Ayşe GÜLER
Sağlıkta uzun yıllardır tartışılan, bir türlü önüne geçilemeyen, onlarca ailenin ocağına ateş düşüren, ‘şüpheli ölümlerden’ sadece bir tanesiydi 38 yaşındaki, 2 çocuk annesi Anıl Aktunçlar…
Özel bir hastanede girdiği ameliyattan çıkamamış, bir ameliyat sedyesinde, akıllarda soru işaretleri bırakarak, gencecik yaşta hayatını kaybetmişti…
Kamuoyunda günlerce konuşulsa, sağlıktaki sistemi sorgulatsa da O’nun ölümü, diğer şüpheli ölümler gibi ne yazık ki unutuldu.
Herkes hayatına devam etti, ama acılı ailesi onunla birlikte her gün öldü… Büyük travmanın ardından gelen ciddi sağlık sorunları kapılarını çaldı.
Ölüm nedeni ‘Pnomotaraks’(Akciğer sönmesi ve göğüs boşluğunda hava toplanması’ olarak belirlense de Aktunçlar’ın doktor ihmali sonucu mu yoksa kronik bir rahatsızlık nedeniyle mi hayatını kaybettiğini belirleyecek ikinci rapor halen İstanbul’dan gelmedi.
Yüreği yaralı, sözleri düğüm düğüm, gözyaşlarını içine akıtarak anlattı Anıl Aktunçlar’ın kardeşi Çağıl Vadilili yaşadıklarını, ablasının ölümün ardından devam eden, sonuçlanamayan hukuki süreci…
Bir yanda acı, diğer yanda da yargıdaki mücadelelerin sürdüğünü söyleyen Vadilili, soruşturma dosyasının geçtiğimiz yıl Mart ayında Savcılığa iletilmesine rağmen, ceza davasının halen başlamamasından dert yandı.
“Geç gelen adalet, adalet değil” diyen Vadilili, hukuki sürecin uzamasının acılarını daha da arttırdığını anlattı.
Sağlıktaki denetim eksikliğine de değinen Vadilili, ameliyata giren, mahkemeye de çıkarılarak teminata bağlanmasına rağmen suçlamayı kabul etmeyen Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Süleyman Köroğlu ilgili “Doktor aleyhindeki suçlamaları kabul etmediğini söylüyor. Bilmiyorum, kendi vicdanı rahatsa söyleyecek bir şeyim yok. Eğer adalet varsa, sürecin içerisinde göreceğiz” dedi.
İşte Vadili’nin anlattıkları…
Ameliyat günü…
“Annem, ‘Kızım gitti, yetiş Çağıl’ diye bağırıyordu”…
“Ablamın, doğum sonrası gerçekleşen yağ kitlesi, topaklanma ile ilgili bir sorunu vardı. Bundan şikayet ediyordu. Daha önce ablam, burun ameliyatı olmuştu. Burnunda, kemik eğriliği vardı, onu yaparken başka bir doktorla birlikte burun estetiği de yapmıştı. Geçmişte söz konusu doktorda ameliyat olması, güvendiği için yine kendisine gitti. Topaklanma yani kitleleri alırken, karnında yaşanan deformasyona da müdahale edilebilmesi için aynı doktora başvurdu. Doktor, ablamın kan değerlerinin düşük olduğunu söyledi, ilaç tedavisine başlattı. Ablam, 1-1.5 ay süre ameliyat öncesinde; ilaç, hap, iğne kullandı. Daha sonra yeniden tahlil yapıldı, değerleri uygun çıkınca ameliyat için ablama gün verildi.
