YENİDÜZEN
Kıbrıslı Türkler Nereye Gidiyor Konferansı kapsamında “Sosyal ve Kültürel Boyut Paneli” yapıldı. Aslı Murat’ın yönettiği panelde Öncel Polili, Şener Elcil, Sami Özuslu, Mine Yücel ve Kani Kanol konuştu.
“Çocuklarımız Trodos dağlarını öğrenmeden, Toros dağlarını öğreniyorlar” diyen eğitimci Şener Elcil, temel yapının Türkiye’ye tam bir bağımlılık olduğunu söyledi.
Eğitimin Türkiye’ye bağlandığını söyleyen Elcil, Kıbrıslı Türklerin kendi özgün eğitim modellerini yaratmasının kaçınılmaz olduğunu anlattı.
Adanın kuzeyinde 162 devlet okulu olduğunu, 1974’ten bugüne sadece 17 yeni okul yapıldığını anlatan Elcil, “Bu kadar az yeni okula rağmen, 75 yeni cami yapılmıştır. 17 yeni okul, 75 cami yapıldı” dedi.
Devlet okullarında % 61 öğrencinin vatandaş olmadığını da anlatan Elcil, “2008 araştırmamızda, devlet okullarında, öğrencilerinin % 32’sinin anne babasının burada doğduğunu belirlemiştik” şeklinde konuştu.
“Türkçe ve Yunanca dersleri, iletişim düzeyinde zorunlu olmalıdır” diyen Elcil, federal bir geleceğin böyle geleceğini söyledi. Elcil, “Kıbrıslı Türkler kendi yurtlarında özne olmalıdır, bunun için mücadele etmeliyiz” diye sözlerini tamamladı.
“Daha imanlı”
Halkbilimi araştırmacısı Kani Kanol, Kıbrıslı Türklerinin nereye gittiğine dair manzaranın çok iç açıcı olmadığını anlattı, “Kültürel yozlaşma”ya dikkat çekti.
“Kıbrıslı Türkler daha imanlı, daha dini bütün bir toplum olma yolunda ilerliyor” diyen Kanol, bu anlamdaki girişimleri anlattı.
Gazeteci Sami Özuslu da konferansın konu başlığına atıfta bulunarak, “Acaba Kıbrıslı Türklerin kendisi nereye gittiğini biliyor mu” diye sordu. Basın özgürlüğünden örnekler sunan Özuslu, adanın kuzeyini etkileyen Türkiye’nin basın özgürlüğü barometresindeki olumsuz yerini sorguladı.
“Birkaç yayın kurumumuz dışında Türkiye’ye eleştirel yaklaşmak adeta yasaklanmıştır” diyen Özuslu, medyamızda, her görüşün yer aldığını, bunun da demokrasimiz anlamında olumlu bir unsur olarak öne çıktığını söyledi.
“Medya susarsa ve susturulursa ne olacağını Türkiye’den görüyoruz” diyen Özuslu, bu yönde herkese görevler düştüğünü sözlerine ekledi.
‘İnsan ticareti’
Araştırmacı Mine Yücel, toplumun haklarını istediklerini, ancak, sorumluluklarının farkında olmadıklarını söyledi.
Ülkede “devlet eliyle insan ticareti” yapıldığını anımsatan Mine Yücel, özellikle tarım sektöründe de mevsimlik işçiler üzerinden ağır sömürü koşulları olduğunu belirtti. Öğrencilerin adaya gelişinde de insan hakları anlamında ciddi ihlaller olduğunu söyleyen Yücel, toplumun kendini giderek daha öfkeli, depresif, çaresiz hissettiğini söyledi.
Araştırmalarından örnekler veren Yücel, “Her dört kişiden biri imkanı olsa ülkeyi terk etmeyi düşünüyor” dedi, “kimlik ve kültürünün tehdit altında olması, toplumun en önemli korkusu olarak öne çıkıyor” şeklinde konuştu.
Hukuk danışmanı Öncel Polili de insan hakları hakkında genelde konuşulduğunu, ancak bu hakları aramak konusunda çok aktif olunmadığını ifade etti.
“Cezaevinde bir gardiyan bir mahkumu gözümün önünde tokatladı, o gardiyanın adını not etmeye çalışırken, diğer gardiyanlar kendi haklarının ne olacağını sordu” örneğini veren Polili, kavram bu yöndeki kavram kargaşasına işaret eti.
“Haklar sınırsız değildir, çelişen haklar ve birbirimize sorumluluklarımız vardır” diyen Polili,
bunun için makul sebebin önemine değindi.
Polili, kuzeyde polis karakollarında sistematik işkence olduğunu, hiçbir zaman işkence iddialarının etkin soruşturulmadığını da iddia etti.