SENDİKAL PLATFORM İNGİLTERE TEMASLARINI ANLATTI
Sendikal Platform, İngiltere temasları hakkında bugün basın açıklaması yaptı
Sendikal Platform, İngiltere temasları hakkında bugün basın açıklaması yaptı. Sendikal Platform adına, KTÖS, KTOEÖS, KTAMS, KOOP-SEN, DEV-İŞ, TIP-İŞ, BASIN-SEN, ÇAĞ-SEN ve DAÜ-BİR-SEN yetkililerinin, 4-7 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirdiği ziyarette, birçok resmi temaslarda bulunuldu.
KTÖS, TIP-İŞ, BASIN-SEN, ÇAĞ-SEN, DAÜ-BİR-SEN’ın ortak açıklamasında şunlar kaydedildi:
Sendikal Platform, Kıbrıs’ta yaşanan gerçeklerle verilen toplumsal mücadeleyi anlatmak ve Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik çalışmalara destek olmak amacıyla 4-7 Şubat tarihleri arasında İngiltere’ye ziyaret gerçekleştirdi. İşçi Partisi Milletvekili ve “Kıbrıs’ın Dostları Derneği” Başkan yardımcısı Andy Love’ın daveti üzerine yapılan ziyarette, İngiliz İşçi Partisi, Muhafazakar parti ve Liberal Demokrat parti milletvekilleri ve İngiliz Dışişleri eski bakanı Jack Straw ile çeşitli toplantılar yapıldı, Lordlar Kamarası üyeleri ile de bir araya gelindi. Sendikal platform temsilcileri ayni zamanda, İngiliz “Dışişleri ve Commonwealth” bakanlığı yetkilileri ve İngiltere’nin önemli sendikalarına (NUT, CWU, PSC ve TUC) ziyaretlerde bulundu.
İngiliz, Kıbrıslı Rum ve Türkiye basınından yetkililerle de bir araya gelen sendikacılar, Londra’da yaşayan Kıbrıslı Türkler’in oluşturduğu Demokrasi Derneği öncülüğünde halka açık bir toplantıya da katıldı. İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Rum Federasyonu ve AKEL ile ortak bir toplantı yapılmış ayrıca İngiliz Parlamentosu’nda basına açık bir panele katılmışlardır.
İngiltere’deki resmi temaslar sırasında Sendikal Platform adına dağıtılan ortak mektup de basın ile paylaşıldı..
Sendikal Platform adına dağıtılan ortak mektubun tam metni şöyle:
SENDİKAL PLATFORM LONDRA ZİYARETİ 3-7 ŞUBAT
MEKTUBU
Sendikal Platform, Kıbrıs’ta devam eden çözümsüzlüğün ortadan kaldırılarak BM parametreleri çerçevesinde, Birleşik Federal Kıbrıs’ın yaratılması, Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yönetmesi,demokrasi, insan hakları ve emeğe saygıyı yükseltmek amacı ile bir araya gelen ilerici sendikaların oluşturduğu bir platformdur. Son yıllarda, Kıbrıslı Türkler’in kendi kendini yönetmesi ve Birleşik Federal Kıbrıs’ın yaratılması için adamızın kuzeyinde 80 000 kişinin katıldığı büyük mitingler ve toplumsal hareketler Sendikal Platform tarafından düzenlenmiştir.
Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar, geçmişte yüzyıllarca birlikte barış içinde yaşadılar. Acılı ya da mutlu günlerinde dayanışma içinde oldular. Emekçiler ayni işyerlerinde çalışıp ortak sınıf mücadelesi verdiler. Yaşanan bu ortak kader karşısında egemen çevreler bu ilişkilerden rahatsız oldular. Emperyalizm ülkemizde var olan etnik köken ve dini farklılıkları sürekli kaşıyarak, Kıbrıs’ta Böl - Yönet taktiği uyguladı. Yaratılan toplumlararası gerginlikler ve çatışmalar, 1974’te ülkemizin bölünmesine kadar vardırıldı. Kıbrıs’ta etnik ayrılığı öne çıkarmayan emek güçleri fiili bölünmeye rağmen, toplumsal dayanışmasını sürdürmeye çalışmaktadır. 1990’lı yılların başından itibaren,Tüm Kıbrıs Sendikal Formu altında toplanan emek güçleri, olası bir federal çözümden sonra, çalışma yaşamının bütünleşmesi anlamında yoğun çalışmalarda bulunmuşlardır.