Ameliyattan 1 gün önce hastanede yatmıştı. Ameliyata öğleden sonra girmişti, saatini tam olarak hatırlamıyorum. Ama ameliyat sabaha kadar sürdü. Daha önce, ameliyatın kaç saat süreciğine ilişkin bilgi verilmedi, bir şey söylenmemişti. İşten çıktığımda Gönyeli’ye gittim. Annem, eniştem, çocuklar oradaydı. Zaten ameliyat günü ya da bir gün sonra ablam hastaneden taburcu olacaktı. Ablam ameliyata girdi. Annem, eniştem hastanede bekliyordu. Oradaki çalışanlar, annem ve enişteme ameliyatın uzun sürdüğünü, boş yere beklememelerini, evimizin de yakın olması nedeniyle gece 12 gibi gelmelerini söyledi. Gece 12 gibi eniştem annemi hastaneye götürdü. Sabah 04.00 gibi, eniştemin telefonu çaldı, hızlı hızlı evden çıktı. Annemi aradım, ağlıyordu, ‘Kızım gitti, yetiş Çağıl’ diyordu. Ben şoka uğramıştım. Yanımda da ablamın oğlu, yeğenim vardı. O gece birlikte uyumuştuk. Dayımın evi, bizim evimize çok yakındı. Hemen onu aradım, çocukları dayımın çocuklarına bıraktım. Bizde dayım ve yengemle birlikte hemen hastaneye gittik.”
“Hastanedeki asansöre ameliyat sedyesi sığmadı, devlet hastanesinden yardım istemediler…”
“Hastaneye gittiğimizde hiç kimseyi bulmadık. Ne bir polis, ne bir hemşire kimse yoktu. Sabah 05.00-05.15 gibi hastaneydik. Hemen yukarıya çıktık. Yukarıya çıkarken, merdiven ayaklarında biriyle karşılaştık. Büyük ihtimalle hastane çalışanıydı, doktorların aşağıda olduğunu, bizi beklediğini söyledi. Doktorların odasına gittik, Anestezi Uzmanı Dr. Süleyman Köroğlu yoktu. Odaya girdiğimizde, annem, eniştem ağlıyordu. Doktorlara ne olduğunu sordum. Doktorlardan biri ‘Helal olsun, saatlerdir çok uğraştım. Geri döndürmeye çalıştım, nasıl oldu biz de bilmiyoruz. Başınız sağ olsun. Ne söyleseniz haklısınız, istersen beni öldür, bana vur. Sana kesinlikle karşılık vermeyeceğim’ dedi. 5-10 dakika sessizlik oldu. Bize net bir açıklama yapılmadı. Komplike geliştiği söylendi, bundan sonraki süreç için ne yapmamız gerektiğini anlattılar. O an aklıma geldi, doktorlara neden Lefkoşa Devlet Hastanesi’nden bir ambulans çağırmadıklarını sordum. Meğer hastanedeki asansöre ameliyat sedyesi sığmıyor. Ancak tekerlekli sandalye ile çıkartabilirlerdi. O da mümkün değildi. O şekilde çıkartmadılar, yardım talebinde de bulunmadılar. Oradan ayrılmadan doktorlardan biri kendisinin hiçbir şeyden haberinin olmadığını, son dakika telefonla arandığını, geldiğinde de her şeyin geç olduğunu ifade etti. Sonradan öğrendik ki binanın üçüncü dördüncü katı kaçakmış. Annemi, eniştemi aldım. Eve götürdük.”
“Polisteki dosya, ablamın ölümün ardından Mart ayında Savcılık’a iletildi. Ama ceza davası halen başlamadı.
“İlk kez bir otopside video çekildi”
“Ablamın hayatını kaybettiği saatle ilgili de çelişkiler var. Sabah 04.00’de hayatını kaybettiğini söylediler, ama anneme bu saat 05.00 olarak açıklandı, resmi kayıtlara da ölüm saati 02.00 olarak geçti. Olay günü kimse polise haber vermemişti. Dayım da polis olduğu için, hemen polise haber verdi. Basın Subaylığı da sonrasında bilgiyi paylaştı. Sonrasında otopsi sürecini yaşadık. İlk kez PGM Müdürü kendi inisiyatifini kullanarak, fotoğraf değil, video çekilerek otopsi yapıldı. Daha önce bütün otopsilerde fotoğraf çekiliyordu. Doku örnekleri alındı, İstanbul’a gönderildi. Olaydan 2 gün sonra PGM’den bir polis geldi eve geldi, ifadelerimizi aldı. Sonrasında da Mart ayında Anestezi Uzmanı Dr Süleyman Köroğlu mahkemeye çıkarıldı.
