Tarih 15 Aralık 2010 idi yani bundan tam 11 sene önceydi...
O gün, Minareliköy’e (Neahorgo Kitrea) gitmiştik, Kayıplar Komitesi’nin o dönemki yetkilileriyle...
Gerek biz, gerekse Minareliköy’de yaşayan bir yetkili o gün Kayıplar Komitesi yetkililerine bazı olası gömü yerleri göstermiştik... Dün bu yerlerden birinde kazı başlatılmış olduğunu öğrendik... Aynı gün Abohor ve Sinde’de bazı olası gömü yerleri göstermiştik...
15 Aralık 2010 tarihinde o dönem Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı olan Ksenofon Kallis, caminin yanında bir kuyuya bazı Kıbrıslırum “kayıplar”ın gömüldüğü yönünde bilgilerini bizimle paylaşmış ve Minareliköy’de Türk mahallesindeki cami yanında bu alanı araştırmaya girişmiştik... Kayıplar Komitesi’nin o dönemki Kazılar Koordinatörü Antroplog Okan Oktay (şimdilerde Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı görevinde bulunuyor Okan arkadaşımız) derhal köyden tanıdığı bir yetkiliyi aramış ve sözkonusu yetkili de bizlere benzer şeyler duymuş olduğunu belirterek, kuşku duyulan iki kuyuyu göstermişti...
Kayıplar Komitesi’nin dün bu kuyularda kazı başlatması, en azından bu konunun gecikmeli de olsa, araştırılmakta olması bakımından sevindirici...
NELER YAZMIŞTIK?
30 ve 31 Aralık 2010 tarihlerinde, iki gün boyunca, Minareliköy’deki araştırmalarımızı ve olası gömü yerleri hakkında toparladığımız bilgileri bu sayfalarda paylaşmıştık... 11 yıl önce bu sayfalarda yayımlanmış olan yazımızı bir kez daha “hatırlatma” babında bu sayfalara almak istiyoruz... Yazımız şöyleydi:
“Minareliköy’ün “kayıpları”nın izinde...
Kayıplar Komitesi yetkilileri Murat Soysal ve Ksenofon Kallis ve Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’la tekrar Minareliköy’e (Neahorgo Kitrea) gidiyoruz... (Tarih 15 Aralık 2010). Bir şahidin bana göstermiş olduğu noktayı onlara göstermek istiyorum. Burası, caminin yanında bir yer...
Minareliköy’ün bir zamanlar “Rum mahallesi” olan bölgesine Minareliköylü Kıbrıslıtürkler’in yanısıra Vretçalı Kıbrıslıtürkler ve Türkiye’den, sanırım Karadeniz’den getirilen göçmenler yerleşmiş 1974’ten sonra... 1963-64’te “Teşkilat’ın emri ile” boşaltılan Minareliköy’ün Türk mahallesi, taa o günlerden bu yana kaderine terkedilmiş gibi görünüyor. Yer yer harika binalardan arta kalan izlere rastlıyoruz – şuradaki kemerler, şu karşıdaki taş bina, geçmişten gelen güzelliklerden geride kalmış parçalar... Kerpiç evler yıkık dökük öylece duruyor... Bazı bölgelerde yıkıntılar arasından hurma ağaçları çıkmış, büyümüş... Bu güzelim mahalledeki görüntü o kadar içler acısı ki, hüzünleniyorum...
1963-64’te terkedilen bu mahalleye bir daha hiç el atılmamış... Minareliköylü Kıbrıslıtürkler, 1974’ten sonra köylerine döndükleri zaman Türk mahallesinin kerpiç evlerinin yıkılmış olduğunu gördükleri zaman, köyden ayrılıp giden Kıbrıslırumlar’ın evlerine yerleştirilmişler çünkü geride bıraktıkları evlerin yerinde yıkıntılar varmış...
Bu mahalle, Kıbrıs’ın son 50 yıllık tarihinin özeti gibi duruyor. Türk toprağı olan bu alan tümüyle kaderine terkedilmiş ve insanlar bir zamanlar Rumlar’a ait olan mahallelere yerleştirilmişler. Kıbrıslıtürkler’e ait bu topraklar öylece kalakalmış... Minareliköy’ün Türk mahallesinde saatler 1963’te durmuş ve bir daha işlememiş...
