sınırlı değil çünkü...
***
Finlandiya demiştik, değil mi?
34 yaşındaki Başbakan'ın gençliğine övgüler sıralayarak, 72 yaşında Cumhurbaşkanı istemek gibi çelişkilerimiz var örneğin.
Tamam tamam.
Duyar gibi oluyorum: Siyaset yapma, siyaset yapma!
***
Finlandiya’da kalalım.
Sol koalisyonda yer alan beş partinin tamamının lideri kadınlar…
Üstelik dördünün yaşı da 35’in altında…
Başka verilere de bakalım dilerseniz…
Finlandiya “Mutluluk Endeksi’nin en tepesinde!
Eğitimde rol modeli…
The Economist’in demokratik ülkeler sıralamasında örneğin, ilk 10 içinde…
Bu listede ‘KKTC’ yok pek tabii ama örneğin Türkiye 110’uncu…
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Eğitim Kalitesi sıralamasında da 3’üncü ülke, Finlandiya…
Freedom House’un 2019 yılı temel özgürlük seviyelerini gösteren raporunda, birinci…
(Suudi Arabistan ve Somali’yi geçiyor, 110’uncu sırada ‘garantör’ Türkiye)
***
Şimdi desek ki, “Birisi şu Finlandiya’daki eğitim modelini alsın, ülkemize aynen uyarlasın… Ders saati, bütçede ayrılan pay, öğrenci öğretmen oranı, müfredat falan…”
Kendine göre bağıracak herkes!
Siyaset kurumu müfredatı beğenmeyecek muhtemelen…
O zaman nasıl yetiştireceğiz “daha Türk daha Müslüman” nesiller?
Bir de ‘ulusal’ ortaklık hükümeti varsa, ‘geçici öğretmenleri’ iki dudak arasına almak gerekiyor ki, partizanlık yapabilsin.
Sendikalar, Finlandiya’daki öğretmen maaşını isteyecek ama bütçedeki oranına falan bakmadan… Ya da ders saatine burun kıvıracak, ‘A’ öğretmen, ‘B’ öğretmen diyecek…
Keşke bu kadarla kalsa…
Yeni okul gerekecek, kaynak yok; akıllı sınıf istenecek, kaynak yok…
***
Tüm bunları aşmanın sırrı elbette 32 yaşında Başbakan ya da parti liderlerini kadın seçmekten geçmiyor.
Tam tersi!
İyi bir eğitim sisteminiz, gelişmiş bir demokrasiniz, ileri özgürlükleriniz olduğu zaman…
İşte o zaman seçimleriniz de değişiyor.
İngiltere’de oy vermek
İngiltere’deki seçimlerde bizim evlat da oy kullandı!
Öğrenci…
Üstelik de daha bu ülkeye gideli 4 ay ya oldu, ya olmadı.
***
Örneğin adamızda gündeme gelse, “öğrenciler de oy verecek” dense, muhalefet yapar, karşı çıkarım.
Henüz üç dört ay önce eğitim için ülkeye gelen bir öğrenci benim geleceğim hakkında nasıl karar verecek.
Tamam, artık dünya küçüldü, sınırlar anlamsızlaştı da…
İrademiz zaten iç edilmiş!
***
Yeni yurttaşlık yasasında örneğin “beyaz kimlik”le ilgili tartışma da bu!
Bakanlık “seçme seçilme” dışında tüm yurttaşlık haklarına sahip olmasını istiyor, “beyaz kimlik” sahiplerinin…
Böylelikle de yurttaşlık baskısından kurtulmak...
Ama örneğin Büyükelçilik, ‘Beyaz Kimlik’ sahiplerinin, en azından yerel yönetim seçimlerinde oy kullanmaları gerektiğini düşünüyor.
***
Temel mesele sanırım nüfusla ilgili…
55 milyon nüfusta birkaç yüz bin öğrencinin sandığa gitmesi sonucu değiştirmiyor.
Kıbrıs öyle mi?
Hele ada yarısı…
Üstelik “öğrenci” belirli kriterlerle İngiltere’ye gidebiliyor.
Burası farklı, isteyen, şartsız şurtsuz geliyor.
“Turist” olarak da geliyor, “öğrenci” gibi de!
Yirmi sene sonra “kayıtsız” yaşadığı anlaşılıyor, eğer bir suç işlerse…
***
İngiltere’de oy kullandı bizim evlat, daha dördüncü ayında!
İlk oyunu Avrupa Parlamentosu için vermişti, güneyde; ikinci de İngiltere’de oldu.
Ah be çocuklar!
Umarım dünyaya açılacak sandıklar kurulur bir gün, buralarda …
O kahrolası barikat
“Αυτό αποτελεί ντροπή, αναλγησία και ασυνειδητη πράξη” (*)
Bir çocuk, bir başarı kazandı.
Ödül alacak.
Öğrenci!
Bir kez güneye geçecek, ödülünü alacak, dönecek.
“Türkiye kökenli…”
Olabilir.
Öğrenci!
Bir kez güneye geçecek, ödülünü alacak, ömrünce belki bir kez yaşayacağı bir sevinci yaşayacak ve geriye dönecek.
Öğrenci, anlıyor musunuz?
“Dünya birincisi” geldi, sevinecek, gururlanacak.
Kıbrıslı Rum eğitim bakanı olsam geçişte bizzat karşılarım.
Yok!
İzin vermiyorlar.
Ayıptır bu, kalpsizliktir.
…
Kıbrıslı Rum liderliğinin adadaki “ateş kes” koşullarına dair kimi hassasiyetleri vardır ve anlarım.
Birleşmiş Milletler’in 9 Haziran 1975 tarihli raporuna göre en az 182 bin Kıbrıslı Rum evinden zorla çıkarılmıştır.
Kuzeyde toplam arazinin % 78.5’i Kıbrıslı Rumlara aittir ve 1.5 milyon dönüm mülke “anlaşmasız” el konmuştur.
Çok kez bunları yazdığım için küfürler işittim, hedef gösterildim, ancak kimi siyasi kararları bu hakikatler üzerinden anlayabilirim.
…
Ama anlamadıklarım var.
Misal; Türkiye’den gelmiş ailelerin burada doğmuş çocuklarının çocuklarına kimlik kartı vermeyince ne oluyor mesela?
Üçüncü kuşak diyorum!
“Kıbrıslıyım” diye kendileri parçalanıyor bu çocuklar, sen, Kıbrıs ülkesine aidiyetlerini çürütüyorsun.
Türkiye’ye gittiği zaman konuştuğu aksan anlaşılmıyor çoğunun, o derece…
…
Öğrenci diyorum, çocuk!
Bir başarı elde etmiş ve ödülünü alacak, geriye dönecek.
Hepsi bu!
O kahrolası barikattan geçirmediğin zaman ne oluyor sahi?
(*) “Bu bir utançtır, kalpsizliktir, vicdansızlıktır.”
Berilsu, Uluslararası Genel Ortaöğretim Eğitim Sertifikası (IGCSE) programı Türkçe sınavında dünya birincisi oldu.