1915’den günümüze yaşatılan önemli bir kültür mirası: “Bittacılık”

İlk sinema film “Bittacı” ile kültürümüzün giderek daha da azalan Kıbrıs’ın otantik fırınlarına ve Girne’nin en eski fırınlarından Hüseyin Bittacı’ya odaklanan Ferhat Yeşilada ile çekim süreci, Limasolda katıldığı festival ve yeni projelerini konuştuk.

Murat OBENLER

“Fransada daha çok müzelere yönelik büyük dijital projeksiyonlar yapan bir firmada çalışıyorum. Kendimi sinemacı olarak tanımlamıyorum”

“Bittacı” senin ilk sinema filmin. Daha önceleri nelerle uğraştın?
Ferhat Yeşilada: Ben Fransada daha çok müzelere yönelik büyük dijital projeksiyonlar (Real Time Arts) yapan bir firmada çalışıyorum. Kendimi sinemacı olarak tanımlamıyorum. Daha çok fotoğraf çekiyorum, instagramda küçük videolar yayınlıyorum. Sinema yapma isteğim de vardır. İnsanlara fark etmedikleri açılardan birşeyleri gösterme isteğim olduğu için sinema filmi yaptım. İlk makro lens alarak bu video işine başladım. Dağa giderek küçük böcekleri, kelebekleri çekerdim. İlk instagramımı öyle kullandım. Sonra geçen yıl yaz tatili için Kıbrıs’a geldiğimde çocukluğumdan beri severek gittiğim Hüseyin  Bittacı’ya gittim ve orayı filme almak istediğim söyledim. Hatice abla ile birkaç saatlik konuştuk ve kayıt yaptım. İzin aldıktan sonra da bir gün habersiz giderek tüm çekimi yaptım. Hatice Bittacı filmde hem yapım süreçlerini anlattı ve uyguladı hem de fırının geçmişiyle ilgili bilgi verdi. Ertan Bittacı ve Murat Sünbül de yine ürünlerin yapım süreçlerini uyguladı.

“Biz yeme içme konusunda iyiyiz ama bu geleneği uzun yıllardır sürdüren kişileri çok fark edemiyoruz. Bu kültürün içinde gerçekten efsane isimler vardır”

Video filmi çekerken seni sinema filmi çekmeye yönelten sebep nedir? Bu kültürümüzde de önemli olan karakterler mi ilham verdi sana yoksa bir sinema filmi fikrin var mıydı?
Her ikisi de diyelim. Ben zengin kültürümüzü sinema ile anlatmak istedim. Kıbrıs yemek kültürü çok zengin ve çeşitli. Ben bizim Kıbrısa özgü yemek kültürüne ait tanıtım filmlerinin eksikliğini gözlemledim ve bunla ilgili birşey yapmak istedim. Biz yeme içme konusunda iyiyiz ama bu geleneği uzun yıllardır sürdüren kişileri çok fark edemiyoruz. Bu kültürün içinde gerçekten efsane isimler vardır ve bu kültürü on yıllardır geçmişten günümüze taşıdılar. Bu jenerasyon yavaş yavaş göçüyor.
Ben de sergi işlerinde de çalıştığım için açılış değil de daha çok yapılışıyla ilgileniyorum. Bu yüzden belki de yemekte de yapım aşamasını merak ediyorum. Ben yemeği yapıldığı yerde, doğal, otantik ortamında ve doğal malzemelerle çekmek istedim. Tabi bu filmi de telefonumla çektim, ne tripod, ne ışık, ne dış mikrofon kullandım. Festivalden filmin bütçesini sorduklarında sıfır dedim çünkü tek kişilik (ben telefonla çektim), tek günlük çekimle, tek kişinin montajıyla tamamlanan bir iş oldu.

“Fırının, yoğurma makinesinin, pide yapma makinesinin seslerini vermeyi çok istiyordum ve bunu başardım. Sesler de ana karakter gibiydi.”

Az ama güçlü karakterler görüyoruz filmde...
Filmdeki insanların güçlü karakterleri olduğuna katılıyorum. Onlardan birisi olan Ertan Bittacı maalesef bu yılın Temmuz ayında aramızdan ayrıldı ve filmi ona gösteremedim. Ben onun mirasını kaydedip topluma paylaştığım için iyi ki çekmişim diyorum. Filmde müzik kullanmadım çünkü sesler çok iyi çıktı. Fırının sesi,yoğurma makinesinin,pide yapma makinesinin seslerini vermeyi çok istiyordum ve bunu başardım. Sesler de ana karakter gibiydi.

 Kaç dakika çekim yaptın ve filmin süresi konusunda neler düşündün? Kısa film için uzun olabilecek bir süre 24 dk.
3 saatlik bir görüntümüz vardır. Sabah giderek o günün akşamına kadar çektim. O gün şanstan pide yapımı da vardı ve ben tüm ürünleri çekmiş oldum. 15 dakika düşünüyordum ama editten sonra 30 dk. oldu ve keserek 24 dk.’ya düşürdüm. Daha fazla kesersem benim istediğim etkinin olmayacağını düşünerek bıraktım. Ben insanların biraz da oradaki işin uzunluğunu görmesini istediğim için sahneleri uzun tuttum. Biz raftan gidip güzel ürünleri alıyoruz ama arkasında zahmetli ve büyük bir emek var.