Burada ayakta kalan tek bina, 1900’lü yılların başlarında minaresi eklenmiş olan Minareliköy Camisi kalmış... Şimdi TC Yardım Heyeti’nden alınan yardımla tamir ediliyormuş ama nasıl?
Kayıplar Komitesi yetkililerine göstereceğim yer, caminin yanında olduğu için buraya geldik. Bu noktada köyden bir Kıbrıslırum öldürülmüş – bu noktayı bana bir şahit göstermiş ve bu alanda geçmişte bazı kemiklere rastladıklarını anlatmıştı... Bu noktada öldürülen Kıbrıslırum, köyde 1974’te öldürülen iki Kıbrıslıtürk’ün cesetlerinin bulunması üzerine meydana gelen feveran sonrasında öldürülmüş. Bu Kıbrıslırum’un köyün gazete dağıtımcısı olan bir Kıbrıslırum olduğu anlatılıyor... Bu noktada öldürülmüş olduğu söyleniyor ancak daha sonra buraya mı gömülmüş yoksa bu alan içerisinde başka bir yere mi? Bu konuda da Kayıplar Komitesi’nin araştırma yürütmesi gerekecek. Bana konuşan bu şahidin söylemesine göre, caminin arkasındaki bir mandrada da iki kişi öldürülüp oraya gömülmüştü. Kayıplar Komitesi yetkilileriyle bu alanı incelerken, Kallis caminin yan tarafında kırık basamaklardan cami avlusuna çıkılan noktada bir taş gibi yere yatırılmış ve basamaklara bitişik bir taş olarak kullanılmakta olan antik bir mezar taşı keşfediyor. Taştan oyma bu antik mezar taşının Osmanlı devrine ait olabileceğini söylüyor Kallis ve dikkatimizi ona çekiyor. “Bu taş kaldırılırsa, ön yüzünde herhalde yazılar da duruyordur” diyor. Sonra camiyi tamir etmekte olan ustaya sesleniyor ve “Bu taşı buradan kaldırıp caminin avlusuna koymalısın çünkü eğer buraya duvar yapacaklarsa, şiro gelip eski eser değeri taşıyan bu taşı da kaldırıp atacak” diyor...
Bu cami, bir zamanlar bir kiliseymiş, sonradan camiye dönüştürülmüş... Ön tarafta, kapının girişinin yanındaki sıvası dökülmüş duvarı oluşturan taşlar arasında üç tane antik Bizans sütununa dikkatimizi çekiyor Kallis. “Bunları da buradan çıkarıp caminin avlusunda sergilemeliler” diyor.
TC Yardım Heyeti’nden alınan yardımla tamir edilmekte olan caminin çevresindeki bu tarihi eserlerle ilgili olarak Eski Eserler ve Müzeler Dairesi herhangi bir çalışma yapmış mı acaba? Bir camide tadilat ve tamirat yapılıyor ve eski eserler çevrede saçılı duruyor – hatta antik mezar taşının dozerle dümdüz edilme tehlikesi bile var ve biz bunu, tesadüfen bu noktaya gelen bir Kıbrıslırum’dan, Ksenofon Kallis’ten öğreniyoruz! Eski Eserler ve Müzeler Dairesi acaba buraya gelip bir baksa? Yoksa Kıbrıslı olan herşeyin yok edilmekte olduğu bu süreçte, böylesi şeyler “önemsiz” mi sayılıyor?
