Serpil Altın’dan 100 yıl sonrasında bir “Mutlu Hayatlar” denemesi
"Bir Zamanlar Gelecek: 2121" filmi prömiyerini 29.Adana Altın Koza Film Festivali’nde yaptı.
Murat OBENLER/ADANA
Yıl 2121. Akvaryumun içindeki balıklar gibi dünyada kalan insanlar da akvaryumvari küçük bloklarda hapsedilmiş durumda. Kıtlık kanunlarının uygulandığı, feodalitenin hüküm sürdüğü 100 yıl sonrasının yeraltında devam eden BİG BROTHER kontrolündeki sistemde evdeki çiftin yaşama yeni bir hayat getirmeleriyle her şey alt üst olacaktır. Motomot ve stilize robotik oyunculukları, distopik bir gelecekte geçmesi ve Türkiye’de bu türdeki bir filmin yönetmen koltuğuna ilk kez bir kadın yönetmenin oturması özelliğiyle, Yeşil Film Girişimi yaklaşımıyla, sürekli mutluluğu aradığımız şimdilerden gelecekte bir “Mutlu Hayatlar” olasılığına ironik bir şekilde yaklaşımıyla dikkat çeken filmin ekibiyle buluştuk ve 100 yıl sonrasının distopik evrenine gittik.
“Pandemi döneminde doğanın kendi kendini tamamlayabilmesi ve kızımın gelecekle ilgili kaygıları birleşince bu fikir oluştu”
Öncelikle gelecekle ilgili distopik bir film çekme fikri nasıl oluştu?
Serpil Altın: Pandemi döneminde çıkan bir fikir oldu. 18 yaşındaki kızımın geleceği ile ilgili kaygılarla ve bizlerin geleceğe neler bırakacağıyla ilgili kaygılarla başlayan bir süreç insanların evleri kapandığı dönemde iklim krizi ile de bağlantılı doğanın kendi kendini tamamlayabileceğini gözlemlememiz ile bütünleşince bu fikir oluştu.
“Bir kadın olarak seçim yapmak zorunda kalsan anneni mi yaşatmak istersin bebeğini mi doğurmak istersin?”
Senaryoda birçok nesli birarada görüyoruz...
Altın:Eşim Korhan Uzun’un yeni uzun metraj filminin yapımcısı olarak birbirimizle konuşmalarımızda ve araştırmalarımda dünya nüfusunun artışının yeni doğanlar değil de insanın ölüm yaşının artmasıyla(uzun yaşam)bağlantılı olduğunu gördüm. Bu da kıtlık krizinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Kuşak çatışmalarıyla ilgili yaptığım araştırmaların sonuçlarını da görünce bir olası kıtlık krizinde az sayıda insan yemek yemek zorunda kalsa bunda hücreleri daha yeni,gelişen, daha farklı ilerleyen bir neslin kalmasının daha önemli olacağı ve tercih edilebileceğini düşünüyorum. Bir kadın doğum yapmak zorunda kalsa ve yeni bir nesil gelmesiyle yaşlı bir neslin ölmesi gibi bir kanun olsa 100 yıl sonra bu kadın neye karar verirdi? Büyük bir ikilem oluşuyor: Anneni(seni hayata getiren) mi yaşatmak istersin bebeğini(senin dünyaya getirdiğin yeni hayat) mi doğurmak istersin? Bu fikirler birbirini tetikledi ve 100 yıl sonrasıyla ilgili bir hikaye yazdık.
Senaryonun ana fikrini almış olduk. İnsan varoluşla ilgili yüzyıllardır yapılan tartışmalar ve yaşama geçenlerden sonra gelinen aşamada artık yok oluşu konuşmaya başladı. Az gelişmiş toplumların ve geri kalmış toprakların ekonomik,çevresel,emek sömürünün de maksimize olması ile kapitalist sistemin patronları da kara kara düşünmeye başladı. Yeni bir sistem mümkün mü? Ben bu filmde genel olarak bunları görüyorum.