Yunan Cuntası’nın 1974 yılında organize ettiği askeri darbe sonrası, Türkiye’nin garantörlük sorumluluğu çerçevesinde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü korumak ve bozulan anayasal düzeni tekrar tesis etmek için düzenlediği askeri müdahale sonrası yaşananlar kabul edilir değildir. Türkiye uluslar arası anlaşmalara saygılı olmadığı gibi, 1974 sonrası ortaya koyduğu tutumla ve uyguladığı toplum mühendisliği ile Kıbrıslı Türkler’i toplumsal yok oluşa sürüklemektedir. 1974 sonrası kuzey Kıbrıs’a sistematik olarak taşınan nüfus sayesinde ve uygulanan ekonomik ve sosyal politikalarla Kıbrıslı Türk nüfus göçe zorlanmış böylece demografik yapı değiştirilmiştir. Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’nin kontrolünde kurdurulan siyasi yapı içinde dağıtılan vatandaşlıklarla , Kıbrıslı Türkler kendi ülkelerinde azınlığa düşürülüp siyasi iradelerine ipotek konmuştur. Adanın kuzeyinde nüfus bilinmemekte ve yapılan nüfus sayım sonuçları ile dünya kandırılmaktadır. Dört yıl önce yaptığımız bilimsel bir araştırmada okullarda bulunan öğrencilerin sadece %34’ünün Kıbrıslı Türk olduğunu tespit edilmiştir. Ekmekçiler Birliği, yaptığı bir açıklamada günlük olarak 810 bin adet ekmek üretilmekte, resmi olarak 400 bin kayıtlı araç bulunmaktadır. Bu da adanın kuzeyindeki 294 bin olarak açıklanan resmi nüfus hakkında bir bilgi vermektedir.
Adanın kuzeyine 1949 Cenevre Sözleşmelerine aykırı olarak sistematik şekilde nüfus taşımaya devam edilmesi sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerin bütçesini zora sokmakta, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı, emek sömürüsünü, sendikasızlaştırmayı teşvik etmekte ve suç oranlarını tarihte görülmediği şekilde artırmaktadır.
Adanın kuzeyinde açıklanan nüfus oranına göre 1000 polis olması gerekirken 2356 polis görev yapmasına rağmen suç oranlarında artış sürekli devam etmektedir. Yaratılan polis devleti eylem ve grev hakkını kullanan sendikalar ve emekçilere karşı etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Şu anda 47 sendika yetkilisi ve üyesi açılan polis soruşturmaları sebebi ile haksız yere yargılanmaktadır.
Çağdaş dünyanın gözleri önünde ve AB topraklarında kolonicilik ve sömürge siyasetleri en etkin bir şekilde adamızın kuzeyinde uygulanmaktadır. Türkiye ile adamızın kuzeyindeki kukla hükümetlerin imzalandığı protokoller çerçevesinde çalışanların alım gücü, maaş ve ücretler düşürülmüş, toplu sözleşme ve sendikalaşma hakkı ortadan kaldırılmış ve eğitimin, sağlık gibi temel insan hakları paralı hale getirilmiştir. Türkiye’de kumarhaneler kapatılıp, adamızın kuzeyine taşınmıştır. Şu anda 24 kumarhane ve kadın ve insan ticareti yapılan 42 gece kulübü adanın kuzeyinde faaliyet göstermekte ve uyuşturucu, fuhuş, kumar, kara para aklama, mafyalaşma rejimin temel ekonomik faaliyeti olarak devam etmektedir. İngiliz koloni döneminin en başarılı çalışması olan kooperatifçilik ve kooperatiflerin kapatılması için özel çaba gösterilmektedir.
Adanın kuzeyindeki Lefke bölgesindeki zehirli maden atıkları, zaman zaman Mağusa Limanı’na gelen kanserojen madde içeren atıklar, el değmemiş doğal güzelliği olan bölgelere TC’den gelen yatırımcıların petrol dolum ve turizm tesisi inşa etmek istemeleri, yakın zamanda çevremizin de yok edilmesine yönelik politikaların hayata geçirileceğini göstermektedir. TC’li firmaların doğal alanları ve çevreyi tahrip ederek, gereğinden fazla büyük ve geniş yolla yapmaları buna verilecek en güzel örnektir.
1974 yılı sonrası adanın güneyinde Kıbrıslı Türkler’in, kuzeyinde ise Kıbrıslı Rumlar’ın bıraktığı taşınmaz malların kullanım hakkı, uluslar arası hukuka aykırı olarak kaldırılmıştır. İki toplumun yağmalanan ve gasp edilen taşınmaz malları üzerinden uluslar arası hukuka aykırı bir ekonomi yaratılmıştır, bu durumdan yalnızca Kıbrıslılar değil bu ekonomiye dahil olan herkes gibi İngiliz vatandaşları da mağdur olmuşlardır.