“Ört bas edilmeye çalışıldı…”
“Kafamızda soru işaretleri vardı, kimse bir şey söylemiyordu. Tıp İş Başkanı Dr Kenan Arifoğlu ile görüştüm. Güzelyurt Zafer Stadı açılışında dönemin Sağlık Bakanı Dr Faiz Sucuoğlu’na durumu anlattım. Konunun takipçisi olduğunu söyledi, yanına gitmemi istedi. Gitmedim… İnanmadığım, güvenmediğim için gitmedim. Çünkü Bakan Sucuoğlu seçimle ilgili bir sıkıntı yaşamamak, isminin de karalanmaması için diye neredeyse hastanenin yasaya uygun olmayan noktaların düzeltilmesi adına zaman tanıdı. Bir hafta, 10 gün sonra ilgili hastaneye denetime gitti. Hemen müfettişleri görevlendirmediler. Örtbas edilmeye çalışıldığını düşündüm, gitmedim. Ardından Serbest Çalışan Hekimler Birliği Başkanı Dr Remzi Gardiyanoğlu ile görüştüm. Bana ablamın ölümünde bir kusur olduğunu, mücadele etmemi söyledi.”
“Ablamın ölümü bir hafta, 10 gün kamuoyu gündeminde kaldı. Ama sonrasında unutuldu… En yakın örneğe bakacaksak olursak önümüzdeki Afrika Gazetesi olayları var… Polis nasıl ki bu olayda bir hafta, 10 gün içerisinde şüphelileri buluyorsa, bununla ilgili Savcılık, yargı, polis hemen ceza davasını başlatıyorsa oturup düşünmek gerekiyor.”
Yargıya sitem…
“Afrika Gazetesi olaylarında ceza davası bir hafta, 10 günde başlatıldı”
“Ablamın ölümünün ardından gerekli adımlar atılmadı. O dönemki Sağlık Bakanlığı’nın konuyla ilgili gösterdiği tutum yetersizdi. Olayda adı geçen şüpheli doktorun mahkemeye çıkarılarak, teminata bağlanmasından ilgili bakanın haberi bile yoktu. Doktor hakkındaki suçlamaları kabul etmiyor. Hiç kimse ceza kanıtlanmadıkça suçlu değildir. Evet, ablamın ölümü bir hafta, 10 gün kamuoyu gündeminde kaldı. Ama sonrasında unutuldu… En yakın örneğe bakacaksak olursak önümüzdeki Afrika Gazetesi olayları var… Polis nasıl ki bu olayda bir hafta, 10 gün içerisinde şüphelileri buluyorsa, bununla ilgili Savcılık, yargı, polis hemen ceza davasını başlatıyorsa oturup düşünmek gerekiyor.
Üstelik bu olay benim ablamın canına mal oldu. Halen kafalarda soru işareti var, ne olacağı bilinmiyor, bu durum da kamuoyu için bir yaradır.”
“Sürecin uzaması bizi çok üzüyor. Güvensizlik içerisindeyiz… Geç gelen adalet, adalet değil. Bana hiçbir şey ya da hiç kimse kardeşimi geri getirmeyecek. Tek istediğim, başkalarının da bu şekilde canının yanmaması…”
“Geç gelen adalet, adalet değil. Hiç kimse kardeşimi geri getirmeyecek…”
“Sürecin uzaması bizi çok üzüyor. Güvensizlik içerisindeyiz… Zaman aşımına uğruyor, olaylar soğuyor. Zaten her geçen gün bu olaylara ne yazık ki bir yenisi ekleniyor. Bu benim için de geçmişte aynı acıyı yaşayan aileler için de geçerli. Biz bir devletsek, yasanın gerektirdiği şeyleri uygulamalıyız. Eğer uygulayamıyorsak, devletimize, yasanın gücünün olduğuna nasıl inanalım? Sorun zaten burada…
Geç gelen adalet, adalet değil. Bana hiçbir şey ya da hiç kimse kardeşimi geri getirmeyecek. Tek istediğim, başkalarının da bu şekilde canının yanmaması.”
