“Sen ölürsen, ölüm utanır”
“Sen ölürsen, ölüm utanır...”
Böyle düşünmüştüm Uğur Karagözlü’nün ölümünün ardından…
“Herkes ölür, O ölmezdi…”
O kadar çok seviyordu hayatı…
Sevmekle kalmıyor pek çok insanın hayatına değer katıyordu.
O kadar çok seviliyordu.
Hak ettiği gibi uğurlandı, samimi bir kalabalık, kalpten bir sevgi, buruk bir hüzünle…
Ölümü hak etmemişti böylesine erken…
Büyük bir kalabalık ömür bırakmıştı yine…
Dünya iyisi bir entelektüeli, bilgi küpünü, nezaket ve estetik timsalini, samimi bir dostu, usta bir yazarı ve bir dönemi portreleri, notları, kritikleri ile kayıt altına alan gerçek bir yurt sevdalısını yüreklerimizde sakladık.
***
“Neyi vardı?”
Son dönemlerde pek çok ölümün ardından bu soru var dudaklarda…
“Hiçbir şeyi” diyoruz ya…
Yüzündeki tebessüme bakıyoruz yalnızca, ortak yaşam alanlarındaki duruşa, mimiğe, dirayete; kavgasına ve sevdasına bakıyoruz, hepsi o kadar…
Bilemiyoruz kimsenin içini…
Bilemiyoruz.
Bir de bedenini…
“Hiçbir şeyi yoktu…”
Sonrasında düşünüyor, sorguluyor, anlamaya çalışıyoruz.
“Sağlık kontrollerini düzenli yaptırıyor, yıllık kapsamlı testlerini ihmal etmiyor, doktor kontrolünü önemsiyor muydu?”
Hani “hiçbir şeyi yoktu” derken nere göre söylüyoruz bunu…
***
“Devlet” denen eğreti yapı insanına bakmıyor, ne yazık.
O nedenle herkesin kendine bakması gerekiyor mutlaka…
Maalesef içki, sigara gibi alışkanlıklar çok fazla…
Üstelik kapalı alanlarda sigara içme yasağı da uygulanmıyor.
Hayatlarımız eskisine göre çok daha stresli…
Bu ülke insanı yoruyor.
Hem de çok yoruyor.
Üstelik kaliteli yaşamak gibi bir şansınız yok, onca denetimsizlik içinde…
Keyfini kaybetti bu ülke…
Samimiyetini, huzurunu, güvenini kaybetti…
***
Ölümler apansız, anlaşılmaz, sarsıcı…
Yeni nesil iletişim araçları, sosyal medya ve internet dünyasında çok daha fazla duyduğumuz, paylaştığımız, öğrendiğimiz için belki…
Geçmişte herkes kendi mahallesini duyardı…
Kendi yakın çevresini…
Şimdi her ölüm, her evde, her yerde….
Pandemi sonrasına dair şüpheler de çok fazla…
Aşılar mı, hastalığın izi mi?
Bilmiyoruz.
***
Ölüm öylesine hassas bir mesele ki üzerinde konuşmak epeyce ağır geliyor.
Toplumsal bir yanlışımız daha var.
Sebepsiz ölümlerin ardından aileler genellikle “otopsi”yi reddediyor.
En sevdiği insanın bedenine dokunulmasını istemiyor yakınları…
Duygusal bir tepki, insani bir talep ama yanlış bir yaklaşım sanırım…
Hem istatistiklere doğru verilerin yansıması gerekiyor çünkü… Hem de hakikati öğrenmek geride kalan insanların sağlığına ışık tutuyor.
Koruyucu sağlığı planlamak için bilgiye, veriye, gerçeğe ihtiyaç var.
Yine de de zor kararlar bunlar…
***
Bir güzel insanı daha uğurladık.
Yine yarım kaldık, yine eksildik, biraz daha yalnızlaştık yine…
Toprağa verdik özlemlerimizi…
Behçet Aysan’ın sözleri gibi bir iz kaldı geriye…
“…
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi eğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
…”
221 yıl sonra!
Ülke olarak “geri kalmışlığımızı” nasıl okuyorum, biliyor musunuz?
Hemen her gün bir belediyemiz, bakanlığımız ya da yetkilimiz “sokak ışıklarını yaktığı için” tanıtım yapıyor, seviniyor, gururlanıyor.
Işıklar yandı diye!
Medeni, ileri, çağdaş dünyayla o kadar bir açıldı ki aramızdaki mesafe…
221 yıl önce icat edilmişti “ampül.”
***
Yadırgamıyorum.
Çünkü “iki ayrı devlet” falan dediklerinde…
“Tam gün eğitim…”
“E-devlet…”
“Gelişmişlik…”
Tüm bunlar söylenirken…
“Sen önce sokaktaki lambayı yakmayı başar” diyorum, kendim de…
***
Yeşil dönüşüm ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken dünya, atıktan enerji üretirken, güneş ve rüzgar enerjisi ile çözülürken bu sorunlar, yerel yönetimlerimiz gururla açıklıyor.
"Lambaları yaktık!"
21'inci yüzyılda!
Türkiye, Kıbrıslı Türklere vize uygulaması mı başlattı?
Demokratik olmayan ve Ankara’nın etkin müdahalesi sonrası gerçekleşen bir seçimle ‘Cumhurbaşkanı’ görevine gelen Ersin Tatar açıkladı: Türkiye’ye girmek için vize başvurusu yapsınlar.
Böylece…
Avrupa Birliği pasaportu ile onca ülkeye elini, kolunu sallayarak ve özgürce giren Kıbrıslı Türkler…
Türkiye’ye girebilmek için “vize”ye ihtiyaç duyuyorlar!
Tatar’a göre Türkiye, Kıbrıslı Türklere “vize uygulaması” başlattı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu açıklamayı doğrulayacağını düşünmüyorum.
Çünkü kimi zaman Ersin bey, ne söylediğini bilmiyor.
Evet belki ciddi bir eleştiri bu ya da haddini aşmış bir söylem ama gerçek…
“Ne söylediğini bilmiyor.”
İlk yaşadığımız örnek değil ne acı…
“TC-KKTC” arasında geçtim vizeyi…
Kimlikle giriş anlaşması var, bizim bildiğimiz…
Böyle değilmiş meğer…
Vize de varmış artık…
“En üst makam” söyledi…
Ortada bir “isim listesi” olmadığına göre…
Kim başvuracak vizeye?
Herkes mi?
Yoksa “deneye deneye” mi ortaya çıkacak bu liste!
***
Bu da oldu.
Türkiye’yi “en sevdiğini iddia” edenler döneminde…
Türkiye’nin, Kıbrıslı Türklere yönelik “vize uyguladığı” da açıklandı.
Yaşanan süreç Abdullah Yüce’nin unutulmaz hüzzam eseri gibi…
“Bu ne sevgi ah…
Bu ne ızdırap…”
Photo by Malik Kaya