“12 Haziran 1958, Gönyeli Katliamı (Bir Tabu)...”

Sevgül Uludağ

Belgin DEMİREL

Gerçekten anımsıyor muydum, yoksa çevremde çok anlatıldığı için mi  yaşamışım gibi o görüntüler pekişmişti hafızamda,  bilmiyorum. Annem, bir yaş civarında olan küçük kardeşimi kucağında göğsüne bastırırcasına tutuyordu. Ben, benden 16 ay büyük ablamla elele tutuşmuştuk. Çıkmaz sokağın en son evi olan evimizin  penceresinin önünden geçen İngiliz askerleri, sokak kapıdan içeri girip, evimizi yoklamaya başladığında, annemin yüzünün alt üst olduğunu, korktuğunu görmüş, iki kardeş  şarıl şarıl üzerimize işemiştik. Tarih 13 Haziran 1958 olmalıydı. Ben üç yaşımı üç ay sonra dolduracaktım. Askerler evde bir şey bulamayıp gidince, sokağa çıkma yasağı olduğu için, duvaraşırı oturduğumuz komşumuz köyün hocasının evine, kerpiç duvarı aşarak geçmeye çalışırken, bir İngiliz askerinin duvara eşekleme binerek, anneme ve bize bu geçişte yardım ettiğini hatırlıyorum. Sarı bıyıkları olan o askerin yüzünü hep hatırladım. Kara çarşaflı karısı Şilluralı (Yılmazköy) olan Hoca Dayı’nın bahçesinde, yerlere yataklar serilmişti ve Şillura’dan geçici olarak gelen pek çok endişeli insan, uzanmış yatıyordu. Bahçe duvarında da asılı  bir radyo vardı ve havadisleri dinliyorlardı.

Çocukluğumda bu olay ile ilgili çok konuşuldu, benim ve benim gibi çocukluğunu aynı dönemlerde (1955-1965) yaşayanların rüyalarına kabus olarak yerleşti. Hep çevremizde İngiliz askerleri dolaştı, bazen sarı zırhlılar geçti yollardan. Sonra ‘63 Fasariyaları’ başladı ve daha büyük bir kabus olduğu için, öteki unutuldu.

70’li yılların başıydı sanırım, Larnaka’dan gelirken, Simca arabamız su kaynatmıştı.  Eğlence’de bir Rum  makinistte durmak zorunda kaldığımızda, babam arabadan inmeden, biz beş kardeş ve anneme konuşmamamız konusunda tembihte bulundu. Bir ara makinist, babama nereli olduğumuzu sormuş olacak ki babam Lefkoşalı olduğumuzu söyledi. Anlam verememiştim.Nedenini sorduğumda babam, “Gönyelililer’i sevmezler” demişti kısaca.

Tarih, önümüze yıllar sonra bir kitap olarak çıktı; Prof Dr Niyazi Kızılyürek, 2015 Haziran’ında, “Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi” isimli kitabında, ‘Gönyeli’ isminden neden kaçınıldığını  ayrıntıları ile anlattı. Büyük bir katliam yaşanmıştı 58 Haziran’ında köyümüzde. 4’ü ovada, 4’ü de kaldırıldıkları hastanede olmak üzere 8 Kördümenli Rum ölmüş, 5 kişi de ağır yaralanmıştı  bu katliamda. Kitabı okuduktan sonra  çevremdeki insanlarla, özellikle o günlerde yetişkin olan, hatta olaylara karışan kişilerle konuyu konuşmaya çalıştım. Karışanların kitaba tepkileri olumsuzdu ve “O günleri, bu günlerin şartları ile yargılamamak gerek. Siz o günleri bilemezsiniz,”  sözleri ile kestirip atıyorlardı. Oysa içki masası, bu insanların dilinin çözülmesine yardımcı oluyordu. Bir yakınım, olaya karışan ve günümüzde artık yaşamayan iki kişi ile içerken, “Hadi anlatın nasıl olmuştu?” diye sormuş. Biri,”Çektim bıçağı, boğazını kestim,” derken,  öbürü, “Ne demişti sana kesmeden önce, hatırlar mısın?” diye üsteleyince, boğaz kesen, “Bana, ‘Yapma! Çocuklarım var,’ demişti ama dinlemedim, yaptım.”