“İlk görüntü, ses ve doğal yapılış konuşmaları olacaktı ama Hatice teyzeyi kaydettikten sonra onu koymazsam eksik olacağını düşündüm”

Filmin içinde bir de Hatice Bittacı’nın anlattığı kendi yaşamıyla dükkanın yaşamının içiçe geçmiş hikayesi mevcut. Bunu da yapım sürecine dahil etme tercihini sormak isterim.
İlk görüntü,ses ve doğal yapılış konuşmaları olacaktı ama Hatice teyzeyi kaydettikten sonra onları koymazsam eksik olacağını düşündüm ve onu da ekledim. Dükkanın ilginç bir hikayesi var. Hüseyin Bittacı’nın babası Lefkede fırıncıydı ve Laptaya taşındıktan sonra Lapta’da kurduğu bir yerde başladı hikaye. Hatice teyze ile Hüseyin amca evlenirler ve bu işi devam ettirirler. Sonra 1963 olaylarında Girneye gelerek oradaki Türk mahallesinde bugünkü dükkanın karşısında bir yere yerleştiler ve  o zamanın idaresinin emriyle Kıbrıs Türk toplumuna ekmek yapmaya başladılar. 1975’te de şu andaki yeri satın alarak bugüne kadar bu geleneği sürdürüyorlar.

“Beni de en çok motive eden noktalardan biri Hatice Bittacı’ydı. Hüseyin Bittacı fırını bir zamanların kültürünü bugünlere getiriyor.”

Hatice teyzenin bu kültüre sahip çıkışı filmin en etkili noktalarından biri bana göre.
Beni de en çok motive eden noktalardan biri oydu çünkü yaşadığım Fransa’da büyük fırınlar yanında çok sayıda küçük,butik aile fırınları da mevcuttur ve insanlar bu kültürün yaşaması için bu küçük fırınlardan alışveriş yapıyor. Böylece o küçük işletme de hem ticari olarak yaşıyor hem de bu kültürü  yaşatıyor. Bunu kıyafetçi,berber,ayakkabıcı,terzi vs.gibi birçok sektörlerde de görüyorum. Kıbrıs da bir zamanlar öyleydi. Hüseyin Bittacı fırını bir zamanların kültürünü bugünlere getiriyor. Mesela Lefkoşadaki İlker abi de Bereket Fırını ile bu kültürü sürdürüyor.

“Filmi kendim için yaptım, festivaller için değil.”

Kuzey Kıbrısta birkaç sinemacı dışında sektörün olmadığı bir meseleden bahsediyoruz. Umarım senin de sinema sektöründe varlığın uzun erimli olur. İlk filminle Kıbrıstaki en büyük kısa film festivaline (ISFFC) seçildin. Bu festivale katılım süreci nasıl oldu?
Ben filmi kendim için yaptım,festivaller için değil. Çok da festivallere gönderme niyetiyle yanıp tutuşmuyorum ama bu festival gibi karşıma çıkan festivallere de gönderebilirim. Ama benim ayrı bir işim var ve tam zamanlı orada çalışıyorum. Mart ayında ISFFC başvuru haberini instagramda görünce bir motivasyon olarak görüntüleri montajlayarak işi film haline getirerek Haziran’a yetiştirdim. Festivalde tanıştığım birçok yönetmen meslek olarak sinema ile uğraşıyor ve gerek dünyadaki gerekse Kıbrıs taki festival takvimlerine göre filmler üretiyorlar. Bizim tarafta hiç böyle bir motivasyon görmedim. Güneyde profesyonel sinemacılarla tanıştım. Fransada sonuçta ben müzelerle çalışıyorum ve alanım kültür.Bu projeleri bizim ülkeye de getirmek istiyorum.

“İnsanları o fırının ortamına götürebilmişim ne mutlu bana”

Gösterim sonrası reaksiyonlar nasıl oldu?
Reaksyonların iyi olduğunu söyleyebilirim. Diğer yönetmenler kamera açıları, sinematografi vs. ilk filme göre çok iyi olduğunu söylediler. İnsanları o fırının ortamına götürebilmişim ne mutlu bana. Filmde fırında kullanılan ve Limasolda bir şirkette yapılmış olan yoğurma makinesi  ile ilgili gösterimden sonra bir genç yanıma geldi ve bu makineyi dedesinin firmasının yaptığını,filmi izlerken duygusal anlar yaşadığını dile getirdi.

“Benim için en değerli şey bu insanları ve yaşattıkları kültürü kayıt altına almaktı ve bunu da yaptığım için kendimi çok mutlu hissediyorum”

Filmini festivaller için yapmadığını söyledin. Peki şimdi özel gösterimler mi düşünüyorsun?
Evet ben insanlar bu filmi izlesin istiyorum ve bu yüzden filmi YouTube’ye yükledim. Bittacı yazıp herkes izleyebilir. Bir iki festivale daha başvuru yaptım,onlardan da cevap bekliyorum. Benim için en değerli şey bu insanları ve yaşattıkları kültürü kayıt altına almaktı ve bunu da yaptığım için kendimi çok mutlu hissediyorum. Tek üzüntüm Ertan Bittacı’nın bu süreçte aramızdan ayrılmasıdır. Keşke sinemada bir hafta bu filmi insanlara gösterme şansımız da olsa.

“Kültürel açıdan önemli olan yerler ve kişilerin hikayesini çekmek istiyorum”

Bundan sonraki projelerin kesin vardır diye tahmin ediyorum. Son olarak bunla bitirelim.
Evet vardır.Kültürel açıdan önemli olan yerler ve kişilerin hikayesini çekmek istiyorum. Limasolda festival için kalırken bir sürpriz karşılaşma oldu ve Limasolda yaşayan 82 yaşında Ayhan Mehmet ile tanıştım. Onunla konuştuk sonra uzun bir röportaj yaptım, hayatından çekimler yaptım. Bir sonraki filmim onun portresi olabilir. Limasolda yaşayan Kıbrıslı Türkler hakkında da bir film yapma düşüncem var. Yeni Bittacı’lar da olabilir.

Kültür & Sanat Haberleri