Caminin arkasındaki terkedilmiş mandrayı buluyoruz Kallis’le – burası bir inek mandrasıymış... Mandranın içinden geçip arka tarafa çıkıyoruz... Bir meydanlıktan yürüyüp tekrar caminin yanına geliyoruz... Bu bölgede 20-30 kadar Kıbrıslırum’un öldürülüp bu alanda bir noktaya gömülmüş olabileceği yönünde bilgiler ulaşmış Kallis’e... Caminin karşısındaki bir alan kuşkulu bir yer gibi duruyor, burayı inceliyoruz. Kazılar Koordinatörü Okan Oktay, köyden bir tanıdığını arıyor ve bu şahıs hemen gelip bizi buluyor... Kallis’in bildiklerini o da duymuş – yani camiye gelmeden hemen önceki meydancıkta bazı Kıbrıslırumlar’ın öldürüldüğünü, cesetlerin günlerce açıkta kaldığı için koktuğunu, daha sonra bu cesetlerin toparlanıp bu alanda bir kuyuya atıldığını duymuş adam. “Koku nedeniyle burada temizlik yapılmış ve cesetler toparlanıp bu alandaki bir kuyuya atılmış” diye anlatıyor...
Bu alanda iki kuyu varmış – birisi bir zamanlar harika bir kemerli ev olan ve şu anda yıkıntılar içinde bulunan evin kuyusu... Bu ev bir zamanlar rahmetli Kemal Deniz’in ailesine aitmiş... Şu anda Maliye Bakanı Ersin Tatar’ın eşi Sibel Tatar’a aitmiş çünkü Sibel Tatar, Kemal Deniz’in kızı ve kardeşler arasında babalarının mirasının paylaşımı için çekilen kurada ona bu harika kemerli ev düşmüşmüş... Caminin hemen yanındaki bu kemerli ev kalıntıları arasında kuyuyu buluyoruz, bir lastikle örtülü ağzını açıp bakıyoruz... Taş bir kuyu bu ama içine fazlaca eğilmemiz tehlikeli...
İkinci kuyu ise efgaliptoların altındaymış, birlikte o kuyuya doğru yürüyoruz – kuyu çocuklar içine düşebilir ve tehlike arzediyor diye kısa süre önce Minareliköy muhtarlığı tarafından içi toprak doldurulup kapatılmış. Cesetlerin bu ikinci kuyuya atılmış olma ihtimali daha büyük çünkü gördüğümüz ilk kuyudan çok daha büyük ve çok daha derin bir kuyuymuş... Bu civarda Kemal Denizler’e ait bir kahvehane varmış, hemen bitişiğinde de yine Kemal Denizler’e ait bir misafirhane varmış. Bu misafirhane iki katlıymış ve köye bir misafir geldiği zaman burada ağırlanıyormuş. Bu kahvehanenin büyük bir kuyusu varmış, septik bir kuyuymuş bu yani su kuyusu değilmiş. Belki de bu septik kuyuya atılmış alanda bulunan “kayıp” Kıbrıslırumlar... Anladığım kadarıyla, efgaliptoların altındaki kuyu işte bu kuyu yani kahvehaneye ait büyük septik kuyu... Yine de Kallis’ten, bu bölgenin 1963’te havadan çekilmiş fotoğraflarını bulmasını rica ediyoruz, bu fotoğraflarda kuyular herhalde açıkça görülebilecek...
Bu alancıkta öldürüldüğü söylenen 20-30 civarında Kıbrıslırum’un bu kuyulardan birine mi atıldığı yönünde Kayıplar Komitesi’nin daha ayrıntılı araştırma yapması gerekecek. Minareliköylü Kıbrıslıtürkler’in bu konuda herhangi bir şey bilmesi mümkün değil çünkü 1974’te köyde değillerdi – savaştan hemen sonra, bu köyün idaresi, bazı civar köyden Kıbrıslıtürkler’e devredilmişti – sanırım Beyköy ve Abohor’dan (Cihangir-Ebiho) bazı Kıbrıslıtürkler’in komutasındaydı bu köy savaştan hemen sonra - bu yüzden Minareliköylü Kıbrıslıtürkler’in bu “kayıp” şahısların nerede gömülü olduğunu bilmeleri imkansız. 1974’te bu köyde komuta kimdeyse, “kayıplar”ın nereye gömüldüğünü bilenler de onlar olsa gerek... Kayıplar Komitesi’nin o günlerde köyün komutasında olanlardan bu alanda savaş esnasında öldürülen Kıbrıslırumlar’ı nereye gömdüklerini öğrenmeleri gerekecek...”
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – 30-31 Aralık 2010).
DEVAM EDECEK