Her ne kadar TMT’nin kuruluşu 1 Ağustos 1958 olarak belirlenmişse de, TMT’nin ilk kurucuları Kemal Tanrısevdi, Burhan Nalbantoğlu ve Rauf Denktaş, örgütü kurmaya karar verdiklerinde, takvimler Temmuz 1957’yi gösteriyordu.
Lefkoşa’da Türk Konsolosluğu’nda görevli olan ve ‘başka görevleri’ de olduğu anlaşılan Kemal Tanrısevdi, TMT’nin ilk kuruluş toplantısının 27 Temmuz 1957 tarihinde gerçekleştiğini ileri sürüyor. Tanrısevdi, Denktaş ve Nalbantoğlu, 27 Temmuz’da yapılan ilk toplantıdan sonra her gece geç saatlerde bir araya gelip çalışıyorlardı. Kemal Tanrısevdi’nin bu yöndeki açıklamalarına karşın Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu’nun aracılığıyla Tanrısevdi’yi 15 Kasım 1957 tarihinde ziyaret ettiğini ileri sürüyor ve nedense 27 Temmuz tarihli toplantıdan ve ondan sonra devam eden gizli görüşmelerden söz etmiyor. Sadece Kemal Tanrısevdi’yi önceden tanıdığını ve “birçok kez karşılaşıp, konuştuğunu” söylemekle yetiniyor.
Kemal Tanrısevdi TMT’yi kurma girişimini kendi başına ve Türkiye’den habersiz başlattığını ileri sürse de, Özel Harp Dairesi ile bağlantısı olduğu kesin gibidir. Öyle olmasa “Burhan’ı askerî makamlarla temas edip TMT’ye yardım sağlaması için Ankara’ya göndermiştim” demezdi. Ayrıca, TMT’nin ilk komutanı Rıza Vuruşkan’ın not defterine yazdıklarından anlıyoruz ki, yeni bir teşkilat kurulması Özel Harp Dairesi’ni 1957 yılında (1958 değil) meşgul etti ve bazı planlar hazırlandı. Rıza Vuruşkan, 10 Temmuz 1958 tarihinde Kıbrıs’a gitmek üzere yola çıkmadan kısa bir süre önce defterine düştüğü notlarda şöyle diyor:
“İsim listesinin (1958 yılında Kıbrıs’a gidecek isimleri kastediyor NK) Hariciye’ye tevdiinden sonra hadiselerin bu kadar süratle inkişaf edeceğini tahmin etmiyordum doğrusu. Çünkü bu iş bizim karargâha bir sene evvel intikal etmiş. Bnb. İsmail Tansu tarafından alelacele şüphesiz takdire şayan bir emek sarfiyle planlar yapılmış ve maalesef bugüne kadar uyutulmuştu.”
Anlaşılacağı üzere, Rıza Vuruşkan bu notları yazdığı Temmuz 1958’den bir yıl önce, yani 1957’de konunun Özel Harp Dairesi’nde görüşüldüğünü ve planların yapıldığını söylüyor ve bu planların 1958’e kadar uyutulmasını serzenişle karşılıyordu.
İlginçtir, tarihçi Robert Holland 1957 yılının Temmuz ayında Türk subaylarının okullarda öğretmen olarak görev yapmak kılıfı altında Kıbrıs’a geldiklerine dair söylentilerin olduğunu yazar. Daha da ilginci, Atina’da yayımlanan Elefteria gazetesi, 30 Temmuz 1957 tarihli nüshasında, yani Tanrısevdi, Denktaş ve Nalbantoğlu’nun örgüt kurmak üzere bir araya geldikleri 27 Temmuz 1957 tarihinden tam üç gün sonra, Kıbrıs’ta yeni bir yeraltı teşkilatı kurulduğunu yazıyordu. Gazete “güvenilir kaynaklardan” aldığını iddia ettiği bilgilere dayanarak “İngilizlere hizmet eden yardımcı polis gücüne dayanan VOLKAN’ın bağımsız davranamadığını ve başarısız olduğunu, oysa yeni kurulan örgütün hem Kıbrıslı Rumlara, hem de, görünüşte olsa da, İngilizlere karşı mücadele veren otonom bir örgüt olacağından” söz ediyordu. Gazete, bu amaçla Türkiye’den Kıbrıs’a öğretmen maskesi altında Türk subayları ve örgütleyici elemanların geldiğini, ayrıca, Türkiye’den Kıbrıs’a silah gönderildiğini de ileri sürüyordu.
