“15 Temmuz ile 20 Temmuz arasında, Baf’ta neler yaşanmıştı?” 2

Sevgül Uludağ

BAF’TAN HATIRALAR…

Ulus Irkad

Yaşım küçüktü ama olayları analiz etmekteydim. 17 Yaşında Türkiye soluna sempati duyan ve Ecevitçi bir delikanlıydım. Yeni Ortam ve Cumhuriyet Gazetelerinden okuduklarım ve de Baflı, Ecevit'in sağ kolu Yalçın Cemal abimizin bize annem ve babama, bana getirdiği Ecevit kitaplarıyla az-çok çoğu insandan daha fazla farkındalığım vardı. Bizim  liderliğin yanlışlarını da, Makarios'un yanlışlarını da tahlil edip doğruları bulmaya çalışıyordum ve en doğrusunun Milliyetçi Demokrat olan, Avrupa Aydınlanma Çağı ve de İsviçre Demokratik Devrimlerini tahlil eden, ama Kıbrıslıtürk Liderliği tarafından toplumundan izole olduğu 1970'li yılların başlarında, Makarios'un danışmanlığını kabul edince gene tepkiyle karşılanan Dr. İhsan Ali'nin görüşlerinin en doğru olduğuna karar vermiştim. Dr. İhsan Ali, Sol -Kemalist çizgiden Demokratik Cumhuriyetçi ve de evrensel dünya burjuva demokratik hukukuna uygun, AB üyeliğini kabul eden bir devrimci demokrattı. Gelişen olaylar ve darbe Dr. İhsan Ali'nin haklılığını ortaya çıkarıyordu. Darbe öncesinde, Darbe konusunda Makarios'u uyaran Dr. İhsan Ali, kendini Makarios'a da kabul ettirememiş ve Makarios, Doktoru dinlemediği için darbeye hazırlıksız yakalanmıştı. Dr. İhsan Ali Makarioscuların ve solcuların yanında, Kıbrıslıtürkler de yoldaşı olursa, Makarios'u Cuntanın yenemeyeceğini, bu durumda Türkiye'nin Kıbrıs'a bir harekatının da engellenebileceğine inanıyor ve bunu savunuyordu. Ona göre Türkiye eğer ileride taksimi savunursa, bu Türkiye'nin Kürt sorunundan ve de AB'den dolayı zorda kalacağını, ileride tapu konularının Türkiye'yi çok zora sokacağını da iddia ediyordu. Türkiye taksimi gerçekleştirirse kendi topraklarında da Kürt Sorununu azdıracaktı. En doğrusu Kıbrıs'ta iki toplum arasında bir uyuşma sağlanmalı ve Cumhuriyet devam etmeliydi. Makarios bu öneriyi dinlemedi. Ve tabi ki şu anda, yani darbe sırasında Kıbrıs bir ateş çemberi içerisinde debeleniyordu...

 

BUGÜN 17 TEMMUZ 1974...

16 Temmuz 1974 gününden beri silah altındaydım. Rum Bölgelerinde silahlı çatışmalar devam ediyordu. Duyduğumuza göre Limasol'a takviyeye giden bir grup Makarioscu ve solcu güçler Koloş Köyü'nde pusuya düşürülerek ortadan kaldırılmıştı. Göreve gittiğim Cami Bölgesi'nde Osman Feray abi manga komutanıydı ve oraya gider gitmez elime bir el bombası vermişti. Komşum olan Mükellef Mücahit Baf-Vretça Dağaşan köylü Cemal Yabaner bombanın bozuk olduğunu ve infilak edebileceğini muhakkak geri vermem gerektiğini söylemişti. Bu yüzden Osman abiye bu tehlikeli durumu hatırlatmamı öğütlemişti. Olur ya, bomba benim elimde patlayabilirdi.

Osman Feray-Arkadaşlar bu akşam ilk nöbetleri kim tutacak?

Ali seni koysam, Fellahoğlu sokağında bekleyeceksiniz.

-Osman abi el bombası...

-Bana Ali'yi çağırın..

