1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Semanın Hikmeti
Semanın Hikmeti

Semanın Hikmeti

Semanın Hikmeti

A+A-

 

Simge Çerkezoğlu
Fotoğraf: Tijen Erol

Semanın Hikmeti izleyenleri büyüleyen ancak anlatılması zor bir gösteri… Sema performansı çerçevesinde Mevleviliğin özünü anlatan oyunun eşine, benzerine ben Konya’da dahi rastlamadım.
Geçtiğimiz haftalarda Şeb-i Arus nedeniyle bir hafta boyunca özel gösterimi yapılan performans Ocak ayı itibariyle her Perşembe Bedesten’de sahnelenecek. Bu özel oyun, yaşamı ve varoluşu ‘ne’ ya da ‘kim’ sorularını sormadan sadece aşkla anlatırken izleyenleri bambaşka boyuta taşıyor. 

Dünya bir dağ gibidir.
Ona nasıl seslenirsen öyle yanıt alırsın!
Ne geleceğini bilebilirsin ne de geçmişini değiştirebilirsin.
Ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresiz!

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır.
Aşkın hiçbir sıfat ve tanımlamaya ihtiyacı yoktur.
Ya tam ortasındasın, merkezinde, ya da dışındasın hasretinle!


*****************************************
NE OLURSAN OL, GEL

Tanju Hastunç
Prodüktör 

Sema, zaten tek başına çok etkileyici, ritüel olarak biliniyor. Prodüktör Tanju Hastunç bunu ayrıca teatral forma dönüştürünce izleyenler adeta büyüleniyor. Ortaya etkileyici, kalbe dokunur bir gösteri çıkıyor. Hastunç oyunun nasıl oluştuğunu bizimle paylaşıyor.
Yaklaşık üç yıl boyunca Mevlana’dan esinlenerek Bedesten’de yaptığımız tek kişilik performansın ardından bunu nasıl daha iyi yapabilirim düşüncesine kapıldım. Böylece bir yıllık çalışmanın ve okumalarımın sonucunda oyun bu noktaya geldi. Kabul etmeliyiz ki Mevlevilik az ya da çok Kıbrıs kültürünün parçasıdır ve bunu daha çok tanıtmak gerekir diye düşünmekteyim. Tüm bu değerlendirmelerim sonucunda Türkiye’de bile olmayan daha çağdaş ve özgün bir çalışma yapmaya karar verdim. Böylece klasik sema ritüelinin dışında izleyenlere felsefeyi de anlattığımız teatral bir performans ortaya çıktı. Oyunun metinleri Filiz Naldöven tarafından kaleme alındı. Bu metnin içeriği ise Mevlana ve Şemsi Tebriz’in arasında geçen bir konuşmanın parçası olarak özetlenebilir.

Dediğiniz gibi çağdaş ve özgün bir performans yarattınız. Bu ritüeli gelenekselden ayıran en önemli unsur kadın semazenin varlığı. Hastunç “ne olursan kim olursan gel” felsefesinden esinlenerek gösteride bir kadına yer verme kararı aldığını söylüyor.
Kadın semazen fikri çok tartışıldı. İstanbul’da yer alan Galata Mevlevi Hanesi’nde de kadın semazen saf tutmaktadır. Ben de neden bizim performansımızda da kadın olmasın diye düşündüm. Burada anlatılmak istenen insan ruhudur. Ruhun da cinsiyeti olmaz. En önemlisi Mevlana ne olursan ol gel diyor. Kadın ya da erkek ayırmıyor. Biz gösteride ayrıca farklı dini ritüellerine de yer verdik. Mevlevilik zaten hoşgörüdür. İçinde kadın da farklı dinler de olabilir diye düşünmekteyim. Herkes kendi ruhani boyutunda Mevleviliğe katılabilir. Geleneksel yapıyı bilip koruyarak çağdaş anlamda bu ritüeli geliştirerek ve çok insana ulaşmak için bu performansı yaptık.

“DEVLETİN KÜLTÜRE BAKIŞI AMATÖR ”

Hastunç, Kıbrıs kültürüne gönül veren, bunun için yıllarca çalışan bir isim. “Yaklaşık kırk yılımı bu değerlere adadım” diyen Hastunç, kültürel çalışmalardan sanata yönelişini bizimle paylaşıyor.
Benim sanatla olan ilişkim 1974 yılında halk oyunları ile başladı. O günden bu güne kırk yıl geçti. Her ne kadar halk oyunları sadece kültürel öğe olarak algılansa da aslında gösteri sanatının temelini oluşturan unsurların başında gelmektedir. Bu çerçevede çok yurt dışına gittim. Belki de üç yüzden fazla festivale katıldım. Yurt dışında, özellikle de Uzak Doğu’da, halk oyunları izleyenlere sanatsal yönüyle sunuluyor. Ancak bizde henüz bu fikir yaygınlaşamadı. Ben de zaman içinde bunun üzerinde çalışmaya başladım. İstedim ki biz de halk danslarımızı hikayesiyle, dramıyla ve coşkusuyla anlatalım. Bu oyunda da bundan önceki üç oyunumda da bunu yapmaya çalıştım.