 Bu kan dondurucu olaylar, Kıbrıs’ın 6-7 Eylül’ü olarak bilinen ve 7 Haziran gecesi Lefkoşa Haberler Bürosu’na bomba atılmasıyla iyice tırmanan iki toplum arasında yoğun bir şiddet ortamına sürüklenmesi ile gerçekleşti.  Bir iç savaş ortamı yaratılmıştı. Karma köylerden Şillura’da uzun bir süredir, hemen her yerde olduğu gibi  yüksek tansiyon vardı. 12 Haziran günü Şillura’da yaşayan Türkler ile Rumlar  arasında çatışma çıktığı şeklindeki yalan  haber, Kördemen’e(Kılıçaslan) bir türlü ulaşınca, 35 Kördemenli Rum,  ellerine geçirdikleri pala, balta, bıçak, şiş, topuz gibi kesici ve ezici aletlerle iki kamyona doluşurlar, Şillura’ya yaklaşırken, durumu haber alan İngiliz sömürge idaresinin güvenlik güçleri tarafından durdurulurlar. İfadeleri alınmak için, önce Yerolakko’ya, (Alayköy) daha sonra da Lefkoşa’ya yönlendirilirler.Lefkoşa’da polis karakolunun önünde Türkler’in bir protesto eylemi olduğundan, bu kez de konvoy Girne’ye doğru yönelir. Girne yolu o yıllarda Gönyeli’nin içinden geçmektedir. O günlerde, Merkezi Cezaevi’nde iki yıllık gardiyan olan babam, olayı şöyle anlattı: “Kahveci Mustafa’nın kahvesinde oturuyorduk. İngiliz güvenlik güçleri ve Rum kamyonlarından oluşan konvoy, köyden geçerken, Rumlar  milli marşlar söylemeye başladılar. Onların bu pervasız hareketleri bizi çok germişti, kahvedekiler müthiş öfkelenmişti. Gönyeli o dönemlerde Kıbrıs’ın en büyük Türk köylerinden birisi idi. Rumlar’ın bunu bilerek tahrikkar bir şekilde milli marş söylemeleri kabul edilir gibi değildi. Biraz sonra, köyün çıkışındaki mezarlıkta  (şimdi Gönyeli Yalçın Park ve Spor Kulübü’nün bulunduğu yer)bulunan hoca, koşarak kahveye geldi ve ‘Ne durursunuz?  İngilizler Rumlar’ı köyün çıkışında indirdiler,’ dedi. (Sözü edilen yer, bugünkü Dürümcü Baba ile Mezze Bar’ın arasında bir bir yer) Zaten uzun süredir yüksek olan tansiyon, Rumlar’ın bu büyük Türk köyünden geçerken milli marş söylemesinden iyice çığırından çıkmştı. Hemen hemen herkes, hocanın söylediği noktaya doğru ilerlemeye başladı.  Ben eve gittim, sonra annenizle olay yerine doğru yürüdük. Çolak’ın Ahmet’ine ait olan ve Hüseyin Kabakçı’nın icarında bulunan buğday tarlasının yandığını uzaktan gördük. (Bu yangını kimin veya kimlerin çıkardığı hala net olarak bilinmiyor-BD) Ben olaylara karışmadım, saat 18.00’de cezaevinde nöbetim başlayacaktı. Uzaktan bakıp, eve döndük.”

Yasada yeri olmayan, ama yaygın bir uygulama olan ‘Bussing’ yöntemini uygulamıştı İngiliz güvenlik güçlerinde görevli Binbaşı Redgrave ve Binbaşı Medlen.  Bu ceza yöntemiyle suçlular, olay yerinden uzak bir yere götürülerek, serbet bırakılıyorlardı. Bir türlü  evlerine yürüyerek gitme cezası sayılan Bussing yönteminde insanların başlarına çeşit türlü felaket gelebiliyordu. Bu olayda da Binbaşı Redgrave, tutukluların, Gönyeli’nin kuzeyinde serbest bırakılmalarının uygun olacağını düşünmüştü. Gerekçeleri de bölgenin askerler tarafından kontrol altında tutulduğu, Kördemen köyüne uzak olmadığı ve güvenlik riski taşımadığı yönündeydi. Daha sonra olay hakkında açılan davada başsavcı Paget Bourke’ün, “Neden tutukluları getirdiğiniz gibi götürmediniz?” sorusuna şu garip cevapları vermişlerdi:”Tutukluların tutuklandıkları yere vasıtalarla geri götürülmeleri, güvenlik güçlerinin onurunu zedeler, itibar kaybına yol açar.” “Onlar kötü çocuklardı ve onları arabalarla geri götürmeyi bir an için bile düşünmemiştim.”

