Başlıktaki soru çok önemli.
‘Hamileliğin yasadışı sonlandırılması’ skandalıyla başlayan süreçte üzerinde tartışılan konulardan biri de bu…
Türkiye’den ve ülkemizden uzmanların katılımıyla Tabipler Birliği’nin düzenlediği panelde de bu soruya farklı pencerelerden yanıtlar arandı.
“Anne karnındaki oluşumun ne zaman ‘canlı’ sayıldığı”, “doğuma kadar ‘çocuk’ statüsü kazanıp kazanmadığı”, “neden 10 haftadan itibaren ‘fetüs’ diye adlandırıldığı” gibi kritik konularda bilgiler, görüşler paylaşıldı.
Gerçi salondaki ‘meraklı’ sayısı pek fazla değildi, ama orada çok değerli konuşmalar, tartışmalar vardı.
**
Türkiye ve KKTC’deki ‘hamileliği sonlandırma’ uygulamaları, mevzuatı ve etik algılara ilişkin bilgilerin verildiği toplantıdan çeşitli notlar aldım. Bunların bazıları şöyle:
• Her iki ülkede de yasal süre 10 hafta. Ancak Türkiye’de 20 haftaya kadar ‘hamileliği sonlandırma’ imkanı var. Bu ‘istisnai’ durum ‘cinsel saldırı’, yani ‘tecavüz’ durumunda ve annenin rızasıyla yapılabilinir. KKTC’de ise 10 haftadan sonra sadece ‘sağlık’ gerekçesiyle hamilelik sonlandırılabiliyor. Bu yüzden birkaç yıl önce 13 yaşında hamile kalan bir kızın hamileliği (10 haftalık süre geçtiği için) sonlandırılamadı. Bebek doğdu, başka bir aileye verildi.
• ‘Kürtaj’ kavramını dikkatli kullanmak gerek. Hele ‘kürtaj cinayettir’ algısı yaratmak çok sakıncalı. Zira ‘kürtaj’ bir hak. Farklı ülkelerde farklı süreler uygulanıyor. Avrupa’da 10 ila 12 haftaya kadar ‘kürtaj hakkı’ var. Süre konusunda farklılıklar olsa da, esasen kadının rızası belirleyici olmalı.
• Türkiye hukukunda ‘çocuk düşürmek’ ya da ‘çocuk düşürtmek’ ‘cinayet’ sayılmıyor. Çünkü ‘sağlıklı doğum’ sonrasında ‘yaşam hakkı’ söz konusu. ‘Fetüs’ aşamasına gelmiş oluşumun defnedilmesi gerekmiyor, ‘enfeksiyöz atık’ sayılıyor ve ‘imha’ edilmesi öngörülüyor.
• ‘Hamileliğin sona erdirilmesi’ insanlığın var oluşundan bu yana var. Farklı dönemler ve farklı toplumlarda çok değişik yaklaşımlar olsa da bir şekilde hamilelik sonlandırılıyor. Yasaklanması ‘merdiven altı’na inmeyi getiriyor. Yani korsanlığı…
• KKTC’de uygulanan Ceza Yasası’nın 169-A maddesinde ‘hamileliğin sonlandırılması’ düzenleniyor ve 10 hafta sonrasında ‘tıbbi zorunluluk’ gerekli. İngiliz Dönemi’nden kalma yasaya zaman zaman tadilatlar yapıldıysa da ‘fetüsün gömülmesi’ konusunda da netlik yok. Ama genelde mezarlıkta bir yere gömülüyor.
• Hekimler aleyhinde ‘tazminat’ davalarında artış var. Bunun bir nedeni artan avukat sayısı!.. Bu yüzden hekimler çok dikkatli olmalı.
**
Panelde söylenenlerden çok özetle, aldığım notlar böyle…
Bir yandan hukuk, yani haklar söz konusu…
Diğer yanda etik, yani ahlak…
Kuşkusuz ‘etik’ kavramı göreceli… Herkesin farlı bir ahlaki duruşu, davranış tercihi olabilir. Herkes de bir başkasının ahlak kurallarına uymak zorunda değil. Uymasa da zaten ‘yasal yaptırımı’ yok.
Ancak hukuk öyle değil. Ona herkes uymak durumunda…
Ama şu noktada iş çetrefilleşiyor: Kimin ‘hak’kından bakacağız olaya?
Mesela 10 haftadan sonra ortaya çıkan 13 yaşındaki kızın hamilelik olayında kimin ‘hak’kı daha önemli?
Rahimdeki fetüsün mü?
13 yaşında, babası ortada olmayan bir bebeği dünyaya getirmekle yüzleşen çocuğun mu?
Kızı hamile bırakan ‘baba’nın mı?
Kızın ailesinin mi?
Olaya müdahil olan doktorun mu?
Kimin ‘hak’kı nerede başlar, nerede biter?
**
‘Hamileliğe yasadışı son verme’ olayıyla birlikte öğrenmek, düşünmek, tartışmak, araştırmak gereken bir yığın önemli soru çıktı ortaya…
Herkes için…