Kıbrıs kültürüne gönül veren birisi olarak devletin sanat ve kültür politikasını sığ bulan Hastunç, düşüncelerini gerekçeleriyle anlatıyor.   
Devlet sanata destek olmuyor diyemeyiz. Olaya halk dansları özelinden bakarsak bu konuda çalışma yapan tüm dernekler devletten yardım alabiliyor. Bu açıdan kimse şikayetçi olamaz. Mesele devletin kültüre olan bakış açısının amatör çerçevede kalması. Yapılması gereken bu sınırları profesyonel bakış açısına taşımak. Tanıtım ve turizme yapılan yatırımların çok az bir kısmını sanata yapsak ülke tanıtımında çok daha başarılı olurduk. Ülkeye çok daha fazla turist çekerdik.  Günümüzde artık deniz, kum turizmiyle turist çekemeyiz. Bunu anlamalıyız.  

****************************************

Hakan Çakmak
Görsel Yönetmen 

Oyunun öne çıkan detaylarından biri başka dinlere yönelik gönderme yapması. Görsel Yönetmen Hakan Çakmak, oyunun geleneksel sema ayininin dışına nasıl çıktığını anlatıyor.
Filiz Naldöven sayesinde Mevlana’yı anlatan şiirsel ve felsefi boyut metinlerle bir araya toplandı. İzleyende bu sunum sadece performans olarak değil, dil olarak derin iz bırakıyor. Oyunun benim üstlendiğim dinler bölümü videosu da aslında doğrudan Mevleviliğe vurgu yapıyor. Bunu yaparken de “ne olursan ol gel” şiirinden yola çıkarak dünyada önde gelen belli başlı din ritüelini görsele taşıdık. Bu mutlaka vurgulanması gereken bir olguydu. Mevlana için esas olan can olduğuna göre bir canı diğer candan ne dini ne de cinsiyeti ile ayıramayız.

***************************************

“BAŞIMIZ DÖNMÜYOR, BEDEN ALIŞIYOR”

Nazmi  Akçay
Semazen

Nazmi aslen Konyalı çok genç bir semazen, son üç aydır Kıbrıs’ta yaşıyor. Mevlevilik inancını nasıl benimsediğini ve semaya nasıl başladığını anlatıyor.
Sema yapmaya yedi yaşında Konya’da Mevlevi Tekkesi’nde başladım. Zamanla Mevleviliğin anlamını usul ve adaplarını öğrendim. O zamandan bu yana da sema yapmaya devam ediyorum.

Herkesin aklında olan soruyu Nazmi’yi bulmuşken hemen soruyorum. Sema yaparken nasıl oluyor da başınız dönmüyor, diyorum gülüyoruz. Gösteriden sonra izleyenlerin de kendisine bu soruyu sorduğunu söylüyor.
Aslında semazenlerin baş dönmesi yaşamayışının bilimsel açıklaması henüz bulunamadı. Bazıları bu durumu başın doksan derece yere yatık olmasıyla açıklıyor. Bence bu tamamen insanın kendi içinden geçen bir durum, yine de tüm çabaya rağmen bazen ilk başlarda baş dönmesi yaşanıyor. Ancak kırkıncı günün sonunda midemizdeki örs safrasını attıktan sonra baş dönmesinin tamamen geçtiği söyleniyor. Bir anlamda beden buna bağışıklık kazanıyor. Ben çok küçük yaşta semaya başladığım için bu kırk günü ya da başımın dönüp dönmediğini hatırlamıyorum.

Bildiğim kadarıyla giydiğiniz kıyafetten elinizin duruşuna kadar sema anında her şeyin bir anlamı var.
Ellerimizin kapalı olarak omuzlarımızda durduğu hareket Elif hareketidir.  Allahın birliğini temsil eder. Başımızdaki sikke mezar taşı anlamında kullanılır. İçimizdeki beyaz kıyafet tennure nurlu tenin kefeni anlamına gelir. Üstümüzdeki siyah örtü hem nefsimizi, günahlarımızı hem de toprağı simgeler. Sema Peygamberimizin de söylediği gibi “ölmeden önce ölünüz hadisinin” aslında yansımasıdır. Ellerimizin birinin yere birinin göğe bakmasının anlamı da Allahtan alıp kullara vermeyi anlatır. Meleklerin bile erişemediği noktaya sema ile erişmeyi anlatır.

Bu haber toplam 3468 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 192. Sayısı

Adres Kıbrıs 192. Sayısı