-Osman abi el bombası

-Anladık be Hamza başımda böyle dırlanma el bombasını alacam. Gelen haberelere göre Makarioscu-solcu birkaç yüz Baflı Kıbrıslırum vatandaş Limassol şehrine oradaki Makariosculara takviyeye giderken Koloş Bölgesi'nde pusuya düşürülmüşler ve ağır kayıplar vermişlerdi. Dün birliğe gittiğim zaman arkamdan çocukluk arkadaşım Mehmetali de birliğe avdet etti ama Mehmetali pek de komutanları sallamıyordu. Aynı mangada buluduğumuz Baflı Osman Feray abiyi pek dinlemeyerek elindeki tomsonuyla devamlı Rum Bölgesine geçmekte ve hedef olmaktaydı. Osman Feray abi ise safca;

-Be Hamza bu belayı sen getirdin başıma ha! diye bana yüklenmekteydi. Ben de ona;

-Osman abi onu da benim gibi bu bölüğe oradakiler yönlendirdi benim suçum ne?, dedikçe o da;

-Ah Hamza ah da büyük dert açtın başıma demekteydi.

-Osman abi lütfen.. Hem benim adım Hamza değil Ulus, dedikçe de o bana benim küçüğüm Hamza'nın adı ile seslenmekteydi.

Osman abi elime bir el bombası tutuşturmuştu ya, bu bombaların oldukça bozuk olduklarını ve bazen pimlerini bile çekmeden patlayabildiklerini biliyordum. Yanıbaşımda aynı birlikte olan Mükellef mücahit arkadaşlardan Cemal Yabaner ve Mustafa adlı Vretçalı iki mücahit kulağıma "Komşu bu bombayı sakın alma çünkü bozuk, senin gibi küçük yaşta birine bu el bombasını verip bombanın kendi sorumluluğundan uzaklaşmaya çalışıyor. Sakın bu bombayı üstünde bırakma çünkü çok tehlikeli" demişlerdi.

Ben de manga komutanı (Omorfo'da uzun bir müddet önce öldü Osman Feray abimiz), konuları değiştirerek ve güya başka bir işle görüşürken ben devamlı ona el bombasını hatırlatmakta ve bu arada da ona hatırlattığımdan dolayı da beni her hatırlattığımda paylamaktaydı;

 Baf o gün Cunta birliklerinin saldırısına maruz kalacaktı. Makarios Baf'a sığınmış ve Baf'tan bir korsan radyodan konuşmalar yapmaktaydı.

"Ellinige Gipriage Lae, İme eninekros, ime zondanoz, ime zondanos"

"Rum halkı benim öldüğümü söylüyorlar, ölmedim ve yaşıyorum...”

 

“MAKARİOS’A ATEŞ ETMEYİN…”

16 Temmuz gecesi bayağı hareketli geçmişti. O gece Cunta birlikleri, EOKA B ve Rum Milli Muhafız Birlikleri Limasol’u da düşürdükten sonra Baf'a doğru geliyorlardı. Makarioscu olup tek düşmeyen yer Baf kalmıştı.15 Temmuz günü darbe yapılıp düşürülen Makarios sarayının gizli dehlizlerinden kaçarak Baf'a sığınmış ve Baf'ta da "Hloreka Köy"ü yakınlarındaki bir radyodan anonslara başlamıştı. İngilizce ve Arapça anonslar bile yapılmakta ve Yunan Cuntası aleyhinde açıklamalara yapılmaktaydı.

"Bütün demokratik ülkeler, bize yardım edin" denilmekteydi...

 16 Temmuz 1974 gecesi iki defa nöbete kalktım. Baf Ebubekir Cami Bölgesi'ndeydim. Birinci nöbeti bitirdikten sonra cami içine girmiş ama kalabalıktan uyuyamamıştım. Geriye şehitliğe çıkarak iki mezar arasında yattım. Saat üç veya dört civarında tekrar uyandırılarak nöbete gittim. Bu sırada biri yanıma geldi ve karaltı görürsem ateş etmemi istedi ki en zor an bu olsa gerekti. Hayatımda insan vurmamıştım ve inşallah olmaz dedim. Daha sonra uykudan sonra tekrar nöbete kalktım. Yunan birlikleri artık Baf'a giriyorlardı ve sanırım saat beşti. Belli ki Limasol da düşmüştü. Biz 1963-64 yılındaki olaylardan sonra ayrı bölgelerimizde yaşadığımız için bu iç savaş o anlara kadar bize zarar vermemişti.  Karşı toplumda ise bayağı kayıbın olduğu, solcu ve Makarioscuların vurulduğu söyleniyordu. Oradaki vatandaşlarımızın durumuna da çok üzülüyordum. Zaman zaman Kıbrıslırum bölgelerinden anne çığlıklarını da duymaz değildik.

