Selahaddin Eyyübi’yi Yeniden Konuşmak Thorvald Steen ve Andreas Delsett Mülakatı
Selahaddin Eyyübi’yi Yeniden Konuşmak Thorvald Steen ve Andreas Delsett Mülakatı
Mertkan Hamit
[email protected]
Lefkoşa’da ara bölgede yer alan Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği (AHDR) tarafından geçtiğimiz hafta Saladin Days / Selahaddin Eyyübi Günleri isminde 3 günlük bir etkinlik düzenlendi. Selahaddin Eyyübi, 1169–1193 yılları arasında yaşadığı ve kökeninin bir Kürt kabilesinden geldiğine inanılır. Soylu bir kökeni olmamasına rağmen, zekası sayesinde ve biraz da şansının yaver gitmesiyle Eyyübi Devleti kurar. Ancak tarihe Kudüs fatihi olarak geçer.
Orta çağ tarihinin en önemli olaylarından biri 2. Haçlı Seferlerinden sonra Kudüs’ün Haçlıların eline geçmesidir. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler için kutsal bir kent olan Kudüs’ün Haçlıların kontrolünde olduğu sürece, inançsız olarak nitelendilirilen Müslüman ve Yahudiler kente giremedi ve çeşitli mezalimlerle karşılaştı. Eyyübi’nin döneminde Hıttin Savaşı yapılır. Selahaddin Eyyübi, Guy de Lusignan’ı yenerek kentin kontrolünü ele geçirir. Ancak kentin kontrolünü ele geçirirken, bir iyi niyet hareketi yaparak kente tüm dinlerin erişebileceği bir nitelik kazandırır. Kudüs’ü geri almak için 3. Haçlı Seferi gerçekleştirilir ama başarılı olmaz. Selahaddin, Haçlılara karşı zafer kazanır. Batı’da ve Doğu’da Selahaddin’e dair mitlerde bir hayranlık vardır. Dante’nin İlahi Komedya: Cehennem eserinde Salahaddin’in cennete gidecek tek Müslüman olduğu söylenir.
Neredeyse bin yıl önce gerçekleşen şiddet, savaş ve diğer olayların etkileri bugün Avrupa siyasetini etkileyecek kadar güçlüdür. Bu yüzden Selahaddin Eyyübi Günleri, Avrupa ile Orta Doğu arasındaki Orta Çağ’dan kalan zıtlaşmayı sağlıklı bir biçimde tartışmaya olanak sağlayan bir etkinlik olarak bilinmektedir. Oslo’da bulunan House of Literature / Edebiyat Evi tarafından düzenlenen bu etkinlik, ilk kez Kıbrıs’ta gerçekleştirildi. Selahaddin Eyyübi’nin penceresinden hareketle düşünceleri üzerine çeşitli tartışmaların yer aldığı etkinlikte, Haçlı Seferleri batıcı bir bakış açısının ötesinde tartışıldı. Ayrıca çok daha geniş anlamda Selahaddin Eyyubi’nin düşüncelerinin bugüne dair yansımaları ele alındı. Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği’nin davetlisi olarak gelen, Oslo’daki Edebiyat Evi’nin yöneticisi Andreas Delsett ve Tozkoparan, Kar Kristalleri, İstanbul Hikayeleri gibi romanların yazarı olan Thorveld Steen ile buradan hareketle tarih ve siyaset ekseninde bir sohbet gerçekleştirdik.
Mertkan: Klasik bir başlangıç yapalım. Selahaddin Eyyübi üzerine çalışma fikri nasıl aklınıza geldi?
Andreas: 2015 yılında Diyarbakır’daydım ve birkaç Kürt ile karşılaştım. Kürt tarihinde Selahaddin’in rolünü araştırıyorlardı. Selahaddin Günleri ile çalıştığımı söylediğimde, Neden diye sordular ve onun bir vatan haini olduğunu söylediler. Diyarbakır’da Selahaddin üzerine birçok şey görebilirsiniz. Bir kısmı için büyük bir kurtarıcı, milli bir sembol iken, bir kısım Kürt için evrensel olaylara odaklanıp kendi sorunu olan Kürtlerin kurtuluşu meselesine eğilmediğinden şikayet eder.
Selahaddin’e dair birçok mit vardır. Bu sadece yaşadığı coğrafya ile sınırlı değil. Dünya’nın çeşitli yerlerinde de Selahaddin Eyyübi üzerine farklı mitolojik anlatılar mevcuttur. Bu farklı anlatıların birbirine alakasız coğrafyalarda şekillenmesi, tarihin, bugünkü fikirlerin oluşumuna ve politikaya olan etkisine dair iyi bir örnek oluşturmaktadır. Selahaddin aslında bu tartışmaların başlaması için bir başlangıç noktası oluşturur.
Thorvald: Az önce konuştuğum Kıbrıslı Rum gazeteci tipik bir Avrupa vatandaşıydı. Selahaddin’i okulda hiç duymamıştı. Hayatı boyunca asla adını duymadığını söyledi. O dönemin Avrupası ve Doğusunun tarihini tartıştığımızda kafasındaki varsayımlar ile gerçekte olanlar arasındaki ayrımın büyüklüğünü fark ettiğinde şok geçirdi.
