“TALES OF CYPRUS” yani “Kıbrıs’ın Öyküleri” sosyal medya sayfasının yöneticisi, Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, akademisyen-grafik sanatçısı, araştırmacı yazar Konstantinos Emmanuelle, Yukarı Arodez’den bir öykü paylaştı... Konstantinos Emmanuelle’in bu öyküsünü derleyip özetle okurlarımız için Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle, şöyle yazıyor:
*** Hristos’un babası Yorgos, bu habere çok sevinmişti. Bir yatak ve bir masa yapmak için tahta blagajlar toplamaya başlamıştı, böylece Kasaba’da kiraladığı odasında kullanabilecekti oğlu bunları. Köy çocuklarının her gün köylerine gidip gelmek yerine okullarının bulunduğu kentte bir oda kiralamaları yaygındı o günlerde. Yorgos Horattas, eski bir gazyağı lambası da bulmuştu, bu lambacık oğlunu önümüzdeki altı yıl boyunca idare edecekti. Aynı zamanda Hristos’un annesi de onun giysilerini toparladı, yatak çarşafları da bulup büyük bir köfüne yerleştirdi. “Yarın çamaşırları yıkamaya gideceğiz” dedi oğluna, gözyaşları içindeydi... “Belki de son kez benimle oraya birlikte gideceksin...”
*** Hristos ve annesi, köyün dışındaki derede çamaşırlarını yıkarken, babası da aileye ait bağda iki büyük köfüne üzüm dolduruyordu... “Babamın benim eğitimimi ilerletme isteğimi desteklediğini gösterme şekli işte buydu” diyor Hristos. “Bayan Fotos’la temasa geçmiş ve oğluyla bir oda paylaşmak istediğimi söylemişti, o da cimnasiyoda derslere başlayacaktı...”
*** Kasaba’da bir odanın aylık kirası, haftada bir şilindi – o günlerde paraya sahip olmayanlar için bu korkunç bir miktardı... Bayan Fotos’un durumu iyiydi çünkü kocası ordudaydı ve Britanya Hükümeti’nden her ay maaş alıyordu...
*** Ertesi sabah saat 3’te babası, Hristos’u uyandırdı. “Her iki eşeği de alacağız” dedi Hristos’a... “Bu eşeklerden biri senin eşyalarını taşıyacak, öteki de iki köfün üzümü taşıyacak, Kasaba’daki çiftçilerin pazarında satmak için. Umalım ki bu üzümleri satıp biraz nakit para alalım ki odanın parasını ödeyebilelim...”
*** Hristos ve babası çiftçi pazarına tam güneş doğarken vardılar... Kamyonlar, arabalar ve eşekler öte beri getiriyor, insanlar da her yöne birden gidip geliyordu... Yeni günün huzuru, satıcıların bağırışlarıyla dağılıyordu... Bu da Hristos’ta şaşkınlık yaratıyordu...
*** Hristos, eşyalarını taşıyan eşekle birlikte uzak bir köşede beklerken, babası da üzümlerini satmaya çalışıyordu. Kısa süre sonra babası elleri boş döndü. Her iki köfündeki üzümleri satmıştı, köfünlerin kendilerini de satmıştı. Hristos’a gündelik masrafları için bir lira verdi, kendisi de üç lira aldı ki hem kirayı ödeyebilsin, hem de karısının istediklerini alabilsin. Ve sonra da oradan ayrılarak önümüzdeki on ay içerisinde Hristos’un kalacağı yeri aramaya gittiler...
*** Odanın büyüklüğü bir gemi konteynerinden daha büyük değildi. Yorgos Fotos odaya bir hafta önceden yerleşmişti. Hristos’a da yatağını kurmak için yer bırakmıştı. Hristos’un babası, odanın bir köşesine bir köfün yiyecek koyarak oğluna annesinin her Cumartesi kendisine bir köfün yiyecek göndereceğini söyledi.