17 Temmuz günü Makarios'un Radyo istasyonu, Cunta birliklerinin deniz hücumbotu tarafından vuruldu. O sırada bize şu bildirildi. Makarios bir Birleşmiş Milletler veya İngiliz helikopteri tarafından Türk Bölgesi'nin üstünden İngiliz Üslerine güvenli  olduğundan dolayı kaçırılacaktı. Hiç kimsenin helikoptere ateş etmemesi bildirildi. Komutanlar kesinlikle hepimize bu emri verdi. Bir bakıma Makarios'un kaçmasını biz sağlayacaktık. Görünüş, Makarioscuları ve solcuları bizlerin koruduğuydu ki çoğu Kıbrıslıtürk eminim Makariosculara ve solculara bu olaylar sırasında sempati duymaktaydı. Helikopter geçerken bir arkadaşın heyecandan silaha sarılması sırasında birkaç tokat yediğine de şahit olmuştum.Ben de düşücelerim ilerici ve demokrat olmasından dolayı Makarioscu ve solcuları destekliyordum. Cunta ve Faşist Yunan İdaresi acımasızdı. Darbe 15 Temmuz gecesi olduğunda örneğin PIK televizyonunda haberler okunurken bir keresinde arkada silah sesleri duymuştuk. Denildiğine göre darbeye karşı çıkan bir sunucu o sırada vurulmuştu. Yine Faşist Samson da bir gece konuşurken arkasına silah sesleri duyulacaktı. Demek ki hala daha televizyon istasyonunda insanlar vurulmaktaydı.

17 Temmuz 1974 günü bu olaylar oluyordu ve Makarios'u kaçıran helikopter üzerimizden geçtikten sonra bizlere Cengiz Topel Sinemasında toplanacağımız bildirildi. Sancaktar Cengizhan Özoğul çok beyefendi bir insandı ve dinlenmenin de önemli olduğunu o toplantıda bildirdi. O toplantıdan sonra benim akran gençleri geri hizmete aldılar. Elimizdeki silahlar da toplandı. Zaman zaman mevzi kazmaya gitmekte, zaman zaman da bizlere bulunduğumuz yerlerde (Belediye Binası) silah dersleri ve kendimizi nasıl koruyacağımız üzerinde dersler verilmekteydi. Bunlar olurken de etrafımızda çatışmalar devam etmekteydi.

Lazana ve Ekşilik denilen bölgede mevzi ve evlek kazarken etrafımızda Hloreka Köyü'ne giden askeri kamyonlar görüyorduk. Zaman zaman dinlenmeye çekildiğimizde de ben "Yeni Ortam" ve "Cumhuriyet" Gazeteleri ve Yılmaz Güney'in "Boynu Bükük Öldüler" adlı romanını okumakta ve boş zamanlarımı fırsat bilerek okumaya devam etmekteydim. Aslında bu karışıklık içinde Kıbrıslıtürkleri de, Kıbrıslırumları da pek de iyi günlerin beklemediği görülmekteydi.

