1’nci Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın anıt mezarının ve müzesinin neden yapılmadığına, neden kaynak ayrılmadığına dair tartışmalar sürüyor.
Geçtiğimiz gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün, biraz da aşağılayıcı bir açıklama yaparak, “Ben yaparım” dediği anıt mezar ve müzenin ne kadara mal olacağı açıklandı.
Telaffuz edilen rakam 600 bin civarında iken, aslında 600 bin TL değilmiş…
Rauf R. Denktaş ve Düşüncelerini Yaşatma Derneği yaptığı açıklamada, projenin 10 milyon TL’ye mal olabileceğini duyurdu.
Dernek açıklamasında şunları söyledi:
“ Biziler Dernek olarak yapılmaya hak kazanan projeyi çizen arkadaşlarla irtibata geçerek yaklaşık maliyetin hesaplanmasını talep ettik. Sağolsunlar bu konuda duyarlılık gösterip zaman ayırarak bizlere yaklaşık maliyet tutarını bildirdiler.Yapılan maliyet hesaplaması Türkiye Bayındırlık Bakanlığından alınan birim fiyatlarına göre hesaplanmıştır.5 B sınıfı birim fiyatlarına göre proje bedeli ve içeriği şu şekildedir.95 Dönüm üzerinde yer alan Anıt Mezar ve Müze projemiz 12000 m2 lik alan kullanarak uygulanacaktır.Anıtın yüksekliği 18 m olmaktadır.Projenin peyzaj düzenlemesi de dahil yaklaşık toplam bedeli 10 Milyon TL civarındadır.”
***************
Ali Dayı için yardım çağrısı
Dile kolay 60 yıldır Arasta’nın yolunu tutuyor, emek veriyor…
Arasta’ya gidip de onunla tanışmayan yoktur sanırım. Ben de Bandabuliya çocuğuyum ve onunla her zaman karşılaşmış, iki çift sohbet etmişliğim var. Sessiz sakin, hayatın binbir çilesini çekmiş ancak, yaşamak için hiçbir zaman da mücadeleyi bırakmamış, görme engelli olmasına rağmen halen çalışıyor, günlük 20 TL gibi bir para kazanıyor, son karşılaştığımızda öyle demişti.
Hatırlarsanız, geçen yıl da haberini yapmıştık, Vergi Dairesi memurları kendisinden yazar kasa kullanmasını istemişti!..
Dün sosyal paylaşım sitesinde onun için yardım toplanacağını duyunca, kayıtsız kalamadım.
Benim de çocukluğumun Ali Dayısı’na bir yardımım olsun istedim.
İmkanı olan yardım etmek isteyenlere aracı olalım, hep birlikte ülkemizin en önemli değerinden birine sahip çıkalım.
İşte sosyal paylaşım sitesinde Ali Dayı için yapılan yardım çağrısı:
“Havalar soğumaya başladı... Soğuk yüzüme vurunca aklıma ilk gelen Ali dayı oldu... Tanımayanlar varsa biraz anlatayım size Ali Dayı'yı... Ali dayı 1932 Kıbrıs doğumlu..Çok küçük yaşta görme yetisini kaybetti..Küçük yaştan beri çalışıyor. Hayatı boyunca dilenmedi..hep savaştı.. Küçük bir el arabasında esnafın kandırıp satması için verdiği kimi zaman çürük kimi zaman orta halli meyve sebzeyi satıyor. Ali dayı göçmen evlerinde(london kuru temizleme arkası) bir odada yaşıyor. Kimsesi yok.. Her gün çok sevdiği Arasta’ya gelmek için bir kaç kuruş ekmek parası kazanmak için taksiye biniyor ve taksi ondan 14 TL alıyor! Peki bunları neden yazıyorum... Sizinle ne alakası var derseniz; Sizden küçük bir ricam var... Durumu biliyorum malum zamlar krizler herkes kendi çapında haklı...ama sizden ricam maddi olmasa bile fazla giyecek fazla yiyecek..ne olursa bu çınara bir yardım eli uzatalım...Ali dayıyı tanımıyorsanız mutlaka tanışın..ki şayet tanıyorsanız onun gibi bir adamın bunları hak etmediğini. hatta biz yüzümüzde bir sivilce çıksa;saçımız güzel olmasa hayata küserken bu adamın her zaman şükredip hayatla her gün nasıl savaştığını biliyorsunuzdur..Lütfen paylaşın... Lütfen bir yardım eli uzatın..İnsanlığın ölmediğini lütfen gösterelim...” (Aisha Arık)
********************
Empati maçı…
Gazeteciler, siyasiler, Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı ile maç yapıyor. KKTC Turkcell’in “Destek varsa engel de yoktur” sloganı ile ‘empati maçı ’organizasyonu etti.
Kıran kırana geçecek olan maç bugün saat 16’da Atatürk Spor Salonu’nda yapılacak.
Geçen yıl gazeteciler ile Tekerlekli Sandalye Basketbol takımı maç yapmıştı. Bu yıl, büyük maça siyasiler de eklendi.
Bu maç izlenmeye değer doğrusu…
********************
TEKMAN’a tehdit mi?
Kıbrıs Postası Köşe Yazarı Ali Tekman, “Statüko kardeşliği , ‘Zürih Kupası’ ve Sertoğlu'nun kondisyonu…” başlıklı köşe yazısının internette yayınlanmasıyla birlikte öyle bir yorum aldı ki, dünkü yazısında, “Bu yorumu nereye yoralım” diye sordu.
İşte Tekman’ın dünkü isyanından bir kesit:
“…Toplum olarak ne hallere düştüğümüz daha iyi anlaşılsın, özgür düşüncesini ortaya koyan insanlara hala daha nasıl saldırıldığı da gözler önüne serilsin...
İşte o “yorum” adı altında dünkü yazımla ilgili olarak yazılanlar:
“ali bey derviş ile serdar hiç olmazsa hep aynı mevzideler senin gibi 2004 te burada 2013 te karşı mevzide değil.dikkat et bir oraya bir buraya gidip gelirken vurulmayasın be ali bey.”
Allahaşkına şimdi söyleyin... Bu “yorumu” nereye yoralım?
Evimizin etrafını dikenli telle mi çevirelim, yoksa kum torbaları mı koyalım kapı ve pencerelere?
Yoksa arabamızın tepesine makinalı tüfek mi yerleştirelim?
Siz buna “huzur ve güven ortamı” diyebilir misiniz?
Bu kadar kolay mı birisi için “vurma-vurulma” ifadelerini kullanmak?
Bir aileyi ve son tahlilde toplumu terörize etmek...
Suç tümüyle bunu yazanda da değil tabii ki...
Onu böylesine cüretkâr yapan rejimin, statükonun siyasetçilerine ve medya borazanlarına ne demeli?
Hadi diyelim benim tek başıma yapabileceğim fazla birşey yok bu acımasız rejime karşı...
Ya vatandaşının güvenliğinden ve huzurundan sorumlu “demokratik hukuk devletiyle” makamları?
Yazık... Başka birşey diyemiyorum...”