Şehirlere bombalar yağardı her gece…
Perde önünde yaşadıklarımıza inanmıyor, perdenin arkasında dönenleri görmek istiyorum, bu nedenle abartarak sesli düşünelim istiyorum.
Bazı olayları hemencecik unutuyoruz vesselam.
Asal Şube önünde bulunan dinamitler meselesi gibi…
Hatırlayın, bu ülkede kaç bomba patlatıldı?
Çok…
Onlarca…
Hangisinin faili ya da failleri, bulundu?
Hiç!
Evet kocaman bir hiç!..
Eğri oturalım doğru konuşalım dostlar.
Bu ülkeye bomba ya da patlayıcı madde nereden girebilir sizce?
Birincisi denizlerden, yani kaçak yollarla.
İkincisi liman ve barikatlardan.
Üçüncüsü de askeri birliklerden. (Bakınız: Gönyeli’de bulunan astsubaya ait patlayıcı yüklü araba)
Dikkatinizi çekerim 3 ihtimalde de sorumlu makamlar apoletlilerdir dostlar.
Faillerin bulunmaması da önce polisin, dolaylı olarak askerin sorumluluğunda olan bir konudur.
Zira “KKTC Polisi” denen örgütlü polis gücü Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı bir yapıdır.
Böylesi bir ortamda olaya nereden bakarsanız bakın ülkede “güvenliği” sağlamakla sorumlu makamların geçmişte telefon dinleme-terör yasası gibi “daha fazla yetki” istemesinin altında yatan sebepler çok iyi araştırılmalıdır.
Şu anki mevcut yapısı ile güvenlikte her şeye hakim olan bu kurumların “daha fazla yetki” istemesinin altında yatanın ne olduğunu çok iyi düşünmek gerekiyor.
Türkiye’deki anti-demokratik uygulamalar, sokak ortasında vurularak öldürülen insanlar ve yaşanan iç savaş ürkütüyor!
Bu nedenle bizdeki silahlı-silahsız güçleri “çok daha fazla güçlendirmek” yerine daha sivil önlemleri hayata geçirmenin akla mantığa daha uygun olduğunu düşünüyorum.
Mesela mobese kamera sistemi ile kentlerimizi donatma projesi gibi.
Ama gel gelelim onu da askeri bir şirkte kuracakmış!
Yani yine mi sivil değil? Galiba öyle… İnşallah öyle değildir!
Neden, işyerlerine güvenlik kamerası takmak maddi ve manevi olarak teşvik edilmiyor?
Neden bir süre önce Lefkoşa Barosu’nun gündeme getirdiği “Poliste ifadeler kamera ile kayıt altına alınsın” önerisi dikkate alınmıyor?
Neden poliste işkence iddialarıyla ilgili (ki bu konuda meclis raporu var) polisi yönetenler adım atmıyor?
Ya da neden “devriye sistemi” geliştirilmiyor mesela?
Neden ben geceleri sık sık polis devriyesi görmüyorum kent sokaklarında?
Neden aniden bir gösteri gibi oluyor operasyonlar?
Neden her daim güvende hissetmiyorum?
Bu sorular daha da çoğaltılabilir elbette.
***
İşte bu ve buna benzer soruların yanıtları ülkedeki “güvenlik” ve buna bağlı insan hakları sorununa farklı bir açından bakmamıza yol açabilecektir diye düşünüyorum.
Zira sorunun “güvenlik” mi, yoksa güvenlik güçlerinin mevcut konumunu daha yasal ve kalıcı hale getirmek mi olduğuna dair netlik yok.
Asal Şube önünde bulunan dinamitler hala sırrını koruyor…
Unuttunuz değil mi? Ben asla unutmayacağım… Defa defa soracağım!
Nerede bu patlayıcıları oraya bırakanlar, yakalandı mı?
Kimleridir bu adamlar, tutukladı mı?
Ya da şöyle soralım, bu patlayıcılar kimden, nereden tedarik edildi?
Başka açıdan soralım; kim hangi limandan, hangi barikattan soktu bu bombaları ülkeye?
Var mı bu soruların cevabı?
Yoksa bu olay, iddia edildiği gibi o günlerde karanlık güçler tarafından kurulmaya çalışılan “korku imparatorluğunun” bir parçası mıydı?
Tıpkı “asılsız bomba ihbarları” gibi…
Tıpkı kimilerinin bundan bir süre önce yaydığı “ülkede bombalar patlayacak” iddiası gibi.
Tüm bu yaşadıklarımız “aman bir şeyler yapalım” paniğine neden olmamıza olanak sağlayacak şartların oluşması için miydi?
Şüpheliyim… Hem de çok şüpheliyim…
Güvenlik adına çok şüpheliyim. Ve perde önü beni tatmin etmiyor.
Arkası görülmüyor çünkü!
Yazının başlığı mı? Alakasız! Öylesine! Başlık bulamadım çünkü…