1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. SEKS KÖLELİĞİ VE SEKS İŞÇİLİĞİ
SEKS KÖLELİĞİ VE SEKS İŞÇİLİĞİ

SEKS KÖLELİĞİ VE SEKS İŞÇİLİĞİ

Öğretmen ve Baraka Kültür Merkezi aktivisti Başak Önel’le ülkemizde kadına bakış açısını ve kadın olmanın zorluklarını konuştuk

A+A-

 

 

Serkan Soyalan

 

Öğretmen ve Baraka Kültür Merkezi aktivisti Başak Önel’le ülkemizde kadına bakış açısını ve kadın olmanın zorluklarını konuştuk. Son dönemde ülkemizde ard arda yaşanan kadın cinayetlerini ve istismarlarını da değerlendirdiğimiz söyleşimizde Önel, seks köleliğine karşı çözüm önerilerini de paylaştı.  

 

“Mafyaya seks kölesi kadınların yalnız olmadığını hatırlattık”

 

Kıbrıs'ta kadınların durumunun çok da kötü olmadığına, eşitlikçi bir anlayış olduğuna, genelde çalışma hayatında aktif olduklarına ve aile içinde de sözlerinin geçtiğine dair bir algı var. Siz ülkemizde kadınların durumunu nasıl görüyorsunuz?

Bu söylemler, olanın bitenin üzerine bir çarşaf örtmek gibi. Dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi Kıbrıs’ta da kadınlar ataerki dediğimiz erkek egemen sistemden muzdaripler. Erkeğe güçlü ve hükmeden rollerini biçen bu sistem kadına da narin, zayıf, yönetilen, hizmet eden etiketlerini yapıştırır ki; bu da kadınların birçok yönden sömürülmesine sebep olur.

Çok uzakta aramamak lazım kadınların yaşadıkları adaletsizliği. Kendimizin, annemizin, kız kardeşimizin veya bir arkadaşımızın hayatına şöyle bir bakmak yeterli. Bir evde, hem kadın hem erkek çalışıyor olabilir. Ancak kadın hem iş yerindeki hem de evdeki sorumlulukları yüklenip iki kat ağırlığın altına giriyor. Hele de kadın bir anneyse, omuzlara binen yük taşınamaz hale geliyor. Kadın iş yerinde dinlenmek için verdiği molada bile, çocuğunu okuldan alacağı saati, akşama pişireceği yemeği düşünüyor. İşten eve dönünce de başlıyor karşılıksız bir mesai. Kadının mesaisi hiç bitmiyor. Erkek göbeğini kaşıyarak televizyon izlerken, kadın mutfağa hapsoluyor. Görüyorsunuz; evde kadının değil, ataerkinin sözü geçiyor! Kadına ev içinde biçilen roller, onun ev ve işyeri arasına sıkışmasına sebep oluyor. Herhangi bir dernekte, sendikada veya partide aktif olamıyor, örgütlü yaşama katılamıyor, sosyal yaşamdan uzaklaşıyor.

 

“Kadın çalışıyor, erkek tazeleniyor”

 

Örgütünüzün değerleri arasında sosyalist feminizm de var. Sizin bakış açınız, feminizm ve kadın mücadelesine yaklaşımınız nasıl?

Evet; antikapitalizm, barış, enternasyonalizm gibi birçok değerimizin yanı sıra sosyalist feminizm de sahiplendiğimiz değerlerden bir tanesi. Bugün çeşit türlü feminizmden bahsediliyor. Marksist feminizm, radikal feminizm, postfeminizm, sosyalist feminizm. Feminizm, özünde özgürlük ve eşitlik talebi aslında. Ancak farklı feminist anlayışlar, bu özgürlük ve eşitliğe giden yolları bazen öyle dolandırıyorlar ki iş çıkmaza sürükleniyor. Hani bu arkadaşlar gerçekten feminist miymiş diye düşünebiliyorsunuz. Bu yüzdendir ki biz feminizmimizin başına sosyalist sıfatını yerleştiriyor; kadın mücadelesinin iki ana kanaldan verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Gerçek kadın özgürleşmesinin ataerki ve kapitalizmle aynı anda mücadele ederek kazanılabileceğine inanıyoruz. Çünkü ataerki ve kapitalizm birbirlerine çok sağlam bağlarla bağlıdır.

Bugün kadın, kapitalizm içerisinde yeniden üretimin bedavaya gelmesini sağlayandır. Yeniden üretim diyerek şunu kastediyorum: Kadın evde yemek, ütü, temizlik, çocuk ve yaşlıların bakımını yaparak erkek iş gücünü yeni iş gününe hazırlıyor. Kadın evde köleleşirken, erkek dinlenip tazeleniyor. Yeniden üretimi bedelsiz yapan kadınların bu işleri yapmaması sosyal harcamaların artması demek ve bunlar, maksimum kar dürtüsüyle işleyen piyasanın üstlenmeyi tercih edeceği işler değil. Bu sebepledir ki kapitalizm, ataerki ile olan işbirliğinden oldukça memnun. Bu ikilinin en çok yoksul kadınları kıskacına aldığı gerçeğinden de yola çıkarak sınıf eksenli bir feminist mücadele verilmeli diyoruz. Yani feminist mücadele ne salt iktisadi bir sömürüye ne de salt ataerkiye yönelmeli. İkisine de aynı anda direnmeli. Tabii bunlar mücadelenin iki ana ekseni. Kadınları tahakküm altına alan ırk, kimlik gibi faktörlerin de, farklı cinsel yönelimlerin de bu eşitlik ve özgürlük arayışında görünür olması gerekiyor.