İlginçtir, Elefteria gazetesinin “VOLKAN’ın bağımsız olmadığı ve yetersiz kaldığı ve yeni örgütün (görünüşte olsa da) İngilizlere karşı da mücadele edeceği” yönündeki değerlendirmesi, TMT’nin ilk kurucularının görüş ve değerlendirmeleriyle örtüşüyor. TMT’yi kuran üçlü, VOLKAN’ın icraatlarından memnun olmadığı gibi, VOLKAN’ın “İngilizlere hizmet ettiğini” düşünüyordu. VOLKAN’ı yetersiz bulduğunu defalarca açıklayan Denktaş, 2005 yılında verdiği bir mülakatta VOLKAN’ın İngilizlerin güdümünde bir örgüt olabileceğini ima ediyordu: “VOLKAN’ın başında Selçuk Bey diye bir öğretmen vardı. (...) Selçuk beyin aynı zamanda İngiliz İstihbarat Şefine Türkçe ders verdiğini de öğrendim. Ve o günden itibaren içimde bir soru işareti oldu. Yani bizim teşkilatımız ama İngilizlerin kurdurttuğu bir teşkilat mı diye içimde bir şüphe vardı.”
Benzer görüşleri Kemal Tanrısevdi de dile getiriyor: “Volkan ve 9 Eylül Cephesine gelince. Bihassa Volkan, İngiliz Polis amirlerinin etkisinde kalan birkaç Türk polisinin gençliği bu istikamette yönetmesiydi. (...) Bu iki örgütün de fazla bir işlevi yoktu. Sadece Türkleri tahrik etme, mahalle aralarında yangın çıkarma vb.
Elefteria gazetesinin ileri sürdüğü “yeni örgütün görünüşte olsa da İngilizlere karşı da mücadele vereceği” görüşü, Tanrısevdi’nin anlatılarında doğrulanıyor. Kemal Tanrısevdi, TMT’nin kuruluş amacını anlatırken şöyle diyor: “O güne kadar İngilizler Türklerden hep destek gördüler ve bunu Rumlara karşı kullandılar. Ben bunun farkındaydım, sorunun kaynağı koloni idaresiydi de. O yüzden TMT’nin beyannamelerinde, kalkıp da sadece Rumlara yüklenmek yerine, koloni idaresine de yükleniyordum. Bütün beyannamelerimde koloni idaresi başta geliyordu. Bir emperyalist devlet ve koloni idaresinin olduğu yerde önce onlarla savaşım gerektiğinin bilinci içinde ben önce onlara karşı yoğunlaştırdım mücadeleyi.”
TMT’yi kuranların ortak noktalarından biri VOLKAN’ı “yetersiz” ve “şaibeli” bulmak ise, diğeri ortak noktaları, Dr. Küçük’ün liderliğinden hoşlanmıyor olmalarıydı. Nitekim TMT’nin kuruluş çalışmaları Dr. Küçük’ten gizli olarak sürdürülüyordu. Bu da Dr. Küçük’ü fazlasıyla rahatsız ediyordu. Kemal Tanrısevdi’nin söyledikleri bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor: “Özellikle Dr. Küçük’ün kendisi dışında olan bu olayı hazmetmesi çok güçtü, kendi inisiyatifinde olmayan bir hareketi karakteri icabı onaylaması mümkün değildi. Dr. Küçük bir türlü TMT’yi kabul edemiyor, kendini dışlanmış hissediyordu.”
Rauf Denktaş da benzer bir noktanın altını çiziyordu. 1978 yılında The Times gazetesine verdiği bir mülakatta Dr. Küçük’ün VOLKAN’dan memnun olduğunu ve TMT kurulurken dışlanmış olmasını hazmedemediğini iddia ediyordu. Başka bir mülakatında ise küçümseyici bir edayla VOLKAN’ı “Dr. Küçük’ten yararlanan ve Dr. Küçük’ün yararlandığı bir kuruluş!” olarak tanımlıyordu. Denktaş, Johann Pillai ile yaptığı bir söyleşide de, VOLKAN’ın “yapması gereken işleri yapmayan ama yapmaması gereken işleri yapan bir örgüt” olduğunu ileri sürüyordu ve “VOLKAN’dan kurtulmaya karar verdiklerini” belirttikten sonra, ironik bir gülümsemeyle ekliyordu: “onlara yaptıkları harika işlerden dolayı teşekkür ettik...”