Ne yazık ki bu düşüncelerle hareketle iki toplum arasındaki çatışmalar ve katliamlar başladı. Tarihimize “Toplumlararası ilk katliam” olarak geçen ve yıllarca konuşulması tabu olarak görülen Gönyeli katliamının öcü, tam bir ay sonra Sinde’de (İnönü) alındı; 12 Temmuz 1958’de bir Türk otobüsü, bir kamyon ve iki araba Rumlar tarafından yolda pusu kurularak durduruldu, içlerinde bulunan ve işine gitmekte olan 5 Türk öldürüldü, iki Türk de yaralandı.

Gönyeli’nin tarihine kan bulaştıran olay böyle gelişmişti. Yıllar sonra, 70’li yılların içinde, sağ görüşün hakim olduğu encümenlik tarafından alınan bir kararla bir sokağa “12 Haziran Sokağı” ismi verildi. 1958’de şartlar ne olursa olsun bu  olayın bir kahramanlık olmadığı artık pek çok kişi tarafından kabul görmekte. Günümüzde  bir kente evrilmiş, Kıbrıs’ın en bakımlı beldelerinden olan Gönyeli’deki bu  sokağın isminin değişmesini isteyenler de var. Birkaç yıl önce ilk kez Sol Hareket, katliam ile yüzleşme ve kurbanları anma ekinliği düzenledi.

1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı hiçe sayarak, yalnızca kendi ülkesel çıkarlarının garantörü olan İngiltere-Türkiye-Yunanistan üçlüsünün, bizden yani birbirine düşma ettirilip, birbirine kırdırılan iki toplumdan özür dilemesini istiyorum ben de. Çocukluk ve gençliğimizi bize bir kabus olarak yaşattılar, iki toplumu birbirine kıdırdılar. Geçmişe dönüp baktığımda hepimiz adına  üzülüyorum…


“12 Haziran 1958: Yüzleş, Özgürleş!”

SOL HAREKET, 12 Haziran 2022’de yaptığı açıklamada, Gönyeli katliamıyla toplumumuzu Gönyeli katliamıyla yüzleşmeye çağırmış ve şöyle demişti:

“Kıbrıs’ın yakın tarihiyle biraz olsun ilgilenenlerin malumudur ama yine de bu acı olayı yıl dönümünde hatırlamakta fayda var.

12 Haziran 1958 öncesinde tüm Ada genelinde, ama özellikle de Rum ve Türkler’in birlikte yaşadığı Şillura’da (Yılmazköy) etnik kökene dayalı bir gerginlik yaşanır. Köyün kadın, çocuk ve yaşlılarının çoğu en yakın Türk köyü olan Gönyeli’ye sığınır.

Gerginliğin iyice tırmandığı 12 Haziran günü bir grup Kördömen’li (Kondomenos - Kılıçaslan) Rum, olası bir çatışmada destek olmak üzere Şillura cıvarında pusu kurarlar. Bu bilgiyi alan İngiliz güvenlik güçleri, pusu halindeki Kördömen’li 35 Rum’u tutuklar. Sorguları için Lefkoşa’ya götürür. Daha sonra, İngilizlerin başka sömürgelerinde de uyguladığı bir yöntem olan “bussing” cezasına karar verilir ve Gönyeli’nin hemen dışında, kamyonlardan indirilip, köylerine yaya olarak gitmeleri emredilir.

Kördömen’li 35 Rum’un burada indirildiğini gören / haber alan Gönyeli’liler, yaya veya buldukları araçlarla (bisiklet, motosiklet) ve ellerine geçirdikleri tabanca, darp edici, kesici aletlerle Kördömen’li Rumlar’a saldırırlar. Panik halinde değişik yönlere kaçışan Rumlar’dan, resmi kayıtlara göre sekizi öldürülür, 5’i ağır pek çoğu da yaralı olarak kurtulur.

Bu arada, buradan yaklaşık bir kilometre mesafede bir buğday tarlasında yangın çıkar (yangının kimin tarafından çıkarıldığı hala bir muammadır). Dumanları gören İngiliz askerleri gerisin geriye olay yerine gelir ve olaylara müdahele eder.