Bazen de düşünmez değildim. Eğer Makarios daha 1960'lı yıllardan bugünleri görse, Kıbrıslıtürkleri kapsayıcı olarak kabul etseydi ne olurdu? Pekala ama bizim liderlerimiz de taksimciydi ve bu gerçekti.  Bizim liderlerimiz de Kıbrıs Cumhuriyeti'ni pek içlerine sindirmemişlerdi. Dr. İhsan Ali gibi Avrupa Aydınlanmasını anlayan, o aydınlanmadan Fransa Devriminde görülen Demokratik Cumhuriyet kavramını benimseyen kaç tane Kıbrıslı lider vardı? Glafkos Clerides de "İfadem" adlı eserinde "Lider olduk ama devlet adamı olamadık" demiyor muydu? Hatta aynı Clerides Makarios'un yanıbaşlarındaki Türkiye mevcudiyetini küçümsediklerini de yazmıştı kitabında. Bu kavramlar içinde Dr. İhsan Ali'nin de görüşleri birleştirildiğinde tarihe tersten başlanarak Avrupa aydınlanmacılığına yakın, Alman ulusculuk ekolüne değil de Fransız ulusculuk ekolüne yakın liderler olsaydı, Kıbrıslıtürklere de daha tolerans verilseydi, bu Kıbrıs trajedisi bu şekilde yaşanır mıydı? Tartışılması gerekir. Bunun yanında Kıbrıslıtürklerin EOKA döneminde İngiliz Yönetimini destekleyerek Acil Hizmet gücü olarak, Auxilliary olarak Kıbrıslırum toplumuna ve EOKA'ya karşı İngiliz Yönetiminden yana mücadele etmesi de belli ki 1960 Cumhuriyet dönemiyle Kıbrıslırumlar arasında bayağı tepkisel bir isteksizlikle karşılanmıştı. Cumhuriyet de bu olgular içinde kurulmuştu. Belli ki Avrupa aydınlanmacılığı o zamanlar da şimdi de şarkta yaşayan Kıbrıs'a da Orta Doğu'ya da şimdiki gibi hala daha uğramamıştı...

 

BAF'TA MAKARİOSCULARLA VE SOLCULARLA BİRLİKTE CUNTA'YA KARŞI BİRLİKTE SAVAŞ VEREBİLME OLASILIĞI KONUŞULUYOR

Bugün 18 Temmuz, o gün de öyleydi,18 Temmuz 1974... Bugün Baf'ın Rum Bölgesine geçtim. Ta Postaya kadar gittim. Yanımda arkadaşım Salih Kemal da vardı. Devlet Dairelerindeki Kıbrıs Bayrakları inmiş Yunan Bayrakları konmuştu. Bir bakıma belli ki Maklarioscularla solcular sindirilmiş. Ortamı kabul eden bir hava var. Etraf çok sessiz. Televizyondan "Kıbrıs Rum Cumhuriyeti" diye anons yapıyordu Nikos Samson... Bugün yine mevzilerdeydik. Bir an gene Makarios'u düşündüm. Darbe sonrasında hatalarını kabul etmiş miydi? Evet o da Enosisci olabilirdi ama Kıbrıs'ın sadece bir Rum Cumhuriyeti olmasını istemişti. Kıbrıslıtürkleri, Kıbrıslıtürk liderliğinin taksim arzularından dolayı Kıbrıs Cumhuriyetini terketmesini manipüle ederek yasa ile Kıbrıslıtürkleri Cumhuriyet’ten de izole etmişti. Bunda bizim liderliğin de katkısı var mıydı? Belki de vardı çünkü bizimkiler de pek kalmak istememişlerdi ortak cumhuriyette. Evet, ama İsmet İnönü'nün ve Dr İhsan Ali'nin itirazı da buradaydı. Bu yasal ve hukuksal zemini terkettiğiniz anda bir daha öğe durumuna gelemeyecek ve kendi kendinizi de yok edecektiniz. Nitekim 1963 sürecinden sonra Kıbrıslıtürkler hızlı bir şekilde göç etmeye başlamışlardı. Aynen 1974 sonrasında olduğu gibi. Gene bir an Makarios'un  Bağlantısızlar ve Varşova Paktıyla dans etmesindeki amaç da aslında Türkiye'nin adaya müdahale etmesini sönümleştirmekti. Dr. İhsan Ali'nin kardeşi oğlu rahmetli Özdemir Özgür, anılarında gerek Bağlantısızlar Bloku'na gerekse Varşova Paktı'na fazla güvenmenin de yanlış olduğunu vurgulamaktaydı Makarios için. Rahmetli Özgür Anayasa Profesörü, Kıbrıs Cumhuriyeti ilk Batı Almanya elçilik bürokratı ve ilk BM bürokratlarındandı ve dünyayı da yakından tanıyordu. Apatheid üzerine yazılmış bilimsel kitapları bulunuyordu ve Butros Butros Galli'den önce de BM'ye adaydı. Denktaş ve Türkiye buna karşı çıkınca BM Sekreteri, olamayacaktı.

