Sen ne diyorsun?
Şimdi adam diyor ki, “sana bahşedilen düzenden aidiyetini kopartmalısın.”
Kolay mı?
Bu düzen çok yüzlü.
Her yüzünde başka bir maske var bu düzenin, her gülüşünde farklı bir makyaj...
Kirli bu düzen...
Ama kıyak!
Sahte bu düzen...
Ama avantası bol!
Köhne bu düzen...
Ama havası yerinde...
* * *
Başların ayak olduğu, ayakların baş düzeni bu... Bir bakmışsınız, dünyalar sizin olmuş.
“Nasıl başardınız” diye sorsalar, yoktur yanıtı. “Nereden buldunuz” deseler, sır küpü!
* * *
Önce “kuyu”yu kazdığın, sonra “su”yu bulduğun ve hepsi bitince “kuyu kazma izni” için başvurduğun düzen bu!
Kazılmış kuyuyu nasılsa kimseler doldurmuyor ve yapanın yanına kalıyor!
Ayrıca bu düzende, herkes de bir ötekinin kuyusunu kazıyor.
Bunun için de izne falan gerek yok (!)
Önce “maaş”ı garantiye alarak, hemen ardından da “ne paranı, ne pulunu” diye bağırdığın düzen bu!
Özel dersten köşeyi dönenlerin sırtına basarak, “yetti bu sınavlar” dediğin bir düzen...
Kendine ayrımcılık başkasına adalet istediğin bir düzen bu!
* * *
“Omurgası kırıkların” gezdiği düzen bu!
Ve hatta omurgasızların uçtuğu...
* * *
Sen bölünmez bütünlüğünü garanti ettiğin bir toprağı bölmüşsün ve o böldüğün toprağın kalıcı bölünmesi için de garanti istiyorsun şimdi...
Öyle karmaşık bir düzen!
Diyorsun ki “bize bahşedilen düzenden aidiyetini kopartmalısın.”
Bu düzeni, diyorsun!
* * *
Bak, hem bulduğumuz mallar bizim...
Hem de bıraktıklarımız...
Giden de bizim gelen de...
Seven de bizim söven de...
Suya sabuna dokunmadan ellerimizi yıkıyoruz biz, yıllardır, bu düzende...
Şimdi diyorsun ki, “sana bahşedilen düzenden aidiyetini kopartmalısın.”
Delisin (!)