Seçmek
Hayata gelmeyi seçmeyiz. Birileri o seçimi/tercihi bizimle ilgili olarak çoktan vermiştir. Kendimizi, kendi varlığımızdan bağımsız bir şekilde oluşmuş olan koşulların içinde buluruz. Bebeğin ağlaması çoğu zaman biyolojik/fiziksel ihtiyaçlarının bir uyarısı olarak algılanır. Fakat yeni doğan bir çocuğun ağlayışında içine fırlatıldığı yaşama, çevreye ve kabullenmekte güçlük çektiği koşullara bir tepki, bir huzursuzluk haykırışı da vardır.
Bir çocuğu hayata getirmek, bir canlının yaşamını almak kadar canice bir eylemdir. Her ikisinde de ‘olayı’ yaşayanın seçimi/tercihi yoktur. Sadece yaşama fırlatılmışlık, kişinin kendisinin belirlemediği koşullar çerçevesinde kendi tercih ve seçimlerini yapabilme potansiyelini de geliştirmesine bir davettir. Öyle ki, kişinin birey oluşu tam da bu seçim ve tercihlerle şekillenmektedir. Oluşa katılan insan bir yandan seçimlerinin sorumluluğunu üstlenebilmesiyle; diğer yandan da kendisinden bağımsız gelişen, etrafını çerçeveleyen koşullarla, sınırlarla baş edebilme, bunu dönüştürebilmesiyle kendisini bir özgürleşme süreciyle yaratabilir.
***
Luce Irigaray, “Doğmak” isimli kitabında, yaşamanın sürekli bir oluşu içerdiğini, bunu gerçekleştiremediğimiz zaman çöküşe geçtiğimizi yazar. Peki oluş neyi gerektirir? “Ancak oluş, halihazırda deneyimlediğimizin ötesine cesaret etmeyi gerektirir”* Fakat deneyimlediğimizin ötesine geçmek, yaşama fırlatılmış insanın çevresini saran kültürel, ahlaki, politik ve maddi verili yaşam ile kuşatılmışlığıyla yüzleşebilmesi demektir. Bu kuşatma, kişinin kendi olmasını, sahip olduğu ve geliştirmeye çalıştığı kendilik potansiyelini azaltmayı ve yok etmeyi hedefler. Irigaray bu durumdan yola çıkarak kişinin kendi olmasını şöyle tanımlıyor: “Kendi olmak; aslında sahip olduğumuz, kültürümüzün ve içinde yaşadığımız sosyal çevrenin bizi sürekli mahrum bıraktığı özgün varlığımızı kazanmaktır (…) Kendi olmak, içinde yaşadığımız dünyaya erimenin getirdiği sessizlikten çıkıp gelişimimize katkı sağlayacak, varlığımıza kimin ve neyin dahil olabileceğine dair kararların ve bu tek başınalığın acısını üstlenmektir.”**
***
Kendi olmak, bir anlamda karar verebilmek, seçim-tercih yapabilmek ve bunun sorumluluğunu üstlenebilmektir. Peki bir seçim/tercih nedir veya kişi nasıl tercih yapabilir? Soruları çoğaltmak mümkün. Mesela “kişi seçimlerinde ne denli özgürdür, özgür seçim yapmak ne kadar mümkündür?” diye kışkırtıcı bir soru da sorabiliriz. Bu soruyu daha sonraya saklayarak şimdi ‘seçim’ üzerine bazı değinmelerde bulunalım.
Proairesis*** kavramı Antik Yunanda “düşünülüp taşınılmış seçim” anlamına gelmektedir. Aslında kavram Pro (ön) ve Hairesis (seçim) kelimelerinin bileşiminden oluşur. Bunu düz mantık ile “ön seçim veya “diğer seçimlerden önce gelen seçim” olarak da okuyabiliriz. Fakat kelimenin barındırdığı anlam çok daha geniştir. Özellikle de Aristoteles’in etik çalışmalarında kullanıldığı haliyle.
Aristoteles’e göre proairesis akıl yürütme sonucunda bir eylem olarak ortaya çıkan seçimdir. Kişinin karar kıldığı seçimlere/tercihlere, akıl yürütme, düşünüp taşınma ve bu çabanın sonucunda varması demektir. Yani seçim yapmak ile akıl yorma arasında bir ilişki vardı. Doğru seçim yapabilmek için akıl yormalıyız. Kısacası proairesis aynı zamanda doğru karar verme yetisidir.
