1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Sefiller”e Yönelik Muhafazakâr Tepkinin Nedenleri
“Sefiller”e Yönelik Muhafazakâr Tepkinin Nedenleri

“Sefiller”e Yönelik Muhafazakâr Tepkinin Nedenleri

“Sefiller”e Yönelik Muhafazakâr Tepkinin Nedenleri

A+A-


Tufan Erhürman


İletişim Yayınları Victor Hugo’nun “Sefiller”ini yayımladı (Victor Hugo, Sefiller, çev. Cenap Karakaya, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013). Kitabı, daha önce okumamış olanlara da, okumuş olup yeniden hatırlamak isteyenlere de hararetle öneririm.
Bu baskının güzel yanlarından biri de, Charles Baudelaire’in “önsöz”ünü ve Mario Vargas Llosa’nın “sonsöz”ünü içermesi.
Llosa, “sonsöz”de, Alphonse de Lamartine’in kitabın yayımlandığı dönemde yaptığı geniş yorumu tartışmaya açmaktadır. 1790-1869 yılları arasında yaşayan Lamartine, ünlü bir Fransız yazar, şair ve politikacıdır. Yorumu okunduğunda, “Sefiller”e yönelttiği eleştirilerin büyük ölçüde onun politikacılığından kaynaklandığını anlamak zor değildir.
Lamartine’e göre, “bu kitap tehlikeli, uyum içindeki toplumu aşırı derecede tehdit ediyor ve böylece onu idealin peşinde koşması için kışkırtıyor ve yozlaştırıyor. Akılsız insanlara imkânsıza ulaşma tutkusu veriyor: İmkânsız olana duyulan arzu, kitlelere aşılanabilecek en korkunç ve öldürücü arzudur. Çünkü Sefiller’de arzulanan her şey imkânsızdır ve en büyük imkânsızlık da tüm acılarımızın yok olmasıdır” (s. 698-699).
Lamartine, Sefiller’e, en çok da “hayali bir insanı toplumun düşmanı ve kurbanı” (s. 695) kıldığı için bozulmaktadır. Çünkü “bu roman, ... bireyi muhteşem bir varlık olarak sunarken insanlar tarafından gene insanlar için kurulan insan toplumunu tüm insani haksızlıkların bir sentezi addeder” (s. 695). Oysa yazara göre bu bir haksızlıktır çünkü eşitsizliği yaratan toplum değil, Tanrıdır (s. 697).


Lamartine’in bu görüşleri onun muhafazakâr bir politikacı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İnsanlar Tanrı tarafından eşit yaratılmamışlardır, dolayısıyla eşitliği talep etmek aslında imkânsızı talep etmektir. Ve imkânsıza yönelik bu talep toplumdaki düzeni ve disiplini bozacak, eşitlikçi kurgunun yarattığı tutkular toplumu kargaşaya sürükleyecektir. Sanırım sağcılığın tanımlayıcı unsurlarını Lamartine’in Sefiller ile ilgili yorumundaki görüşlerinden daha özlü biçimde açıklayacak bir metin bulmak hiç de kolay değildir.
İlginç olan, Lamartine’in bu görüşlerinin bir romana ilişkin olmasıdır. Yazar, Hugo’nun yazdığı bu roman dolayısıyla toplumun düzeninin bozulacağından endişelenmekte, onu toplumun düşmanı ilan etmektedir. Llosa’nın söylediği gibi, bu yaklaşım otoritarizmin tipik bir özelliğini de ortaya çıkarmaktadır. Çünkü, “otoriter gücün tipik özelliği, paranoya, yani sürekli herkesten ve her şeyden şüphelenerek, her tarafta düşmanlar görerek ve yoklarsa da kendi[s]ini güvende hissetme[s]ini sağlayan sansürü ve baskıyı haklı çıkarmak için düşman icat ederek yaşama hissidir” (s. 702).
Kendini solcu zannedenler de dahil, tüm otoriter eğilimli muhafazakârların benzer özellikleri siyaset konusunda sergilemelerine elbette şaşmamak gerekir. Bir romanın dahi eşitsizliğe, dolayısıyla kurulu düzene düşman kesilmeye yol açacak tutkuları ateşleyebileceğinden endişe eden bir düşünce dünyasının, kurulu düzende var olan eşitsizliğe karşı eşitlikçiliği savunan ve toplumu ve sistemi değiştirmeye soyunan bir siyaseti düşmanlaştırması doğal olarak şaşırtıcı değildir. Aslında, her iki durumda da, kurulu düzen anlamına gelen “gerçek”in karşısına konulan, daha iyiye, daha güzele yönelik “kurgu”dan korkulmaktadır. Bu manada, toplumu ve düzeni değiştirmeye yönelmiş bir program da en az bir roman kadar “kurgu”dur ve “kurgu”nun gerçekleşmesi ne kadar imkânsız görünürse görünsün, aslında Che’nin dediği gibi, gerçekçi olmak imkânsızı istemekten başka bir şey değildir.
Sol siyaset, kurulu düzenin tek mümkün ve yegâne “gerçek” olarak tanımlandığı her yerde, kendi ideolojisinden ve ilkelerinden hareketle, hâkim durumdakilerin gerçekleşmesini imkânsız ilan edecekleri bir “kurgu”yu oluşturmak, canla başla savunmak ve nihayetinde hayata geçirmekle yükümlüdür. Bu yolda uğraş verenler, önce hayalcilikle, biraz daha güçlenince düzeni bozmaya çalışmakla, en fazla güçlendikleri zaman da düzene ve topluma düşman olmakla suçlanacaklardır. Bu suçlamalar elbette solcuları yıldırmamalıdır çünkü eleştirinin dozunun her gün biraz daha artmasının nedeni, solun taleplerinin her gün biraz daha fazla kabul görmesinden başka bir şey değildir.
Unutmamak gerekir ki Llosa, Lamartine’in, Hugo’yu ve Sefiller’i yerden yere vururken aslında fark etmeden övdüğünü yazmıştır. Ona göre, “Lamartine, istemeden -ki kendisinin niyeti Hugo’yu gözden düşürmekti- Sefiller’i büyük ölçüde methetmiştir. Zira bir yazarın eserini övmenin, sayfalarının okurlarının ağırbaşlı mantığını bir kenara itip bizi hayali maceralarının, destansı karakterlerinin, korkutuculuğunun ve vahşi hayallerinin aslında insanın hem mümkün hem de ulaşılabilir gerçekliği olduğuna ikna edebilecek kadar güçlü olduğunu söylemekten daha iyi bir yolu yoktur. Bizi bu gerçekliğin dünyada gücü elinde tutan, toplumu sömüren ve ona hükmeden kötü hükümetler ve kötü adamların kötü becerileri tarafından bizden çalındığına, ama okumanın bu kayıp gerçekliğe erişmemizi sağladığına ve bizi eylemlerimizle bu gerçekliği geri almaya ve eski haline getirmeye teşvik ettiğine ikna edebilir” (s. 703).

Bu haber toplam 1875 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 121. Sayısı

Adres Kıbrıs 121. Sayısı