“Dosya, geçtiğimiz Mart ayında Savcılığa iletildi. Ama ceza davası halen başlamadı”
“Polisteki dosya, ablamın ölümün ardından Mart ayında Savcılığa iletildi. Ama ceza davası halen başlamadı. Ceza davası başlamadan da açtığımız tazminat davası başlayamaz. Kısır döngünün içerisindeyiz. 6-7 ay daha geçecek, mahkemeler kapanacak, Eylül’ü bekleyeceğiz. Sonrasında da yeni dönemde dava görüşülecek mi, görüşülmeyecek mi diye bekleyeceğiz. Ortada net bir tarih yok.”
Özel hastanelerdeki eksikler…
“Denetim tek bir kez, o da ablamın ölümden sonra…”
“Olay sonrasında ilgili doktorun soruşturma sürecince diploması askıya alınmadı. Hastanede işlemler devam etti. Bunları yapmak çok zor bir şey değildi. Hastanedeki eksiklikler giderilene kadar kapatılması gerekiyordu, bu yapılmalıydı. Sağlık Bakanlığı bir günden bir güne doktorlar aleyhine soruşturma başlatıldığını açıklamadı. Yalnızca Tabipler Birliği’nin soruşturma başlatıldığı söylendi. Soruşturmanın sona ermesinin ardından açıklama yapılacağı belirtildi. T. Birliği’nin yetkileri olabilir, meslekten men de edebilir. Ama Bakanlığın; ilgili doktorun elini konulu sallamasına engel olmak için ne yaptı? Bu diğer hastaneler için de geçerli. Olayın ardından bir hafta içerisinde özel hastaneler gezildi, tek bir kez yapıldı. Sonrasında da bir şey yapılmadı.”
“Hastane, prosedüre uygun hale getirilmeye çalışıldı”
“Ablamın hayatını kaybetmesinin ardından Şirketler Mukayyitliğinde ilgili hastanenin işletme izninin yasaya uygun olmadığını öğrendik. Yasaya göre; bir hastanenin işletme izninin bir doktora ait olması gerekiyormuş. Sonrasında hastanenin kadın doğum uzmanı olan bir doktora devredildiğini öğrendik.
Tüm bunların ardından hastanede isim değişikliği yapıldı. Levha da başka isim yazıyor ama Şirketler Mukayyitliğinde başka birine devredildi. Hastane, prosedüre uygun hale getirilmeye çalışıldı. Hastanelere uyarı cezası kesildi, detay paylaşılmadı.”
Ablasının ardından…
Derin acı, kapıyı çalan sağlık sorunları…
“Hukuki süreç ile mücadele ederken ciddi sağlık sorunlarıyla boğuştuk. Ailemiz bu acının ardından çok sarsıldı. 25 yıl önce, ablamın hayatını kaybettiği dönemde babamı kaybetmiştim. Babam da yaşamını yitirdiğinde ablam gibi 38 yaşındaydı… Babam öldüğünde ablam, büyük oğluyla aynı yaştaydı ben de küçük oğluyla aynı yaştaydım. Dejavu yaşıyoruz… Acı üstüne acı yaşıyoruz, bütün hayatımız 25 yıl öncesine döndü. Zorluklarıyla beraber döndü… Evin tek erkeği olarak yaşadığım her şeyi, yeniden yaşıyorum. Annesiz, babasız kalmanın ne demek olduğunu biliyorum. Bu nedenle ablamın oğullarına yaşadığımız acıyı çok fazla yansıtmamaya çalıştım. Zaman zaman zorluk yaşadım. Gerek kendi içimde, gerek özel yaşantımda. Herkesi idare etmek gerekiyordu…”
Büyük acı yaşayan Aktunçlar’ın kardeşi Çağıl Vadilili, yaşadıkları travma dışında, ablasının ölümünün ardından verdikleri hukuki mücadele süresinin uzamasından dert yandı, “Hiç kimse kardeşimi geri getirmeyecek. Ama geç gelen adalet, adalet değildir” dedi.
