Bir 10 sene daha geçti, üç kimlik, iki buçuk pasaport, yarım devlet ve ‘herkesin kendi pozisyonuna tutunma’ inadıyla...
***
“15 Şubat’ta görüşmeler New York’ta başlıyor” demişlerdi...
Soğuk bir şubat günüydü...
Ve ülke ısınıyordu, ‘ateşlerle...’
***
“Bakire Devlet” diye bir tanım girmişti gündemimize...
O güne kadar “sahte”sini anlamıştık.
“Bakire”sini bilmemiştik henüz!..
***
Burgenstock’a uçuyorduk, İsviçre’ye...
“Annan Planı”na son nokta konacaktı artık...
Uçakta, gazeteci dostum Erdal Güven’le yeni doğmuş kızını konuşuyorduk.
‘Ege’ koymuştu adını.
Biz yeni bir ‘Kıbrıs’ bekliyorduk.
***
Lüzern’de usul usul kar yağıyordu.
Alp Dağları’nın zirvesinde ‘gerilim’ vardı; toprak, garantiler, yönetim ve güç paylaşımı derken...
Herkes ‘nur topu’ gibi bir yavru istiyordu da, ‘sancı’ çekmeye ne kadar razıydı acaba...
***
Buzlar çözülürken ve ‘Lüzern Gölü’nü ilk kez bu kadar net görme fırsatını bulmuşken, o küçücük otelin penceresinden, yeni bir gün doğmuştu...
“Tamam” dediler, “bitti...”
Nereden bilirdik, 40 sene sonra, aslında, daha yeni başlıyordu.
***
Titriyordum.
Ve ağlamıştım, Alp Dağları’na bakarak, çünkü kulağımda İnönü Meydanı’nın sesi vardı.
***
Kıbrıslı Türkler ‘evet’ deyince, ‘kazandık’ sandık.
Oysa...
Tek kanatla uçmazdı barış güvercini.
Anladık.
***
10 sene önceydi...