Çok berbat bir dönem yaşandı…
Öylesine kötüydü ki.
Koalisyondaki uyumsuzluk sanki bilerek sunuldu.
“Biz uyumsuzuz” der gibi bir manzara dayatıldı.
UBP kendi içinde en az 4’e bölündü, her kafadan bir ses çıktı.
İrsen Küçük dönemindeki 2'li bölünmenin yerini bu kez daha çoklu bölünme aldı.
***
DP ortadan bölündü sonra…
Serdar Bey Cumhurbaşkanlığı sürecinde kendi partisine küstü, ayrı takıldı, DP’deki bitişe hız verdi bu süreç, hükümete, meclise yansıdı.
Ara ara pazarlığa oturduğu söylendi Denktaş’ın, sonra kendi kabuğuna çekildi, olanları izledi.
***
YDP desen bir başka alem!
Onlar da kurultay ile bölündüler…
Bertan Zaroğlu başka, Erhan Arıklı başka yöne çekti.
Sonra bölünme resmileşti, zaten ne olduysa ondan sonra oldu.
“HP'den UBP'ye geçme sürecini” bu topluma yaşatanlar ise tarihin en etik dışı siyasi halini gösterdiler hepimize…
Bir de “eller havaya” poz vermezler mi?
Akıllara zarar!
UBP’yi eleştirerek kurdukları sözüm ona “halkın” partisinden ayrılıp UBP’ye geçtiler, üstelik törenle rozet de taktılar, oy aldıkları insanların gözlerinin içine baka baka!
***
Erhan Arıklı'nın ilk bakanlık deneyimi tam anlamıyla fiyaskoya yol açtı.
KIB-TEK'te yaşananlar, ihale süreçleri, ortakları ile ilişkileri açıklamaları, üslubu, hali tavrı çok ama çok kötüydü.
Sosyal medya hesabını keşke kapatsaydı!
Söylediklerinin tam tersini yaptı.
Çok şey mi bekliyordum Arıklı’dan? Hayır!
Ama en azından oy aldığı kitleye bunu yapmasaydı.
***
Fikri Ataoğlu bu süreci sessiz geçirdi.
DP'de yaşananlara gerekli liderliği gösteremedi, hep izleyen konumda kaldı.
Hükümeti de izledi, DP’de olanları da…
Gel gelelim hepsi gözünün önünde yıkıldı, altında kaldı.
***
Ersan Saner…
Mizacı, iletişimi, ılımlı tavrı ile çok daha iyi bir yönetici olmasını beklerdim.
Yapamadı.
Çok kötü bir enkaz bıraktı, ne yazık.
Hiçbir süreci yönetemedi, UBP’deki kurultay sürecine olan odağı onu yönetimden tamamen kopardı.
Erhan Arıklı'nın siyasi çalkantılarına alet oldu, resmen rüzgarında sürüklendi.
COVID-19 sürecinde doğruları olduğu kadar yanlışları da oldu Saner'in, pandemide fena değildi ancak diğer konuları başına giydi.
Meclis’in kilidinden bizzat sorumluydu, 10 aylık dönemde hükümeti yasa geçirmeden, kanun hükmünde kararnamelerle yönetti, ya da yönetmeye çalıştı ama olmadı.
Ersin Tatar'ın etkisinden hiç kurtulamadı, liderlik gösteremedi, en basiti kendi partisinde bunu yapamadı.
Ara ara Kıbrıs sorununa bile girmeye kalkıştı ki çok sırıttı, her defasında “anavatana bağlılık” vurgusunu öne çıkardı, bu, kurultay sürecinde bir mesaj olarak algılandı, sırıttı.
***
Bu hükümetin diğer bakanlarına ne demeli peki?
Ali Pilli tam bir kaostu.
Ünal Üstel “özel jet skandalı” ile anıldı, sonra Sağlık'a güya 'baktı'.
Resmiye Canaltay “temaslarla” gezilerle gününü geçirdi, somut bir adım atmadı.
Kutlu Evren tam bir sır olarak kaldı, ne konuştu ne de konuşturdu, yurttaşlıklar sır gibi kaldı.
Olgun Amcaoğlu maliyeden eğitime geçti, eğitimde önce bocaladı ancak çok çabaladı, uğraştı, git gelleri oldu fakat genelde fena değildi, en azından istekliydi, somut bir eser bıraktı mı? Ne yazık ki hayır…
Nazım Çavuşoğlu desen, senelerin siyasetçisi, aynı hamam aynı tas, ne beklersiniz ki.
Dursun Oğuz her sıkıştığında “kasada para yok” dedi, açık açık anlattı ama bunun bir siyaset olmadığını anlasaydı keşke…
Koral Çağman'ın neden siyasete girdiğini, neden bakan olduğunu kimse anlamadı, öylesine geldi, gitti.
Hatta iki kez gitti geldi, arada istifa da etti, sonra yeniden atandı.
Tahsin Ertuğruloğlu ise “Ruma haddini bildirmek” sözcülüğüne devam etti, zaten tek anladığı iş de oydu.
***
Kısacası tam bir kargaşa hükümeti yaşandı ve bitti.
Umarım bu süreç seçmene bir ders olur.
Ve bu yaşananları bir daha yaşatmayacak yöneticileri, siyasetçileri seçer gönderir o meclise…
Yoksa her defasında “en kötüsü bu” demeye devam ederiz.
Gerçekten çok ama çok kötü bir dönemdi.
Hepimize geçmiş olsun.