O andan itibaren bir süre Gönyeli’de ‘örf-i idare’ (sokağa çıkma yasağı) ve bir çeşit lokal sıkıyönetim uygulanır. Köyün erkekleri o zamanki Gönyeli İlkokulu’nda (şimdiki Barış Kuvvetleri Alayına ait bina) toplanır ve katliamdan kurtulan Kördömen’li Rumlar, failleri teşhis etmeleri için getirilir. Teşhis edilen 8 (kimi kaynaklara göre 11) Gönyeli’li sorgu için Lefkoşa’da karakola götürülür. Yapılan sorgu ve yargı süreci sonunda da idam cezasına çarptırılırlar. Ancak, aynı yılın Eylül ayı içerisinde beraat ederler.

O kara günleri mümkün olduğunca yoruma girmeden aktarmaya çalıştık. Bilgilerimizi, okuduklarımızı ve o günlerin tanıklarından derlediklerimizle desteklemeye çalıştık. Ancak bu konuyu ‘Kıbrıs’lı Türk resmi tarihi’ yok saydığından, ve uzun bir süre tabu muamelesi gördüğünden, hakikatler maalesef muhtelif.

Örneğin ekinlerin kim tarafından yakıldığını bırakın, ekinler için bile, bazı kaynaklar ‘arpa’ bazı kaynaklar ‘buğday’ diyor. (Bu konuda birinci elden aldığımız bilgi, buğday tarlası olduğudur.)

Daha trajik olanı, öldürülen Kördömenli’lerin sayısıdır; uzun yıllar ‘resmi rakam’ 8 olarak belirtilmiş, sonraları ise 9 denmiştir.

Katliamda İngilizlerin rolü yine bir başka tartışma konusudur; örneğin, tam da etnik gerginliğin tırmandığı günlerde, ‘bussing’ cezasını neden bir Türk köyünün hemen yanıbaşında uygulamaya koymuştur? En azından güvenli bir mesafe gidinceye kadar eşlik edemez miydiler?

Kısacası; tarihimizle yüzleşmeye, öncelikle gerçeği ortaya çıkararak başlamamız gerektiği bu münferit olayda bile barizdir. Kalıcı bir barış sağlamanın yolu; hakikati ortaya çıkarmak, hatırlamak (unutmamak), tarihle – ne kadar acı da olsa – yüzleşmek, acılarımıza karşılıklı saygı göstermek, gerektiğinde özür dilemek, ve geçmişte yapılanların sorumluluğunu üstlenerek geleceği kurmaktan geçer.

Son olarak 12 Haziran katliamında babasını ve amcasını kaybeden ve iki yaşında öksüz kalan Andreas Stavros’un dediklerini, Niyazi Kızılyüreğin, ‘Bir Hınç ve Şiddet Tarihi’ kitabından aktaralım:

‘Babam Hristodulos Stavru ile amcam Petros Stavru Gönyeli’de öldürüldüklerinde ben iki yaşındaydım. Annem 28 yaşındaydı ve 5 çocukla dul kalmıştı...Babamız öldürüldü ve annemiz tek başına beş çocuğu büyütmek zorunda kaldı. Bu çok zor bir durumdur. Tecrübemiz bize şunu göstermiştir ki, bu türden olaylar bir daha asla yaşanmamalıdır. Etnik nefretin bedelini suçsuz insanlar ödüyor. Nefretle bir yere varamayız. Ölülere yapılacak en iyi tören, barış ortamı yaratmaktır.’

12 Haziran 1958 tarihinde öldürülen Kördömen’li sekiz Rum yurttaşımızın anıları önünde saygıyla eğilir, onlar ve yakınlarından bir kez daha özür dileriz.      

Charalambos Stavrou (34)

Christodoulos Stavrou (34)

Evripidis Kyriakou (24)

Georgios Stavrou (17)

İoannis Stavrou Parperis (31)

Kostakis Mourris (34 yasinda)

Petros Stavrou (21)

Sotiris Loizou (17)

Not: Uzun yıllar Gönyeli’de 12 Haziran diye adlandırılan sokağın adının, geçtiğimiz günlerde Gönyeli Belediye meclisi tarafından oybirliğiyle alınan kararla değiştirildiğini öğrendik. Bu olumlu adımı da saygıyla selamlarız.

Hüseyin Demirel

Sol Hareket Meclisi ve Yeniden Yakınlaşma Komitesi üyesi”

Sol Hareket, 2021'de Gönyeli Katliamı'na ilişkin katliamın gerçekleştiği yerde bir anma ve yüzleşme etkinliği yapmıştı...