Altın: Evet. Sizin söylediklerinize de katılıyorum. Benim hayalimdeki gelecek dünya kolonisi filmde gördüğümüz kadar küçük bir kitle değil,görmediğimiz fazlası var ve daha da kalabalıklaşmasını arzu ediyoruz çünkü yokoluşsal süreç içerisinde türünü devam ettirmek isteyen insan denen bencil bir varlık var. Bu bencil varlık doğru,düzgün bir sistem kurup bu yokoluşa bir çıkış yolu arıyor. Bizler de bugünkü hayatlarımızdan memnun değiliz ve yeni bir sistem arıyoruz.
O yüzden ironik bir şekilde “Mutlu Hayatlar” değil mi?
Altın: İnsanın özünde varoluşsal ihtiyacının karşılığı mutlu olmaktır. Bir de doğru sistemin arayışı içinde günaydın,merhaba,nasılsın olmadan bunu bir motto olarak beyne kanalize ederek herkesin onun etrafında toplanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Tüm selamlaşmaları “Mutlu Hayatlar” diyerek yapıyorlar. Zaman kavramını görüntü yönetmenimiz Kaan Çalışkan ile renklerle vermek istedik. Gece rengini anne rahminde bebeğin bulunduğu ortamın rengi(huzurlu olan renk) ile uykuya ayırdıkları renkle birleştirerek vermeyi uygun bulduk. Yaptığımız iş çok subjektif bir iş olduğundan ve bizler gibi seyirci de okudukları,bildikleri,izledikleri çerçevesinde filmi çözmeye çalışıyor. Zaten sistemin içinin sert çizgilerini senaryoda veriyoruz ve biz sinemanın içine görsel dili oluşturmak adına göstergebilimin kodlarını,renklerin kodlarını bir şekilde yerleştiriyoruz. Ekip olarak ortak verdiğimiz bir kararla ışık kaynağı olmayan bir ortamda cesaret örneği göstererek bu ayrımı bir göstergebilim aracı olarak kullandık. Kırmızı geceyi temsil ediyor. Yine kodlarımızdan logomuz uterus şeklindedir. Bunu çeşitli yerlere yerleştirdik. Seyirci okumak zorunda da değil.
“Sistemin içinde arka planda teknolojik sistemi kontol eden bir big brother var”
Ben gelecekle ilgili üzerine çok düşünülmüş bir film görüyorum,cinsellik,beslenme, ev yaşamı, eğitim, çevre, politika, insan ve hayvan hakları vs. var.
Altın:Biz herşeyi sorguladık. Kadının regl olup doğurganlık zamanına göre sistemi takip etmesi düzenli kontrol lafı ile anlatılıyor. Herkesin regl zamanını bilen bir sistem var. Teknoloji yaşayan insanlar için geçerli değil. Sistemin içinde arka planda teknolojik sistemi kontol eden bir big brother var. Her yerde kameralar ve ses sistemleri ile sistem yemek kontrolünden cinsel yaşama herşeyi kontrol ediyor. Sisteme gelen kimsenin kim olduğu bilinmiyor.
Genç yönetim değil mi sistemi yöneten?
Altın: Krallık gibi bir sistem yok(gençler 25 yaşına gelince sistemden çıkarılıyor) ama sistemdeyken orda olduğunu da kimseye belli etmemesi gereken bir kural var. Evdeki genç nesil de bir casus gibi sisteme çalışıyor. Piramit bugünkünün (kültürel olarak yaşlılara saygı,büyüklere saygı vs.) tersine dönmüş ve her evde genç yönetimden birisi gelişmeleri hem casus konumunda yönetime aktarıyor hem de yönetici konumuna geliyor.
Korhan Uğur : Yaşlı kuşak zaten sert ve katı kuralları var,evde de ülke yönetiminde de bunu görüyoruz ama burada genç kuşak da sertleşiyor.
Altın: Sistem kimin eline geçerse gücü onun eline veriyor. Bu mu doğru olan?
“Yüz yıl sonra da bu sorular bitmeyecek çünkü insanoğlu özünde bencildir.”