Andreas: Tabii ki Selahaddin’i tek başına güzellemiyoruz. Onun da iyi ve kötü yaptığı şeyler vardı. Ancak bu tarihi nasıl yargıladığımızı da gösterir. Bu açıdan geçmişte neler olduğunu, hangi kriterlere göre değerlendirdiğimiz yüksek önem taşır. Bu biraz da oluşturulmuş ahlak standartları ile ilgilidir.
Bizim Selahaddin ile ilgili esas olarak anlatmak istediğimiz hem kendi tarihinde hem de dünya tarihinde çok kısa bir dönemdir. Daha doğrusu Kudüs’ü ele geçirdiğinde yaptığı tercihle ve o zaman bunu yapabilmiş olması ile ilgilidir. Şiddet ya da öç almak gibi bir şey yapmamış, şiddeti meşrulaştırmak için dini bahaneler yaratmamıştı. Kendi zamanını geçtim, bugün bile bunu yapmış olması takdire değerdir. Öç almayı engellemişti. Bu yapılan o dönem içinde küçük bir parantez olabilir, ancak bugün bile olağandışı bir davranış olduğunu değiştirmez. Obama, Erdoğan ya da başka bir dünya liderinin ondan beklenenin dışında bir hareket sergilediğini düşünün. Bu tarihi bir şey olurdu.
Mertkan: Selahaddin’i olağan dışı bir lider olarak ele alıp onu olduğunun dışında, egzotik ve hesapsız kararlar veren bir kişi olarak ele alma riskinin olduğunu düşünüyor musunuz?
Thorvald: Hayır. Dediğiniz bir tür oryantalist bakış açısı ile konuya yaklaşılıp yaklaşılmadığıdır. Burada aslında Selahaddin’in zamanının ötesinde bir davranış sergilediğini göstererek hakkını veriyoruz. Başka bir deyişle, hakkında çok az şey bildiğimiz bir dönemde bir kişi olağan dışı bir adım atıyor. Ancak yapılan son derece evrensel bir anlam taşıyor. Taraflar arasında uzlaşma oluşması için çalışıyor. Bugün, mevcut modern koşullarımızda ya da modern tarihte buna benzer bir örneği vermek pek de mümkün değil.
Andreas: Ayrıca, Selahaddin günleri tek başına, Selahaddin Eyyübi’nin hayatını tartışmayı hedeflemez. Geçmiş ve bugün arasındaki tarihsel ilişkiye odaklanarak bu anlayış ekseninde fikir üretmeyi hedefler.
Thorvald: Benim için Selahaddin Eyyubi son derece provokatif bir karakterdir. Bir anlamda beni rahatsız eder. Çünkü, eğer insanlar bana zalimce birşeyler yaparsa, buna nasıl tepki veririm sorusunu bilmiyorum ve bana bu soruyu tekrar tekrar sormama neden oluyor. Dönemin o koşullarında Haçlılar, barbarca Kudüs’ü ve bölgeyi talan etmişti. Onlara karşı zafer kazandığında Selahaddin alçakgönüllü bir biçimde davranmıştı. Mesela, Haçlılar o dönem Mekke’yi ziyaret eden hacılara karşı kıyım gerçekleştirmişti. Ancak Kudüs’ü ele geçirdiğinde, Haçlılardan buna dair de öç almamıştı. İşte bu beni provoke eden bir şeydir. Bugün ne olurdu sorusunu sormama neden oluyor. Mesela, benim ailem 2. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı savaştı. Nazilere karşı mücadele tarihinde, mahkeme kararlarını inceliyorum. Norveç’te yüz bin kişi 2. Dünya Savaşı sonrasında mahkemelerde yargılandı. Bunların içinden 25 kişi vurularak öldürüldü. Öldürülenlerden ikisi bakandı. Benim için provoke eden şey ise işte bu noktadadır. Bugüne kadar 25 kişinin öldürülmesi ile ilgili eleştirel bir düşüncem olmadı. Nazileri savunmak amaçlı değil, sadece şiddet ve karşı şiddet boyutunda, şiddetin meşrulaştırılma sebeplerine dair bir soru işaretimiz hiç olmadı. Selahaddin’in örneği işte bunu ikinci kez düşünmem için çok değerli bir örnektir.
Mertkan: Selahaddin neredeyse bin yıl önce yaşamış bir kişi. Benim için can alıcı nokta ise bugün ile ilgili. Avrupa’ya baktığımızda mülteci krizine karşı tepkiler görüyoruz. Orta Doğu’da bir savaş var. DEAS denen bir oluşum var, Kıbrıs’ta bitmeyen bir sorun var. Türkiye’de yaşanan dramatik olayları mülakattan önce konuşmuştuk. Özetle, bugün Selahaddin gibi bir liderlikten söz edebilir miyiz ya da bugün Selahaddin gibi davranmak nasıl olurdu?
