4 Şubat 1906’da Almanya, Breslau’da üst sınıf bir ailenin çocuğu olarak doğan Dietrich Bonhoeffer otuz dokuz yıllık yaşamında Hristiyan dini üzerinde çalışmış bir Lutheran ilahiyatçı, İtiraf Kilisesi'nin de önde gelen temsilcilerinden bir teolog idi.
Dini inançlarındaki değerleri nedeniyle Hitler’in Nasyonal Sosyalizmine karşı çıkmış, onların Yahudilere uyguladığı mezalimi açıkça eleştirmiş, önceleri suskun olduğu siyasi konulara girip barış konusunu ele almış ve Alman direnişinde katılmıştı. 1940'ta konuşması, 1941'de yazması yasaklandı. Hitlere suikast girişimi ile bağlantılı olduğu iddiası ile 9 Nisan 1945’te Flossenbürg toplama kampında idam edildi.
Hapishane Mektuplarında etkili fikirler geliştirdi, inanç ve eylem tutarlılığını vurguladı. 1990’larda Nazi’lerin haksız suçlamaları ve cezaları iptal edilerek Bonhoffer’in masumiyeti ve dolayısıyla itibarı iade edildi. Kendisi günümüzde Almanya ve başka birçok devletin Evanjelik kiliseleri tarafından bir şehit olarak anılmakta, seçkin bir teolog olarak kabul görmektedir. Ölümünden sonra çeşitli belgelerden derlenen eserleri yayınlanmıştır; 2003 yılından beri de onun adında bir yıllık iki yılda bir yayınlanmaktadır. Son zamanlarda sosyal medyada da sıkça paylaşılan bir Bonhoeffer tezi var; kendisi bu tezini hapislik döneminde geliştirmiş…
Ona göre, zengin bir kültürel geçmişi olan Almanların Nasyonal Sosyalizm ile organize kötülüğün, zulmün, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezine dönüşmesinin kötülükten değil aptallıktan – ahmaklıktan kaynaklanıyormuş ve bu da diğer tüm kötülüklerden daha kötü imiş. Bonhoeffer diyor ki, organize ahmaklar topluluğu, içinde bulundukları durumdan memnundur. Diğerleri akılcı ve doğru gerekçelere dayanarak onlara protestolar, tepkiler ve dahi baskılar yapsa bile etkisi olmuyor; ya reddederler ya da gerçeği inkar ederler. Aptallar topluluğu saldırgan da olur ve kötülerden daha tehlikeli bir saldırganlık sergilerler… Aptallık – ahmaklık doğuştan gelen bir özellik değilmiş, zekâ ile de ilgisi yokmuş; örneğin, aptal olan entelektüeller var… Aptallık – ahmaklık doğası gereği, ahlaki bir sorun imiş; bireyler başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyor.
Özgür insanlarda bu duruma daha az rastlanıyor; dolayısıyla aptallık, insan psikolojisinden kaynaklanmayan bir sosyolojik sorun olarak ortaya çıkıyor. Aptallık hastalığının yaygın olduğu topluluklar da siyasi ve / veya dini güçlerin bir önder kişide yoğunlaşmasını arzu eden ve dolayısıyla da diktatörlüğü davet eden topluluklardır. Bunun sonucunda da onlarla diktatörleri birbirlerine bağımlı hale geliyorlar. Aptallar topluluğunun üyelerinin ahlaki değerleri ve entelektüel bilgileri kısa sürede kaybolmasa da diktatörlerinin gücü arttıkça onlar da o güce sahipmiş gibi bir davranış biçimine giriyor; böylece kendi özgür düşünceleri süreç içinde yitiyor.
Bu süreçteki aptallar diğerlerinin kendilerine gösterdiği ve söylediği gerçekleri ret ve inkâr eder; onlar artık sloganlarla konuşan ve sloganlar dışındaki bir şey bilmeyen, söylemeyen, diktatörün kendilerine ezberlettiklerini tekrarlayıp duran, ne yaptıklarını bilmeyen, diktatöre koşulsuz biat eden donuk bireyler oluyor. Bu hal ve tavırlarının ait oldukları halkları için kötülük olduğunu düşünemez, fark edemezler bile; toplumsal sonuçları ne olursa olsun, diktatörün talimatlarını kendi vicdanlarında tartmadan yerine getirirler. Ve diktatörün önünü açarlar; varlığını sürdürmeye, gücünü artırmaya, demokrasiyi tamamen ortadan kaldırmaya ve kendinden olmayanlara aptalların verdiği destek ile zulmetmesine destek olurlar. Dolayısıyla aptallar kötülerden daha kötüdür.
Ama bu döngü nereye kadar?! Diğerlerinin aptalları bağımsız ve özgür olma sürecine sokabilmesine kadar. Ve böylesine bir süreç kaçınılmaz olarak gerçekleşir. Sürecin sonunda da yenilen diktatörler kendi sonlarını hazırlarlar. Örneğin, Hitler intihar etmişti. Musolini de kaçmaya çalışırken kırsalda Dongo köyü yakınlarında İtalya partizanlarca yakalanıp Hitler’den iki gün önce idam edildi, cesedi Milano’da bir meydanda baş aşağı asılarak ondan zulüm gören halkının fiziksel tacizine açık bırakıldı… Şimdilerde Hitler ve Musolini, Nazizm ve Faşizm uluslararası siyasette yasaklı; Bonhoeffer ise doğru tezleri ile itibarlı.
Yaşadıklarından yola çıkarak bugünlere “Aptallığın ya da Ahmaklığın Teorisi”ni ulaştıran Dietrich Bonhoeffer’i doğum gününde saygı ile anıyorum. O bir Hristiyan Lutheran ilahiyatçı ve İtiraf Kilisesi'nin önde gelen temsilcilerinden bir teolog ve papaz idi. Bir de KKTC’ye gönderilen müftüye bakın… Birileri, kendilerine biat edenlerden dolayı tüm Kıbrıslı Türkleri ahmaklar ve aptallar topluluğu olduğunu sanıyorsa, öğrenecekler ki BEY döneminde dahi Denktaş diktatör olamamıştı. Denktaş’a geçit vermeyenler bu müftüyü ait olduğu yere gönderecek…