Tartıştığımız demokrasi,eşitlik,adalet,hak,hukuk vs.gibi kavramlar yani...
Altın: Aynen öyle. Barış dediğimiz kavram da ne kadar barıştır (ambarlara saldıran direnişçileri yok etmek, yeni bir nesil geldi diye yaşlı nesli yok etmek neyin barışıdır,gerçek barış getirir mi,gerçek barış nedir gibi).Sistemlerle ilgili,devletler sistemiyle ilgili de sorgulattıran bir film yaptık. Yüz yıl sonra da bu sorular bitmeyecek çünkü insanoğlu özünde bencildir.
“Devletler üstü tekel yani feodalite vardır.”
Ben filmde tek bir otorite gördüm, günümüzün devletler sistemi yok...
Altın:Devletler üstü tekel yani feodalite vardır.
Uğur: “Once Upon A Time In The Future” dediğimiz geçmiş ile ilgili bir şeyin gelecek üzerinden anlatılmasını yapıyoruz.
Altın:Mekanın yeraltı olarak seçilmesi sadece iklim krizinden kaynaklı bir durum değildir. İnsanoğlunun hikayesi mağaralarda başladı. Sığınma ve barınma içgüdüsünün aslında annenin güvenli rahminden ayrılarak yepyeni(ve yabancı-güvensiz) bir dünyaya gelişimizle başladığını araştırmalar söylüyor.İlk o anda ağlamaya başlıyoruz. “Mutlu Hayatlar” aslında o ağlamaya karşı da bir duruştur. Ekipce simgesel anlatımda kafa yorduğumuz, oyunculuk olarak her cümlede sorguladığımız bir film oldu. Ben ekipci bir tarafım olan bir kadınım. Ekipteki herkesin uzmanlık alanlarının en fazlasını filme yansıtmasından dolayı ortaya çıkan bütünsel üzerinden ilerliyorum. Müzikte de bu dünyanın müzik aleti ne olabilir diye birlikte kafa yorduk.Zaman zaman büyükanne sahnelerinde kullanılan müzik kutusu geçmişe özlemin,anne ile kızın geçmişle gelecek arasında kurdukları bağın simgesidir.
“Teknolojiyi bir tek sistemin kullandığına karar verdik ve öyle ilerledik.”
Dijital çağdan geçiyoruz. 100 yıl sonrasını düşündüğümde robotsuz bir dünya mümkün müdür? Bu filmde hiç robot yok.
Altın: Özellikle tercih etmedik. Özellikle yapay zeka, NST ve teknolojinin gelişmesiyle insanların elinden alınacak işleri konuşsak da bizim sistemimizde teknoloji yok. Büyük iklim krizi,deprem veya büyük tufan vs.anında bir anda böylesi yerlere kaçacağız. ABD’de bu tür senaryolara karşı bütün tohumların saklandığı kıyamet deposu var. Bunların temelinde ani bir patlama,tufan anında ne kadar teknolojiyi yeraltına taşıyabilirsiniz ki sorusu var. Biz sanat yönetmeni ile konuşmalarımızda teknolojiyi bir tek sistemin kullandığına karar verdik ve öyle ilerledik. Mesela kiliselerin daha yoğunlaşmasını istedikleri dönemde bütün kitapları yakmışlar ve bilgiyi yok ettiler. 1984,Cesur Yeni Dünya, Wes Anderson, Haneke,Lanthimos filmlerinde de bu vardı ve onlardan da esinlenmeler var. Sizin bahsettiğiniz Erdem Tepegöz’ün “Gölgeler İçinde”filminde de çok güzel sorgular var, yücegönüllükle çekilmiş ve etkilendiğim bir film oldu.Orada bir kapitalist ortamda yaşayan bir işçi sınıfından kişinin sorgusu var, bizim filmde 100 yıl sonrasını büyük büyük yerleştirdiğimiz hayatla ilgili sorgularımız var.
