15 KASIM, İRADE VE MÜDAHALE

Ünal Fındık

Son cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ve sonrasında yaşadığımız gelişmeler bize bir kere daha “Demokrasi”yi anımsattı.

1974 sonrasında Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetmek için 13 Şubat 1975’de KTFD, 15 Kasım1983 tarihinde de KKTC  bağımsız, egemen bir devlet olarak ilan edilmişti.

Aradan geçen bunca yıl içinde Kıbrıslı Türkler ne KTFD, ne de KKTC döneminde tam ve eksiksiz bir demokrasiyi tadamadı. Zaman zaman daha demokratik, ama zaman zaman da baskıcı ve müdahaleli dönemler yaşadık.

Müdahaleler genelde Türkiye’deki iktidarlar tarafından yapıldı. 1974 öncesi dönemde de benzer müdahaleler hep oldu. Dönemin Kıbrıs Cumhurbaşkan muavini Dr. Küçük ve CTP Genel Başkanı Ahmet Mithat Berberoğlu baskı ile adaylıktan çektirilmişler, Denktaş tek aday olarak cumhurbaşkan muavini olmuştu.

 12 Eylül askeri, faşist dikta döneminde 1981 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herkes 2. tura kaldı derken gece yarısı Denktaş’ın % 50’yi biraz geçerek ilk turda kazandığı ilan edildi.

Ardından da bir gece ansızın Ankara’daki diktatörden gelen talimatla ertesi sabah KTFD yerine KKTC ilan edildi. Ardından da meclis yapısı değiştirilerek Türkiye’deki 12 Eylül Anayasası’nın benzeri KKTC Anayasası yapıldı. Bu baskıcı Anayasa’dan hala kurtulamadık.

1990 seçimlerine dönemin TC iktidarı ve buradaki uzantıları elçilik ve askeri erkan tarafından yapılan müdahaleler muhalefetin meclisi boykotuyla sonuçlanmıştı. Seçilmiş milletvekilleri yemin için meclise gitmemiş bunun sonucunda da UBP tarafından vekillikleri düşürülmüştü.

Ankara’daki iktidarların Kıbrıs’a müdahaleleri hiç eksik olmadı. Ama doğruyu söylemek gerekirse bizim sağ cenahtaki siyasilerimizin de Ankara’nın müdahalelerini hep talep ettiğini unutmamamız gerekir.

Ankara’daki AKP iktidarının son cumhurbaşkanlığı seçimine Ersin Tatar leyhine yaptığı açık ve aleni müdahale ve sonrasında UBP’nin yeni başkan seçimi için toplanan kurultayın iradesine yapılan açık ve aleni müdahale bize bir kere daha demokrasiyi ve demokratik bir ülkede yaşamak için bu müdahalelerden nasıl kurtulacağımızı konuşmamız gerektiğini hatırlattı.

İrademize sahip çıkmak için önce müdahale davetinden vazgeçmeliyiz. Buradan her kim Ankara’ya gider ve birtakım dedikodularla gerek muhaliflerini, gerekse de kendi partisi içindeki arkadaşlarını gammazlamaya çalışırsa, kim olursa olsun toplum onu dışlamalıdır.

Kıbrıslı Türkler önce şunu anlamalıdır. Bizim Türkiye ile ilişkilerimiz evet özeldir. Ama bu özel ilişki ana-yavru ilişkisi değil, dostluk ve kardeşlik ilişkisidir. Bu da Ankara’daki iktidarlarla değil, iktidarda kim olursa olsun, ondan bağımsız olarak bir bütün olarak Türkiye halkıyladır.

Müdahaleye açık bir halden kurtulmamız için yapacağımız en önemli iş de kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratmaktır. Maaş ödemek için bile Türkiye’deki iktidara avuç açan bu yapı devam ettiği sürece müdahaleler de devam edecek. Bundan kurtulmak için gelir-gider dengesini kurmamız gerekir.

“Hem ekmek bütün, hem köpek tok” olmaz, olamaz. Ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız. Ne daha fazla, ne de daha az.

Bu amaçla köklü bir dönüşüm yapmamız gerekir. Ülkemizin üretken bir yapıya ihtiyacı var.

Üretmeden tüketmek bizi de tüketiyor.

Hala farkında değil miyiz?

Ankara’ya her avuç açışımızda nasıl bir karşılık gördüğümüzü biliyoruz. Öyleyse bu yapıyı düzelterek, kökten yenileyerek, avuç açmayacağımız bir duruma gelerek Ankara’daki iktidarlarla o çerçevede masaya oturmalı ve kardeşlik ilişkisi içinde birlikte neler yapabileceğimizi konuşmalıyız.

Talimat almak ve gelen talimatlara göre tavır belirlemek yerine, ortaklaşa kararlar üreterek bu ülkeyi çok daha iyi yerlere taşıyabiliriz.

Önce biz bu ülkenin gerçek sahibi olduğumuzu unutmayacağız, sonra da bunu muhataplarımıza kabul ettireceğiz.

Bunu muhatabımıza söylemekle olmaz. Gereklerini yerine getirmekle başarılabilir. Ülkeyi bugünkü gibi sahipsiz bırakırsanız ve muhataplarınıza avuç açarak ayakta durmaya çalışırsanız ülkenin gerçek sahibi olamazsınız.

Herkes elini taşın altına koyacak. Ama hükümet kurmak, ya da hükümette bulunmak için değil, bu yapıyı değiştirmek ve gerçekten özgür ve bağımsız bir ülkeye sahip olmak için.

Artık bu yapıyı daha fazla sürdürmemizin olanağı yoktur. Ya değiştirecez, ya da yok olup gideceğiz.