Sendikalar Ezber Bozacak…
Margaret Thatcher… 1979 yılından 1990 yılının sonlarına kadar İngiltere’yi yöneten başbakan, nam-ı diğer Demir Leydi… Ama bir başka adı daha vardı, “Süt hırsızı Thatcher – Milk snatcher Thatcher”; 1970 yılında Eğitim ve Bilim Bakanı olduğunda ilkokul öğrencilerine ücretsiz dağıtılan sütü kesince bu şekilde anılmaya başlamıştı.
Onun dönemi, çağdaş İngiliz siyasi tarihinde işçi sınıfının haklarına yapılan yoğun saldırılar ve kapitalist siyasetin gereklerinin de en kararlı biçimde uygulanması ile anılıyor. Thatcher, o dönemdeki ekonomik sıkıntıları ve yüksek oranda işsizliği, yüksek enflasyon nedeniyle ülkede üretim yatırımı olmamasına bağlıyordu. Ona göre, yüksek enflasyonun ana etmeni de aşırı kamu harcamaları ve dolayısıyla yüksek kamu borçlarıydı. Ekonomide yatırım iklimini yaratmak için ilk adımı enflasyonu dizginlemek için kamu maliyesini ve özellikle kamu harcamalarını kontrol altına almak oldu.
İlk sonuçlar enflasyon ve işsizliğin daha da artması yönünde geldi; ekonomi durgunluğa girdi. Bunun üzerine, özellikle kamuda örgütlü sendikalar Thatcher’ın geri adım atacağı beklentisine girdi… Bu sendikalar çok güçlü görünüyordu ve İşçi Partisi’nin de, mali ve insan kaynakları yönünden, motor gücüydü. O günlerde yayınlanan bir karikatür sendikaların gücünü çok etkili bir şekilde tarif ediyordu: İçi boş bir inşaat el arabasını birer sapından tutup götüren iki işçiden biri diğerine “Ne kadar güçlü bir sendikamız var” diyordu. Ama sendikalar fena halde yanıldı, Thatcher politikalarını kararlılıkla sürdürdü. Onu kararlarından U-dönüşü, yani geri dönüş yapmaya zorlamak için sendikaların uyguladığı tüm eylemler ve girişimler karşısında Thatcher, Muhafazakar Parti’nin 1980 kongresinde kesin ve keskin bir cevap verdi: “ U-dönüşü yapmamı bekleyenlere tek bir sözüm var: İsterseniz siz dönün, Leydi dönmeyecek / No U-turn; Unions, you turn”.
1983 seçimlerinde Thatcher ve partisi mecliste büyük bir çoğunluk kazandı, hükümete devam… Ama sendikalar yasasında da önemli değişiklikler yaparak devam çünkü kamuoyu desteği ondan yana idi… 1984’te çıkarılan yasalarla sendikalar siyasi etki alanından dışlandı, örgütlenme kapasiteleri kısıtlandı, başka bir işyerindeki greve destek için kendi işyerinde grev yapmak yasaklandı. Sendikalarla ilgili ezber bozuldu… Mart 1984’te kamuya ait kömür madeni işletmelerinin, Thatcher’e göre ekonomik olmayanlarının kapatılması sürecinde sendikaların ülke genelinde dalga dalga yayılan ve bir yıl kadar süren direnişi sendikal mücadele açısından efsane idi; sonuç da Thatcher için efsane oldu… Grevdeki işçilere ve hatta ailelerine bile yapılan baskılar, polisle çatışmada yaralanan on binlerce işçi, ölen iki grev gözcüsü, gözaltına alınan binlerce işçi, tutuklanan yüzlerce işçi ama sonuç Thatcher’in istediği gibi oldu. Niçin?! Her yönü tartışılabilir ancak bu bir yıllık direniş mücadelesinde sendikalar halk desteğini, kamuoyu ilgisini yeterince alamadı. Halk sendikalarla ilgili ezberini değiştirmişti… Sendikalar halk desteğini yitirince belleri kırıldı ve 1970’li yılların etkili ve değiştirici gücünü bir daha ulaşamamak üzere kaybetti; sendikalaşma oranı da düştü…
İngiliz İşçi Partisi… Sendikalarla olan organik bağının seçmende tepki topladığı, yaptığı muhalefetin prim almadığı ve siyasetin etkisiz unsuru olduğu sonucuna vardı. Tony Blair geldi, sendikalarla papaz oldu ama kararlı durdu… İngiliz İşçi Partisi hükümete gelebildi… Sendikalar sindi ama pes etmedi. Blair, söz verdiği gibi on yıl sonra başbakanken istifa ettiğinde sendikalar yeniden işçi partisi üzerinde etkili olma girişimi başlattı. Ed Miliband’ı parti başkanı seçtirdiler… Seçmen yutmadı; İşçi Partisi seçimde dikiş tutturamadı… Sendikalar şimdi görüntüden uzak tutuluyor, partinin şimdiki lideri Jeremy Corbyn zaten samimi bir işçi sınıfı dostu, militanı ve seçmen de ona itibar ediyor…
Yani?... Kıssadan hisse…
Thatcher kendi siyasi kulvarının iyi bir koşucusuydu, rakiplerini ezip geçti… Rakipleri de benim siyasi kulvarımın koşucuları idi… Thatcher’in siyasetinin destekçisi değilim, muhalifiyim de ama Kıbrıs Türk siyaseti Demir Leydi’den kararlı duruş örnekleri görebilmeli, bu duruşu nedeniyle de seçim kazandığını da fark edebilmeli. Kuzey Kıbrıs’ta çok büyük oranda kamuda örgütlenmiş olan sendikalar da halka rağmen gidebilecekleri yolun, halktaki ezberi bozmak ve sol siyaset unsurlarının etki alanını da daraltmak olacağını görebilmelidir.
“Bu memleket bizim” derken önceki dizelerinin, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Bir orman gibi kardeşçesine” olduğunu, “Kurtuluş yok tek başına / Ya hep beraber, ya hiç birimiz” dizelerinin de aynı şairden geldiğini unutmamak gerek…
Son günlerde yaşananlar, halkın sendikalar için ezberini bozulabilecek niteliktedir; hükümetteki sol partiler için de ezberini sınamak gibidir: “Yapmak istediğinin doğru olduğuna inanmak yetmez, kararlı mısın? Kararlı değilsen, yapmak istediklerin doğru değildi.”
Yani, demem o ki, sendikalar mevzii galibiyet alabilir, kısa sürede bu galibiyet ‘Pirus Zaferi’ gibi olabilir. Hükümetin sol partileri bir adım geri atarken, iki adım ilerisini planlamışsa ve dolayısıyla ‘Pirus Zaferi’ paydaşı olmayacaksa, halk desteğini büyütebilecektir.
“Kahrolsun Thatcherism”; var olsun kararlı siyasi yöneticiler…