Andreas: Bunlar bugünün dünyasının en zor soruları. Sanırım sanatçı ve yazarlarla oturup biraz da verili koşulların dışında ve anlayışların dışına çıkıp konuşmak gerek. Kamuyu dahil etmek gerek. Herkesin uzlaşacağı çözümler için açılmak gerek. Ancak böyle bir davranış, yani kendi bildiğini söyleyen bir üst liderlik değil, katılımcı bir davranış içine girildiği takdirde bu sorunların çözülebilme ihtimalinin olduğuna inanıyorum.
Thorvald: Doğru davranış alçakgönüllülükten geçmektedir. Selahaddin Eyyübi, Kudüs’e girdiğinde herkesin umut ettiği yönde ve o döneme uygun şekilde davranması bekleniyordu. Ancak o bu yolu takip etmemeyi seçti. Beklenen davranışı gerçekleştirmemek sanırım Kıbrıs ya da başka bir yerdeki sorunu çözmek için yapılması gerekendir. Alçakgönüllü olmaktan bahsediyorum. Ötekini anlamaktan bahsediyorum. Selahaddin neden böyle davranmıştı? Çünkü o ondan beklenildiği gibi davrandığında Hristiyanların nasıl düşüneceğini öngörebilmişti. Çünkü onları tanıyordu. Yahudileri tanıyordu. Ötekini iyi bilmiş olması, onun alçakgönüllü davranmasını sağlamıştı. Ben alçakgönüllü olmanın ne demek olduğunu biraz da Selahaddin Eyyübi üzerine çalıştığımda öğrendim. Sanırım, hala ihtiyacımız olan şey alçakgönüllü olmak.
Bir anımı paylaşmak isterim. 1995 yılında İstanbul’daydım. O zamanın Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdik. O zaman, Uluslararası Yazarlar Birliği, PEN ile İfade özgürlüğü ile ilgili bir mesele ile ilgili çalışıyorduk. Hapiste yatan akademisyen, İsmail Beşikçi ile görüşmek istiyorduk. Bunu mümkün kılmak için lobi çalışması yapıyorduk. Erdoğan ile görüştüğümüzde, Erdoğan kentte yaşayan tüm inananların lideri olmak istediğini söyleyip Selahaddin ile kendini kıyaslamış, kendini ona benzetmişti. Şimdi tabii öyle biri yok. İlginç olan, bundan birkaç hafta önce HDP lideri Selahaddin Demirtaş Oslo’da konuğumuzdu. Bu sefer de onu dinleyip, görüşlerini ve anlayışını ortaya koyduğumuzda o da Selahaddin ile kendi görüşlerini benzeştirmişti. Aslında, Türkiye coğrafyasında ihtiyaç olan anlayışın ne olduğu ortada gibi görünüyor. Önemli olan o görüşü sindirip, ondan sonra da o anlayışa sadık kalmak. En azından Erdoğan’ın sadık kalmadığını söyleyebiliriz.
Mertkan: Tozkoparan isimli kitabın birçok kişi tarafından okundu ve 22 kez basıldı. Selahaddin ve bugünün bir insanının hayatından kesitleri bir arada ortaya koydunuz ve birbiri ile alakasız gibi görünen iki konu arasında ilişki kurdunuz. Selahaddin’i gündelik hayata uyarlamak güçlü bir etki yarattı. Bu kurguyu oluştururkenki deneyimi paylaşabilir misiniz?
Thorvald: Bu kitabın çok satanlar listesine girdiğinde çok şaşırmıştım. Selahaddin’den ne öğrenebilirim sorusunun cevabını bir romanda vermek istedim. Tarihsel bir kişiliği, çalışırken kendi hayatımıza da dersler çıkarabiliriz diye düşünüyorum. Romanda adı geçen kahraman, Eric, sıradan bir batılı entellektüeldi. Ancak onu içselleştirebilmişti. Belki de tarihin en ilginç tarafı da bu. Mesele sadece siyaset değildir. Gündelik hayatı da etkilediğini göstermek istedim. Çünkü dost ya da düşman ülkeye karşı beslediğiniz hisler, insanlara karşı da beslediğiniz hislerdir. 2006 yılında Türkiye’de imza gününe davet edilmiştim. Tozkoparan o zaman yeni çıkmıştı. Tam üç gün imza gününe katılan insanlar oldu. Böyle birşeyin olacağını hayal edemezdim. Ancak ilginç olan nokta, imza gününe katılan her kişinin aynı soruyu, senin sorduğun soruyu sormasıydı. Ancak daha da ilginç olan, Türkiye’den gelen tepkiler ile Batı’dan gelen tepkilerin tamamen farklı olmasıydı. Kitabı okuyan kitlenin ortak bilgi dağarcığı onları farklı sorular sormaya yöneltmişti. Açık olan, Batılı olanların konuya dair hiç bilgisi yoktu. Bu yüzden de sorular daha çok Selahaddin’i tanımak üzerineydi. Bir taraf değerlere odaklanırken, diğer taraf kişiye odaklanmıştı. Benim için bu ilginç bir deneyimdi.