2016 yılında Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun Eylül ayında yapmış olduğu Tiyatro Festivali’nde bir oyun beni derinden etkilemiş, hatta hayata yaklaşımımı değiştirmişti. 8 yıl önce beni etkileyen bu oyun, başlıktan tahmin edebileceğiniz gibi 12 Öfkeli Adam oyunuydu.
Doğru olanı yapmak, konformizme teslim olmamak ve statükoya karşı dik durabilmek konusunda eğitici bir oyundu. Dahası benzer durumlarda cesaret verecek nitelikteydi. Sinema uyarlaması da olan bu hikayeyi 2016 yılındaki Tiyatro Festivalinde izleme fırsatı bulmuştuk.
Üstünkörü ve alel acele tamamlanmaya çalışılan bir cinayet davasında, varoşlardan gelen bir gencin babasını öldürme suçundan yargılanmasını anlatıyordu oyun.
Kanıtlar üstünkörü incelendiğinde gencin suçlu olduğu izlemini veriyordu ve jüri de detaylara inmek istemiyordu. Ve oyun sahne başlangıcından bitişine kadar jürinin kararını değerlendirdiği odada geçti.
Her ne kadar senaryo böyle tanımlanabilse de, oyunun kendisi toplum baskısına rağmen doğrunun savunulmasını, non-konformist yaklaşımı, herkes farklı nedenlerle yanlışı savunurken doğruyu savunma cesareti gösteren bir jüri üyesini anlatıyordu aslında: Ve bu anlatım 12’nci öfkeli adamın üstünkörü yargıya itirazıyla başlıyordu.
Çocuğu ilk bakışta suçlu ilan etmiş jürinin tek tek doğruyu görmesini ve saatler önce hayatını bitirme yönünde aldıkları kararın ne kadar yanlış olduğunu fark etmesini izledik bu tiyatro oyununda.
Fakat jürinin yanlıştan dönmesini sağlayan aslında 12'nci öfkeli adam değildi. Jürinin kararlı duruşunun kırılışı farklı bir noktada yaşandı.
Jürinin geriye kalanı 12’nci öfkeli adamı baskı yaparak suçlu yönünde oy kullanması için zorlarken, oyunun kilit karakteri olan 11’inci adam en önemli duruşu sergiledi.
‘Ben gencin suçlu olup olmadığından emin değilim ancak bu arkadaşımız herkese rağmen konunun tekrar incelenmesi gerektiğini söylüyor. Bunu söylemek cesaret gerektirir. Bu arkadaşın dinlenmesi için oyumu suçsuzdur olarak kullanıyorum’ dedi.
O andan itibaren adım adım kanıtların detaylı olarak incelenmesini ve gencin suçsuzluğunun fark edilmesini izledik. Sıklaştırılan safların yıkılmasını ve non-komformist duruşun toplum baskısını yenmesine şahit olduk adeta.
Peki, neydi hikayede bu kadar etkileyici olan?
Değişik zamanlarda, değişik kurumlarda ülkemizde pek çok 12’nci öfkeli adam gelip geçti aslında.
Doğruyu bilen, yanlışı kabul etmekte zorlanan, “böyle geldi böyle gider” statükoya savaş açan, yanlışı kabul etmeyen idealistler kişilerdi bunlar. Sadece siyasette değil, pek çok kurumda bu insanları teker teker harcadık.
İdeallerinden ödün vermeyen ve biraz gemiyi sallayan bu kişiler “kötü örneklerdi” ve sırtını statükoya dayayan sistemler tarafından her zaman hedef haline geldi.
Sonunda ortaya ‘üstünkörü davalarda idam cezasını onaylayan’, baskılara dayanamayıp kurumları batıran, karşılığında bir şeyler almak için sorgulamadan önüne konulanı kabul eden, planlamada bilimi hiçe sayan, bürokrasiyi hantallaştıran ve birbirimizin üzerine basarak yükseldiğimiz bir sistem ortaya çıktı.
Şunu net bir şekilde ortaya koyalım ki yaşadığımız bu mevcut sistemi tek başına hiçbir 12’nci öfkeli adam düzeltemez. Beklenen kurtarıcı tek başına hiçbir zaman gelmez. Her 12’nci adamın ihtiyacı bir 11’inci adamlardır. Çünkü 11’inci adam ilk destekleyendir, gerisi iplik söküğü gibi gelir.
12 Öfkeli Adam oyunu, 2016 yılında bir Eylül akşamında bize bunu gösterdi: Yanlışa yanlış demek cesur insanların işi olsa da, yanlışa yanlış denilmesini desteklemek daha büyük cesaret isterdi. Bizler doğru olan adımları destekledikçe statükoyu korumak için kurulan setler teker teker kırılacaktı.
Çünkü değişim için üç kilit kişi vardı:
Birinci savunan en inançlıydı, çünkü değişimi ilk savunan oydu.
İkinci destekleyen en cesurdu, çünkü ilk destekleyen oydu.
Üçüncü destekleyen ise en önemlisi, çünkü bir fikre üç kişi inandı mı dünyayı değiştirebilirdi!