1 Mayıs emeğin, emekçinin bayramıdır. İlk kez 1976 yılında İstanbul’da öğrenci olduğum günlerde katıldım Taksim meydanındaki 1 Mayıs kutlamalarına. Sonra 1 Mayıs 1977 kanlı 1 Mayıs’ında yine Taksim meydanında idim. 1978’de yine Taksim meydanındaki kutlamalara katıldım. 1979’da artık Taksim yasaklanmıştı, biz de işçi sendikaları ile İzmir’e taşındık. 1980 1 Mayıs’ında bu kez istanbul sokaklarında polisle köşe kapmaca oynadık. 1981 yılında da zorunlu olarak tutulduğum Hasdal Tutukevi’nde kutlamak zorunda kaldım 1 Mayıs’ı.
Sonraki yıllarda genellikle Lefkoşa’daki Sarayönü meydanındaki etkinliklere katıldım hemen hemen hiç ara vermeden. Nedenini bilemiyorum ama kalbim hep İstanbul’da, Taksim meydanında oldu. Belki ilk kez katıldığım 1976’nın, belki kanlı 1 Mayıs olarak tarihe geçen 1977’nin, belki de o günlerde sempatizanı olduğum illegal Türkiye Komünist Partisi’nin ilk legale çıkma denemesi olan 1978’in etkisidir bilemem. Ama ben 1 mayıslarda her zaman televizyonlardan İstanbul’u takip etmeye çalışırım.
1978’den sonra 1 Mayıs’ın ilk defa 2010 yılında Taksim meydanında kutlanmasına izin verildi. Çok da güzel oldu. Kimsenin burnu kanamadan, neredeyse 1978 1 Mayıs’ı kadar coşkulu kutlandı. Emekçiler bir kez daha 1976’dan beri “1 Mayıs Alanı” olarak ilan ettikleri Taksim meydanında yeniden buluşmanın coşkusunu da yaşadı.
Ama bu yıl yine yasak kondu.
Siyasi iktidar Taksim’deki inşaat ve hafriyat işlerini gerekçe göstererek Taksim’i yasakladı. Böylece İstanbul sokakları yine savaş meydanına döndü.
Halbuki inşaat faaliyetlerine rağmen Taksim meydanında böyle bir gösteri için uygun ve yeterli alan mevcuttu. Daha 1 ay kadar önce EMO’nun düzenlediği teknik gezi vesilesiyle bulunduğum İstanbul’da Taksim’e yakın bir otelde kalmıştık. Bu nedenle sık sık alanı geçmek durumundaydık. Alan müsaitti. Sendikacıların ifadesine göre de 30 bin metre kare boş alan mevcuttu.
Ama sendikaların bütün iyiniyetli girişimlerine rağmen siyasi iktidar “YASAK” dedi, başka da birşey söylemedi.
Ve bu yasağın arkasından emekçilerin Taksim’e girişini engellemek için alınan tedbirleri açıkladı.
*Galata ve Unkapanı köprüleri sabahın erken saatlerinde açıldı.
*Mecidiyeköy-Taksim ve Şişhane-Taksim metrosu kapandı.
*Kabtaş-Taksim Finiküler hattı kapatıldı.
*Taksime çıkan bütün yollar kapatıldı.
*Çevre illerden takviye de alınarak 40 bin polis silahlı, gaz bombalı ve tam teçhizatlı olarak teyakkuzda bekletildi. Panzerlerin yerini alan TOMA’lar yerlerini aldı.
*Polis helikopterleri havadan müdahale için bütün gün devriye gezdi.
*Olası toplanma yerleri olan Şişli ve Beşiktaş’da toplanmaya çalışan emekçiler anında dağıtıldı. Bu sırada göstericilere biber gazı ve TOMA’lardan tazyikli su sıkıldı.
*Polisin dünkü olaylar sırasında 2 bin kapsül gaz bombası kullandığı belirtildi.
*Sıkılan gazlardan başta DİSK ve CHP yöneticileri olmak üzere, gösteriye katılan emekçiler, basın camiası ve yoldan geçen, ya da evinde, işyerinde oturan yurttaşlar da etkilendi.
*Üstelik kapalı alanlarda kullanılması yasak olmasına rağmen polis gazdan etkilenenleri almaya gelen Ambulas’ların ve sığınılan binaların içlerine de gaz sıkmaktan çekinmedi.
İstanbul’da 1 mayıs yine bilindik sahnelerle kutlanmaya çalışıldı.
Günün sonunda da siyasi iktidarın sözcüsü İstanbul valisi zafer kazanmış ve emekçileri Taksim meydanına sokmamış, deyim yerindeyse düşmanı geri püskürtmüş kumandan edasıyla basının karşısına çıkarak “polisin fevkalade orantılı müdahale ettiğini, 3 sivilin kendi attıkları taşlarla yaralandığını tesbit ettiklerini, güvenlik güçlerinin görevini mükemmel şekilde uyguladığını” söyledi.
Türkiye’de terör belasını ortadan kaldırmak için cesur adımlar atan AKP iktidarı, hangi gerekçe ile olursa olsun 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını yasaklamakla bir kez daha sınıfta kaldı.
Türkiye sorunlarını “yasakçı zihniyetle” çözemez. Bunu AKP iktidarından önceki iktidarlar ve darbeci askerler denedi. Olmadı. Olamazdı.
Çünkü bütün dünyada sorunlar demokrasi içinde, demokratik yöntemlerle çözülür.
Demokrasi herkes içindir.
Yalnızca sizin için demokrasi olmaz.
AKP bunu hala anlamdı. Bu nedenle 1 adım ileri, 2 adım geri gidiyor.
Bir yandan Abdullah Öcalan’la doğrudan görüşerek terör belasını ortadan kaldırmanın yollarını arıyor.
Ama öte yandan 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını yasaklıyor. IV. Murat gibi içki yasağı getirmeyi yüksek sesle seslendirerek, toplumda tartışılmasını sağlıyor. THY iç hatlarında içki yasağı koyuyor. THY hosteslerinin makyajlarına ve kılık kıyafetlerine sınırlamalar getiriyor.
Böyle sınırlı demokrasi olmaz.
Evet başörtüsü yasağı da olmaz. Ama başörtüsü yasağı kalkana kadar her türlü yasakçı zihniyete karşı olduğunu söyleyenlerin, bu yasak kalkınca başka yasaklar koymaları ikiyüzlülük değilse nedir?
Aynı yıl sırf barış görüşmeleri sürüyor diye Nevruz kutlamalarını serbest bırakan zihniyetin orada yaşanan bayram kutlamasından ürkerek 1 ay kadar sonra 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını yasaklamasını anlamak mümkün değil.
Türkiye’nin demokrasiye ihtiyacı var.
Ama iktidara kim geçerse onun için demokrasiye ihtiyacı yoktur. Ülkede yaşayan herkes için gerçek demokrasiye ihtiyaç var. Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların, Alevilerin, bütün azınlıkların, aydınların, yazarların, sanatçıların, emekçilerin, iş insanlarının kısaca herkesin ve her kesimin özgür ve mutlu olarak yaşayacağı, gerçekten demokratik bir Türkiye hepimizin ihtiyacıdır.
Bırakınız insanlar istedikleri meydanda bayramlarını özgürce kutlasınlar. Kimin ne yapacağına, bayramını nasıl ve nerede kutlayacağına onların adına devlet olarak siz karar vermeyin.
İstanbul’da 1 Mayıs, 1 Mayıs alanında kutlanır. Bu emekçilerin en doğal hakkı, aynı zamanda da o meydanda verilen şehitlere olan saygısıdır.