Makarios SSCB'ye dayanmakla da aslında bir bakıma yanlıştı çünkü SSCB de kendi iç dinamizminde bozulmuş ve dünyada sadece NATO'nun gücüne karşı sadece Rusya bürokratlarının yayılma politikalarını devam ettiriyor, dünya işçi sınıfı mücadelesiyle bir ilişkisi olmayan bürokratik bir kast yönetiminden başka bir şey değildi. Soğuk Savaş içinde NATO çeşitli tekniklerle SSCB'yi alt etme yolları arıyordu ve 1990'lı yıllarda gerek kendi dinamizminde gerekse Dünya Liberal kapitalizmine, bozulmasının da etkisiyle SSCB çoktan yenilmiş durumdaydı. NATO ve Batı propagandası ama bunun yanında SSCB ve Doğu Bloku içindeki kapitalizm hayranlığı ve de Batı'ya göre daha da geri kalan özgürlüklerle Varşova-SSCB Bloku maalesef gittikçe zayıflamakta ve her bakımdan gerileyen ve kapitalistleşen bir durum arzetmekteydi. Bu bağlantılarla Türkiye'yi zayıflatacağını sana Makarios aslında uluscu ve de kendi iç dinamiklerinde Kıbrıslıtürk toplumunu umursamazlığıyla maalesef Türkiye'nin adaya müdahalesine yeşil ışık yakmış ve yenilgiyi de çoktan davet etmişti. Aslında Türkiye Garantörlük vazifelerini yerine getirmeyecekti. Bu konuda elbette NATO Cephesi ve Türkiye'nin de yanlışları vardı ama açıkça konuşalım esas yanlışlık Kıbrıslılıların kendi aralarında uluscu bölünmeleri, bu bölünmelerin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni bir şekilde zayıflatması ve kendi iç dinamikleriyle bölünmüş bir adanın oluşu ve bu durumun 1963 yılından beri devam etmesi de en büyük yanlışlıktı.

Makarios bu konulardan dolayı elbette yanlıştı. Elbette Dr. İhsan Ali'ye inanmaması ve onun fikirlerine değer vermemesinde de büyük yanlışları vardı. Daha işin başındayken Kıbrıslıtürkleri tekrar Kıbrıs Cumhuriyeti içine alıp kendi cephesini sağlamlaştırmış olsaydı Türk müdahalesi fırsat bulamayacaktı. Yanlışlar Makarios'u savunmasız duruma getirmişti.

Bugün 18 Temmuz… Mevzi kazmaya, zaman zaman da ders alıp daha sonra da boş zamanlarımda kitap ve Yeni Ortamla Cumhuriyet Gazetelerimi okumaya devam ediyorum. Yılmaz Güney'in "Pencere Camı, Soba ve Bir Parça Ekmek istiyoruz" romanını bitirdim. "Boynu Bükük Öldüler" Romanına geçtim. Okuya okuya Yeni Ortamlar ve Cumhuriyetler de bitiyor. Yeni Ortam'da Oya Baydar ve İlhami Soysal, Cumhuriyet Gazetesi'nde de Mustafa Ekmekçi en beğendiğim yazarlardı. Nitekim 1974 sonrasında hem Oya Baydar ve hem de Mustafa Ekmekçi ile tanışacaktım... Bu arada Baf Rum tarafında Maksimos adlı bir çiftlik sahibi etrafındaki solcu ve Makarioscularla birlikte Cunta'ya karşı savaşmak için dağlara çekildiğini beyan etmiş bu konuda Kıbrıslıtürkler’le de işbirliği yapmak istediğini bildirmişti. Arkadaşlar ve Mücahitler arasında Maksimos ve birlikte olan Kıbrıslırumlar’la birlikte Cunta'ya karşı birlikte savaş verebileceğimiz dillendirilmeye başlanmıştı. Cunta'ya karşı bu aşamada birlikte savaş verme olasılığı da vardı...

 

DEVAM EDECEK