Proairesis, aynı zamanda bir araca yönelik seçim anlamına da gelmektedir.
Buradan iki anlam çıkarabiliriz:
i-Seçiminiz aslında aracın seçimidir
ii-Seçiminiz aynı zamanda amaca yönelen bir istektir. Bu da etik olarak en iyiyi seçme isteğidir.
Tüm bunlardan ne anlam çıkartabiliriz? Öncellikle proairesis kavramının varoluşsal bir vurgusu olduğunu görüyoruz. Proairesis, sonuca odaklı seçim/tercihlerle değil, etik bir varoluşa dair bir gönderim yapmaktadır. Bu kavram aynı zamanda iyiye, etik bir oluşa duyulan-yönelen arzuyu da kapsamaktadır. Akıl yürütme çabası nihayetinde ortaya çıkan seçimlerimiz, etik bir oluşa dair attığımız adımlardır. Aracı seçerken aynı zamanda bir amaca da yönelmiş oluyoruz. Bir nevi proairesis, yaşam yolunun, oluş sürecinin seçimidir. Bunlar tepkisel değil, bilinçli seçimleridir.
***
Irigaray ve Aristoteles örneklerinden ne sonuç çıkartabiliriz? David Ross, “Aristoteles” kitabında filozofa atıfta bulunarak şöyle yazmakta: “Böylece seçme, gücümüz dahilinde olan şeyleri düşünüp taşınmaya dayanan arzudur…”*** İnsanın gücünün dahilinde olmayan şeyler, seçilemeyecek, seçilse bile bu düşünüp taşınmadan, akıllıca verilebilecek kararlar olmayacaktır. Seçim, sadece politik değil, ontolojik bir praksistir. Bu temel olarak iki nedenden dolayı böyledir. İlki İrigaray’ın yaptığı atıfta olduğu gibi, “içinde yaşadığımız dünyaya erimenin getirdiği sessizlikten çıkıp gelişimimize katkı sağlayacak, varlığımıza kimin ve neyin dahil olabileceğine dair kararların ve bu tek başınalığın acısını üstlenmektir.” Yani kendi olmaktır.
İkincisi ise Aristotelesci proairesis kavramında olduğu iyi, iyi bir yaşama yönelen arzunun itkisiyle yaşam yolunu seçmektir.
***
İnsan seçtiklerinin toplamı kadar, seçtiklerinden eksilendir de. Kişinin özgürleşmesi, birey olması veya İrigaray’ın vurguladığı gibi, “içinde yaşadığımız dünyaya erimenin getirdiği sessizlikten çıkmak” için önce kendimize sorular sormamız ve bu soruların doğurduğu yeni sorularla ilişkiler kurmalıyız. Kişi ancak böylece özgür seçimler yapabilir. Seçiminin sorumluluğunu üstlenebilir. Ve bir seçim, politik alanın sınırlarını aşarak, ontolojik olanın, yani varoluşsal alanın dahilinde şekillenir, çiçeklenir ve oluşa yönelir.
Seçimlerimiz sadece bizi kurmaz. Aynı zamanda yıkar ve dağıtır da.
Sürekli olarak gücümüz dahilinde olmayan şeylerin birer arzu ve ilizyon nesnesi olarak önümüze atıldığı bu zamanda, belki de en önemli seçimimiz arzumuzu tüm bu engelleyicilerden kurtarmak ve onu bir direniş tetikleyicisi olarak özgürleştirmektir. Bugün gücümüz dahilinde olan praksislerin başında direnebilme potansiyelimizi geliştirmek ve güçlendirmek gelmektedir. Sadece politik olarak değil, etik ve ontolojik olarak da. Belki de doğru olan, seçtiğimiz bir parti ve kişi ile özgürleşen arzumuzun ve kendi olma bilincimizin yöneldiği bir yolu, bir oluşu ve bir direnişi seçmektir. Veya seçtiğimiz aracı, bir direniş ve yaşama etiğiyle bağlamaktır. Yani seçim ama bir proairesis olarak seçim.
*Luce Irigaray, Doğmak - Syf: 20
**a.g.e. Syf 53
*** David Ross, Aristoteles - Syf 312
Not: Bu yazı 2003 yılında Kaan H. Ökten’in kaleme aldığı ve Cogito Dergisi’nin 34’üncü sayısında yayınlanan Aristoteles'in "Seçimi": Prohairesis makalesinden feyz alınarak yazılmıştır.