Nasıl bir dünya düzenidir ki bu böyle?
Bir ‘zengin’in mal varlığı, 2 milyondan fazla ‘yoksul’un gelirine denk düşüyor.
Hatta 2 milyon 136 bin 553 kişinin!..
Yardım kuruluşu Oxfam açıkladı.
‘Dünyanın en zengin 2 bin 153 kişisinin serveti, 4,6 milyar insanın mal varlığına eşit…’
Bu rakam ‘dünya nüfusunun yüzde 60’ına denk düşüyor.
Bu nasıl bir ‘denklik’tir?
Ne tür bir ‘eşitlik’tir?
‘Eşit işareti’nin (=) bir yanında 2 bin 153 rakamı var, diğer tarafında 4,6 milyar rakamı…
Böyle bir hesap olabilir mi?
Kabul edilebilir mi?
* * *
Bakın Uluslararası Para Fonu Başkanı Kristalina Georgieva ne diyor: “Artan işsizlik yeni bir Büyük Buhran’a yol açacak!..”
Nedir ‘Büyük Buhran’?
1929’da başlayan ve uzun yıllar süren küresel ekonomik yıkımın adı…
‘Son 20 yılda gözlemlenen ülkeler arasındaki eşitsizliğin azalmasına rağmen, farklı toplum grupları arasındaki eşitsizliğin belirgin bir şekilde arttığını’ söylüyor IMF Başkanı ve ‘İngiltere’deki yüzde 10’luk kesimin, nüfusun en yoksul yarısının toplam varlığına denk düşen zenginliği kontrol etmesini’ buna örnek olarak gösteriyor.
Kapitalist dünyanın en tepesindeki isim, IMF Başkanı ‘buhran’dan söz ediyorsa eğer, sistem tıkandı demektir.
Karl Marx’ın ‘dönemsel buhran’ diye nitelendirdiği ve ‘tekelci kapitalizmin kaçınılmaz bir sonucu olarak gördüğü’ bu tür sistemsel arızaların yol açacağı bir diğer yıkım ise savaştır.
* * *
Soğuk savaş sonrası için öngörülen ‘tek kutuplu dünya düzeni’nin, kapitalizmin soluklandığı bir kılık değiştirme operasyonundan başka bir şey olmadığı artık çok net görülüyor.
Dünya genelinde sömürü olabildiğine artmış durumda…
Kölelik kalkmadı, aksine modernleşti ve yaygınlaştı.
Sol siyaset gerilediği için emekçi kitleler gittikçe daha da kötü yaşam koşullarını kabullenmek zorunda kalıyor.
Sosyal politikaların altı, liberal anlayış kisvesi altında sürekli oyuluyor.
Sağlık ve eğitim gibi en temel insan hakları bile ‘devletin görevleri’ arasında sayılmaz oldu.
Özelleştirme furyası ile bir yandan kamu varlıkları haraç mezat sermayeye devredilirken, mülksüzleşen geniş toplum yığınları daha dar, daha sağlıksız, daha pahalı mekanları ‘konut’ diye kullanmaya zorlanıyor.
‘Özel mülkiyet’, yani bir toprak parçasına sahip olabilmek ‘kapitalist düzenin ana unsuru’ olarak karşımıza çıkıyor.
Toprağı eline geçiren onun nemasıyla borsa-döviz-rant-faiz gibi kağıt üzeri sermaye hareketleriyle dünyada nakde çevrilebilecek ne var ne yoksa tümünü cebine indiriyor.
Sonuç mu?
2 bin kadar insan 4,6 milyar insana yetecek ekmeği bankada, kasada, borsada tutuyor.
Ve o insanlar hayata tutunacak bir dilim kuru ekmek bulup yiyemiyor.
Adaletsizsin dünya!..
Acımasızsın kapitalist düzen!..