“Öztürk: “Motomot ve stilize robotik oyunculukların olduğu bir filmde soğuğun biraz da buna olumlu katkısı oldu”
Oyunculukları güçlü bir film izliyoruz. 4 kişilik bir oyunculuk etrafında film dönüyor. Soğuk iklim şartları da zorlamıştır.
Selen Öztürk: Ben tiyatro da yaptığım için setlerde farklı şartlarda çekimlere de alışığız. Set ekstra bir soğuk olduğu için katman katman giyindik ve rahat bir çekim geçirdim. Motomot ve stilize robotik oyunculukların olduğu bir filmde soğuğun biraz da buna olumlu katkısı olduğunu düşünüyorum. 18 iş günü ve 12 saat kuralına bağlı kalmaya çalışarak çekimleri tamamladık.
“Seti akvaryum gibi ve içindekileri de akvaryum içindeki balıklar gibi düşünerek tasarladık,sistem de onları besliyor”
Mekan da neredeyse yine minimal tek mekan olarak tasarlandı.
Altın: Mekan tasarımcısı Özüdoğru Cici seti akvaryum gibi ve içindekileri de akvaryum içindeki balıklar gibi düşünerek tasarladı. Ben de kapalı bir alan olması ve oradakilerin sistemin beslemeleri olması açısından bu tasarımı çok beğendim. Balıklar gibi oyuncularımız da hep aynı hareketleri yaptılar. Oyuncularımın bana önermesiyle stilize oyunculukların bu ortama çok uygun olacağını konuştuk ve öyle yaptık. Görüntü yönetmeni ile birlikte oyuncularımın izlemesi için bir film listesi yaptık. Ben sinemayı “Ben okurum,dinlerim,izlerim,içerisinde bulunurum ve kurgusal anlamda diyalektik materyalist bakış açısı(tez-antitez-sentez) ile yeni bir yapım ortaya çıkarırım” algılıyorum. Tabi ki esinlenmeler olacaktır.
Özüdoğru Cici: Kendi mutluluğun için evine bir akvaryum koyarsın. Sen onun içindeki balıkları dışardan izleyen, besleyen bir big brother konumundasın. İçerdeki balıklar mutlu görünsün diye içine evcikler yapıyorsun ve o balıklar evcikler arasında geziniyor. Filmdeki ev o akvaryumdaki evcikler ve belli bir büyük estetiği yok, minimalist ve aynı tip yapılmış(getto(laşma)fikriyle bağlantı var).
“Sistem aslında başkaldırmayı tetiklemeyecek kadar mutluluk sağlıyor ama fazlasını da vermiyor.”
Sistemin dayattığı beslenme yöntemi de çok ilginç ve sorgulamaya açık.
Altın: İnsanların özellikle metropollerde yemek kültürleri,yönetemleri değişti. İstanbulda insanlar evlerine sürekli paket yiyecek çağırıyor ve bizim filmimizdeki paket yiyecek kavramı da bunla benzeşiyor. Bizim filmimizde de aile paketleri geri dönüşüm dolabına atıyor.
Cici: Jöle tarzı minimal birşey kullanmamızın nedeni de big brother’in kişilere yem vermesine (ödül mama) benzetmekti. Sistem aslında başkaldırmayı tetiklemeyecek kadar mutluluk sağlıyor ama fazlasını da vermiyor.
Ama bu yapay bir mutluluk ve mutlu hayatlar zaten.Değil mi?
Altın: Kesinlikle. Mutluluk veren tatlı, yapay bir dünya. Neden robotlar yok sorunuzun cevabı zaten insanlar robotlaşmış.
“Eğer insan evinde bir evcil hayvan besliyor olsaydı bu tür robotlaşmayacaktı”
Filmdeki en doğal canlı minicik köpek yavrusu idi.En çok onu sevdim. Bir nevi yapıbozumuna uğratıyor sistemdeki diğer canlıları.