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslı Türkler’in isimleri ve yerleşim yerlerinin isimleri değiştirilmiş, eğitim sistemi Türkiye’ye adapte edilmiş, külliye ve cami yapımı, öngörülen toplum mühendisliği çerçevesinde artırılarak mevcut 162 okul binasına karşın 192 camiye vardırılarak üst kimlik olarak Sünni İslam, Kıbrıs Türk toplumuna dayatılmaktadır.
Bizler inanç ve ibadet özgürlüğünü bir insan hakkı olduğunun bilinciyle herkese her inanca saygı gösterilmesinden yanayız. Dinin çatışma ve ayrılık aracı olarak siyaseten kullanılmasına şiddetle karşıyız. Bu nedenle kültürümüzün bir parçası olan dini ibadet yerlerine yapılan saldırılara ve TC yetkililerinin devlet eli ile sunni İslam dayatması yapmalarına şiddetle karşıyız. Uygulanan toplum mühendisliği, çerçevesinde kültürel, ekonomik asimilasyon ve kolonizasyonla bütünleştirilip her alanda uygulamaya geçirilmiştir. Kıbrıslı Türkler’e ait kurumlar ve Kıbrıslı Rumlara ait topraklar sözde özelleştirilerek Türkiye’nin yeşil sermayesine peşkeş çekilmektedir. Kısacası Kıbrıs’ın kuzey’inde uygulanan bilinçli politikalar Kıbrıslı Türkleri yok olma noktasına getirmiştir.
1974 sonrası yaratılan düzen yalnızca Kıbrıslı Türkleri değil Kıbrıslı Rumları da olumsuz etkilemektedir. Kıbrıs’ın güneyinde günden güne yükselen milliyetçilik ve şövenizme karşılıklı bir birini besleyerek ayrılıkçı politikaları körüklemekte ve egemen güçlerin yazdığı senaryolar doğrultusunda mevcut statükoyu derinleştirerek bölünmüşlüğü kalıcı hale getirmektedir.Çözüme giden yolda iki toplumun işbirliğini artırmak için daha fazla geçiş kapısı açılması, Mağusa Limanı’nın uluslararası ticarete açılması ve Maraş kentinin yasal sahiplerine iadesi önemli bir gelişme sağlayacaktır. Kıbrıs’ta kalıcılaşmasına ramak kalan mevcut statüko, yalnızca Kıbrıslı Türk ve Rum toplumlarına zarar vermekle kalmıyor, zaten yangın yerine dönen Orta Doğuda istikrarsızlığı da körüklemektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen biri olan ve adamızda askeri üsleri bulunan İngiltere’nin de ülkemizde devam eden istikrarsızlıktan dolayı doğacak çatışmadan zarar göreceği açıktır. Statükonun yapay ayrılıklarla daha fazla devam etmesi mümkün değildir.
Tüm bu yaşananlar yanında, resmin bütününe baktığımız zaman ise Tüm Kıbrıslıların toplumsal varoluşlarını 1960 anayasasına borçlu olduklarını ve 1963 yeni anayasa değişiklik önerileri ile yaşanan kargaşa, ve bu kargaşanın egemenlere yarattıkları stratejik çıkar zemini ile 1974’te yaratılan veya oluşan statüko ile bu günlere kadar ulaştığını görürüz. BM zemininde 1968’de başlayan ve ne yazık ki çeşitli dönemlerde barışa dair yaşanan yükselip alçalmalarla günümüze kadar toplumlar arası görüşmeler süregelmiştir. Varılan bu noktada , barış antlaşması, dünden bugüne yapılan tüm görüşmelerin BM parametreleri ve tarafların tüm görüşlerini barındıran şekliyle oluşturulan 23 Mayıs, 1 Temmuz anlaşmaları çerçevesinde, Kıbrıslıların ortak kullanacağı tek egemenliği, tek yurttaşlığı, uluslararası tek temsiliyeti olan siyasi eşitliğe dayalı Birleşik Federal Kıbrıs olmalı ve en erken zamanda hayata geçirilmelidir.
Sizinde üç garantöründen biri olduğunuz Kıbrıs’ta, karşılıklı kabul edilecek olan bu anlaşma, yine sizinde üyesi olduğunuz BM 5 daimi üyesinin de onayını almak zorundadır. Bu sebeplerden dolayı ilgili kurumların daha aktif çalışmasını beklemekteyiz.