 

Gece kulüplerinde çalışan ve ölen kadınlarla ilgili geçtiğimiz ay içerisinde eylemler organize edildi. Bu eylemlerle nelere dikkat çekmeye, kimlere ne gibi mesajlar vermeye çalıştınız? Sizce etkili ve başarılı oldu mu eylemleriniz?

2012’nin sonlarında bir gece kulübünde bir kadın daha ölü bulundu. Bu bir cinayettir ve cinayet devlet eliyle işlenmiştir. Çünkü devlet, yasasıyla, polisiyle kadınların tecavüze uğramasına, satılmasına, ölümüne göz yumuyor, insan kaçakçılığı mağduru olan kadınların kimlik ve seyahat belgelerine el koyuyor. İki eylemde de esasen ön plana çıkarmak istediğimiz buydu. Son ölümün hemen arkasına biz Baraka olarak bir eylem yaptık. Üzerinde “Pezevenk Devlet İstemiyoruz” yazılı bir pankart açmaya çalıştık. Ancak kadın sömürüsünün ortağı olan polis, yapılanın söylenmesine dahi tahammül edemeyip pankartımızı açmamıza izin vermedi ve hatta yasa dışı olarak pankartımızı aldı. Bu eylem, sonrasında epey sahiplenildi. Çok destek aldık.

Feminizm alanında çalışma yapan örgütlerden refleksif bir tepki görememek üzücüydü. Neyse ki KTÖS bir eylem çağrısı yaptı ve örgütlerinin, halkın sokağa çıkmasına ön ayak oldu. “Seks Köleliğine Dur De” eyleminden bahsediyorum. Birçok örgütün organizatörlüğünde gerçekleştirilen bu eylem, ortak sözün daha yüksek bir sesle duyulmasına vesile oldu. Oldukça da yaratıcı bir eylem olmasından ötürü epey dikkat çekti. Yanımızda olmayanlara, sessiz kalmanın yapılana ortak olmak olduğunu söylemeye çalıştık. Mafyaya seks kölesi kadınların yalnız olmadığını hatırlattık. Devlete, kadın cinayetlerinin failinin kendisi olduğunu söyleyerek, bu yapılana bir dur demesini, gerekli yasal düzenlemeleri yapmasını talep ettik.

 

Seks işçiliğinde sendikalaşma

 

Feministler arasında da gece kulüplerine farklı bakış açıları var. Seks köleliği ve seks işçiliği de ayrı değerlendiriliyor. Sizin değerlendirmeniz nasıl? Çözüm öneriniz nedir?

Öncelikle sorunuzun seks işçisi ve seks kölesi kısmına değinmek isterim. Biz Baraka olarak, iki tanımlamayı da kullanıyoruz. Kimlik ve seyahat belgelerine el konulan kadınlar, borçlandırılıyorlar, istemedikleri cinsel ilişkiye zorlanıyorlar, tecavüzden kaçamıyorlar, şiddete maruz kalıyorlar, tamamen sağlıksız koşullarda, sosyal güvenceden yoksun bir şekilde çalıştırılıyorlar ve tüm bunlar kölelik koşullarıdır. Ayrıca seks işçisi tanımının, arzulanana ulaşmak açısından önemli olduğunu; işçi tanımı üzerinden ivedilikle sendikalaşma, sosyal güvence gibi hakların talep edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ancak kölelik koşulları devam ettiğine göre, bu insanlık dışı sömürüye son vermek için gece kulüplerinin kapatılması gerektiğini söylüyoruz. Bunu ahlaki bir temelden söylemiyoruz. Bir kadın seks işçisi olarak hayatını kazanabilir. Bugün “gece kulüpleri kapatılsın” demek bir yandan işlenen insanlık suçuna işaret etmek, öte yandansa örgütlenme hakkını, grev hakkını, sosyal güvenceyi talep etmektir.

 

Son olarak şunu da sormak istiyorum. Yine geçen hafta bir kadın cinayeti işlendi. Kadın cinayetleriyle ilgili görüşleriniz nelerdir?

Aşkın’ın öldürülmesinden önce bir gazetede kadın cinayetlerini irdeleyen, “Ölüyoruz” başlıklı bir yazım yayınlandı. Hemen arkasına Aşkın’ı kaybetmek inanın çok kötüydü. Biz kadınlar gerçekten de ölüyoruz. Bugün dünya genelinde bir kadın soykırımı söz konusu ve bunun ataerkiden dine, dinden neoliberalizme birçok sorumlusu var. Erkek, kadını vesayetinde görüyor. Dolayısıyla kendini reddeden kadın, onun olamayınca toprağın oluyor! Bu nasıl bir aşktır anlamıyorum! Bu nasıl bir sevgidir ki öldürüyor? Geçen sene Ümrane de benzer bir sebepten hayatını kaybetmişti. Yoksulluk da kadın ölümlerinin artmasına sebep oluyor. Bugün kadınlar dünyanın birçok yerinde sağlık hizmetine ulaşamadıkları için tedavisi olan hastalıklardan bile ölüyorlar. Malum, bizde de sağlık piyasalaştırıldı, devlet hastaneleri atıl durumda. Bir de adamızda gün geçtikçe daha çok yayılan AKP’nin İslam’ı, ataerkinin doruk noktasına ulaşmasına büyük katkıda bulunuyor. Daha geçen haftalarda AKP’nin misyonerlerinden biri, kadın dışarıda çalıştığı için erkeğin kendini kaybedip böyle cinayetlere sürüklendiğini buyurdu! Ankara’dan Kıbrıs’a AKP eliyle yayılan zihniyeti görüyor musunuz? Kadını eve kapatıp sosyal yaşamdan koparmaya çalışıyorlar. Kadınlar AKP’ye karşı örgütlü bir mücadele yürütmeliler. Zira yaklaşan tehlike büyük.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2261 defa okunmuştur