Altın: Setteki herkesin evinde evcil bir veya birden fazla evcil hayvan var. George Orwell’in Hayvan Çiftliği’ndeki “Dört ayak değil iki ayak kötü” sözü üzerinden de devam edebiliriz. Varoluşsal olarak insan önce dört ayaklıydı ve evrimleşerek iki ayaklı akıllı bir hale geliyor. Dört ayaklı mı daha akıllı iki ayaklı mı?
Günümüzde hayvanlara birşey soramıyoruz çünkü hayvanlardan hiç cevap alamadığımızı düşünüyoruz ama onlar deneylerde kullanılıyor, işlerde kullanılıyor vs. Eğer insan hayvanla bağ kursa duyguları ortaya çıkacak. Eğer insan evinde bir evcil hayvan besliyor olsaydı bu tür robotlaşmayacaklardı. Filmde de dünyayı gören(bugünkü yeryüzünde yaşamış) bir tek büyükanne var ve küçük köpeği getiren aynı kuşaktan arkadaşı ile en çok o köpecikle bağ kuruyor,seviyor vs. Anne ve küçük çocuk çok oralı olmuyor hatta korkuyor bile. Dokunmak, kokla(ş)mak,öpmek çok önemli hayatta.
“Yeni hayat hep bir umudu simgeler”
Pandemi döneminde dünyayı yönetenler ve altında da devlet başkanları,başbakanlar vs. bizlere hep “ Yeni hayatlarınıza alışmanız lazım.Artık hayat hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak” diyorlardı. Sizin filminizde de yeni bir hayat formu var. Nasıl okumak lazım bu yeni hayatı?
Altın: Yeni hayat hep bir umudu simgeler. Yeni hayat bebek demek bebek de umut demek. Yeni umutlara alışmamız ve onları anlamamız lazım.
Ve Direnişçiler meselesi. Sömürü devam ettiği sürece mücadele de devam mı ediyor mu?
Altın: Ses tasarımıyla anlattığımız başka bir koloni de vardır. Hayat bize izin verirse 2071’de “Genç Devrim”i anlatacağız, bu izlediğimiz serinin 2. Filmi 2121 ve 3. Film de 2222 olacak.
Uğur: 2121 ailesindeki herkes ve karşı komşu tipolojik olarak Avrupai görünümlü,ama direnişçiler Ortadoğulu,Afrikalı,Uzakdoğulu yani aslında dünyanın çilesini çeken bölgelerinden geliyor. Anneanne de kendi yaptıklarının farkına vararak direnişçilerin arasına katılıyor.
Direnişçiler dediğimiz bu yeni dünyayı ilk tasarlayanlar ve aynı zamanda başka bir big brother tarafından tasarlatılan boyunluk ile özgürlüğe giderken nasıl bir kafes yaptıklarının farkına varamıyorlar. Direnişçiler o yüzden bu gettonun içinde rahatça var olabiliyorlar. Direnişçiler oraları bir solucan deliği gibi,karınca yuvası gibi tasarlayıp kendilerine bir yer yaptıkları için sistem onları bulamıyor.
Altın: İnsan yaşamak için de direnmek zorundadır. Kendine yeni alanlar ve yeni sorgular açarak ilerliyor. İnsan bencil bir varlık çünkü.
“LGBTIQ bireyler filmdeki sanatçı kesimini temsil ediyorlar ve tablodan bizlere bakıyorlar.”
LGBTIQ bireylerin bu kolonide bizlerin de gözünden kaçan,öne çıkmayan bir yeri mi var?
Altın:Evet çok tartıştığımız bir konu oldu. LGBTIQ bireyler filmdeki sanatçı kesimini temsil ediyorlar ve tablodan bizlere bakıyorlar.
Hiç bilmediğimiz bir zamanın ve yaşamın müziğini tasarlamak da zor ola gerek...