“Gözyaşımı içime akıttım…”
“Gözyaşımı içime akıttım, bunu yaptıkça da hasta oldum. Ablamı kaybettikten sonra bağırsak ülseri oldum, tedavi gördüm. Şu anda tansiyon hastasıyım. Her gün ilaç kullanmaya başladım.”
“Travma yaşadık, halen yaşıyoruz”
“ Anılarla birlikte yaşayamıyor. Bundan sonraki sürecin ne olacağını bilmiyoruz. Burada kalıp, kalmamayı düşünüyoruz. İş bu boyuta ulaştı.
Çocuklar ise şu anda okula gidiyor. Olay olduğunda ablamın büyük oğlu 13, küçüğü 9 yaşındaydı. Çocuklarla birlikte annem ve eniştem psikolojik destek aldı. Uzun süre bu süreç devam etti. Çocuklar annelerini kaybetti, travma yaşadılar. Aslında herkes travma yaşandı. Belirsizlikten dolayı bu travma halen daha belir devam ediyor.”
“Doktor, aleyhindeki suçlamaları kabul etmediğini söylüyor. Bilmiyorum, kendi vicdanı rahatsa söyleyecek bir şeyim yok. Eğer adalet varsa, sürecin içerisinde göreceğiz. Ama ne yazık ki kişiye göre yargı yapılıyor.”
“Acımı, hiçbir şey dindirmeyecek”
“Hiçbir şey acımı dindirmeyecek, sadece vicdanımı rahatlayacak. Şu anda benim yaptığım vicdanımı rahatlatmaktır. Yeğenlerim büyüdüğü zaman ‘bizim haklarımızı savundunuz mu’ diye sorduklarında onlara cevap vermek istiyorum. Aynı şekilde kamu vicdanı da rahatlamalıdır. Yoksa geç gelen adalet, adalet değildir. Tazminat davası açtık. Ama ceza davası başlamadığı için bu süreç de başlamadı. Türkiye’den gelecek ikinci raporu bekliyoruz. Temmuz-Ağustos ayında gönderilmişti, halen gelmedi.
“Doktorun, vicdanı rahatsa söyleyecek bir şeyim yok”
“Doktor aleyhindeki suçlamaları kabul etmediğini söylüyor. Bilmiyorum, kendi vicdanı rahatsa söyleyecek bir şeyim yok. Eğer adalet varsa, sürecin içerisinde göreceğiz. Ama ne yazık ki kişiye göre yargı yapılıyor. Tanıdığın varsa, her şey olur. Gündem yaratılırsa, kamuoyu seninle birlikte olursa bu ülkede yapamayacağın şey yoktur. Aslında yargılamayı halk yapıyor…”
“Aşama aşama bilgi verilmelidir”
“Geçmişte yapılan denetimleri veya herhangi bir vaka ile ilgili her şey açıklanmalıdır. Aşama aşama, bundan sonraki süreçle ilgili bilgi verilmelidir. Sağlık Bakanlığı yaptığı denetim sonuçları da açıkça bizlerle paylaşmalıdır.”
Doktor yargı önüne çıkmıştı
Hatırlanacağı üzere Anıl Aktunçlar 14 Ocak 2017’de hayatını kaybetmişti. Aktunçlar’ın ölümüyle ilgili Savcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında ameliyata giren Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Süleyman Köroğlu, ‘tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme’ iddiasıyla 29 Mart tarihinde Lefkoşa Kaza Mahkemesi’ne çıkarılmıştı. Teminat talebiyle mahkemeye çıkarılan Köroğlu’nun yurt dışına çıkışı yasaklanmış, tüm seyahat belgelerine el konulmuş, KKTC vatandaşı bir kişinin kefalet senedi imzalaması koşulu ile serbest kalmıştı.
Süleyman Köroğlu’nun avukatlarından Yusuf Ergüçlü ise müvekkiline bugüne kadar herhangi bir dava getirilmediğini YENİDÜZEN’e açıklamıştı.