Altın: Ben filmin kurgusunu bitirdiğimde müzik kullanmama kararı almıştım. Senaryo aşamasında müzisyenimizle çok iyi çalışmalara başlamamıza ve sürdürmemize rağmen ben kurgu sonrasında müzik kullanmamayı seçtim. Tabi ilk halinde filmin sonu bir direniş dansı ile bitiyordu. Benim sezgisel kararımla yaptığım director’s cut ile bu sonla bitirdik. Müzisyen Cihan Güçlü ile filmi izledik ve müzik kullanmamaya karar verdik. Müzikler için de bir buçuk ay çalıştık bu arada.
“Tam anlamıyla TCE’ne inanan bir hayat filmi oldu. Hayatın içinde olan her şey filmde de var”
Ben her haliyle feminist bir bakış açısıyla çekilmiş bir film görüyorum...
Altın: Evet. Feminist okumaya çok açık bir film ve feminist bir bakış açımız var. Tam anlamıyla toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan bir hayat filmi oldu. Hayatın içinde olan her şey filmde de var. Doğurganlık, varoluş,yaratılış sorgulamamızda feminist okumaya açık bir yaklaşım var. Senaryoyu 5-6 taslakta yazdık. Senaryo çok ciddi üzerinde çalışılması gereken bir konu. Senaryo doktorumuz Gülengül Altıntaş ile çalıştık.
“Minimalist bir yaklaşım ve maksimum verimlilik hedefi ile ekibimizin ortak çabasını birleştirdik ve karbon ayak izini azaltma hedefimizi başardık”
Bir de Türkiye’nin ilk Yeşil Film girişimini yaptınız. Bunla ilgili özenli bir çalışma oldu diye düşünüyorum...
Altın: Minimalist bir yaklaşım ve maksimum verimlilik hedefi ile ekibimizin ortak
çabasını birleştirdik ve küçük bir ekip ile (Oyuncular dahil 40 kişi) karbon ayak izini
azaltma hedefimizi başardık. Filmin senaryo aşamasından son aşamasına yemekten artan yemeklerin sokaktaki can dostlara verilmesine, geri dönüşümden kullanılan kostümlerin ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasına, çevreci enerji kaynaklarından(karbon ayak izi, aydınlatma ve pil kullanımı) su tüketimine(SuCo marka doğa dostu matara kullanımı, kahıt/pet bardak yerine cam ve SuCo mataraları kullanımı) akaryakıt tasarrufundan senaryo aşamasındaki kahıt tasarrufunu, dekordan verimliliğe uzanan Türkiye’nin ilk Yeşil Film girişimini başarıyla tamamladık.
Film Adana’da premier yaptı. Sırada neler var?
Uğur: Festival yolculuğumuz 31. St. Louis Uluslararası Film Festivali (3-13 Kasım 2022 - ABD) ve 16. Lusca Film Festivali (19-26 Ekim 2022 - Puerto Rico/Latin Amerika) ile devam edecek. Daha açıklama izni almadığımız bazı güzel gelişmeler de var.
Film Künyesi
"Bir Zamanlar Gelecek: 2121"
"ONCE UPON A TIME IN THE FUTURE: 2121"
2022, Bilim kurgu, Dram, 92 dakika, Türkiye
Yönetmen: Serpil Altın
Yapımcı: Korhan Uğur & Serpil Altın
Senarist: Korhan Uğur & Serpil Altın
Öykü: Serpil Altın
Yapım Şirketi: Serpil Altın Film
Oyuncular: Selen Öztürk, Çağdaş Onur Öztürk, Ayşenil Şamlıoğlu, Sukeyna Kılıç
Görüntü Yönetmeni: Kaan Çalışkan
Müzik: Cihan Güçlü
Kurgu: Erkan Tekemen & Serpil Altın
Yapım Tasarımı / Sanat Yönetmeni: Özüdoğru Cici
İdari Yapımcı: Mustafa Saygın
Uygulayıcı Yapımcı: Mustafa Topçu
Senaryo Danışmanı: Gülengül Altıntaş
Saç Tasarım & Makyaj: Evla Baykurt
Oyuncu Seçimi: Selim Bahar
Afiş Tasarım: Galip Aksular
Işık Şefi: Bilal Tamer Tanrıver
Re-Recording Mix: Kerem Aktaş