*** Sonra da babasının köye dönme vakti gelmişti. Hristos bu anı sevecenlikle hatırlıyor... “Babam beni kollarına alıp sıkıca sarıldı bana... Yanaklarından gözyaşları akarken, derslerimde başarılı olmamı diledi... Eşeciklerin birinin üstünde binili giderken onu izlerken, boğazımın düğümlendiğini hatırlıyorum. Sanki de sonsuza dek ayrılıyorduk...”
*** Ertesi günü Hristos Horattas ve Yorgos Fotos kaldıkları yerden yarım mil kadar uzaklıktaki yeni okullarına birlikte yürüyüp gittiler. Bir sınıfta kendilerine oturacak yer verildi ve üzerinde bir numara olan birer de rozet verildi. Tüm öğrencilerin yakalarına numaralı bir okul rozeti takmaları zorunluydu. Okul, öğrencileri bu şekilde izleyip nasıl davrandıklarını gözlemleyebiliyordu.
*** Hristos ve diğer yeni öğrencilere, ders yılı için gereken ders kitaplarının listesi verildi. Öğrencilerin, daha büyük öğrencilerle pazarlığa girip onlardan ders kitaplarını satın almaları bekleniyordu. Hristos’un cebinde bir lira vardı ve bu parayla ancak eski ve yıpranmış ya da eksik sayfaları olan kitaplar satın alabiliyordu. Daha sonra başkasının ders kitabını ödünç alıp eksik sayfaları kopyalayacaktı...
*** Söz vermiş olduğu gibi annesi her Cumartesi otobüsle bir sepet yiyecek gönderiyordu. Bu yiyecekler iki somun ekmek, bir kavanoz zeytin, fasula, kuru incir ve bol kuru üzümdü. Yiyeceklerine birşeyler katmak için Hristos, çiftçi pazarının kapanış saatine yakın oraya gidiyor, atılacak meyve ve sebzeleri alıyordu. “Bu atılacak sebzelerden çorba yapıyordum” diye hatırlıyor. “Eğer çok fazla yiyecek ihtiyacım varsa, mahalledeki yerli bahçeleri ziyaret ediyordum geceleri ve ürünlerinin bir kısmını alıp gidiyordum. Komşularımızdan birinin iki keçisi vardı. Kesilme zamanları geldiğinde ona bunu yapabileceğimi söyledim, köy kasabını izleyerek bu işi yapabiliyordum. Hizmetlerim karşılığında komşumuz hayvanlardan birinin ciğerini almama izin vermişti. Böyle hayatta kalıyorduk...”
*** Üçüncü dönemin başlamasına iki hafta kala, Bay Paskalis vefat etmişti. Ne yazık ki yeni müdür, Bay Paskalis’in yaptığı anlaşmayı tanımadı ve Hristos da okul parasını ödeyinceye kadar okuldan ayrılmak zorunda kalmıştı. “Büyük hayal kırıklığına uğramıştım” diye anlatıyor. “Köye dönmek istemiyordum. Annemle babama okuldan ayrılmak zorunda kaldığımı nasıl açıklayacaktım? Kasaba’da bir iş aramaya karar vermiştim...” Ancak herhangi bir ödenekli iş bulamayınca Hristos’un eve dönerek bu üzücü haberi anne ve babasına vermekten başka seçeneği kalmamıştı.
*** Köye döndükten sonra Hristos’un babası Osmanlı Bankası’ndan (Ottoman Bank) adına bir mektup geldiğini ve ivedi olarka bir konuda görüşmek üzere bankayı ziyaret etmesi gerektiğinin mektupta yazdığını söylemişti. “Kalbim çarpmaya başlamıştı, sanki de kalp krizi geçirecektim” diyor Hristos. “Uyuyamıyordum. Umuyordum ki Amerika’daki amcalarım mali yardım için yaptığım çağrıya yanıt vermiştir. Ertesi sabah Kasaba’ya giden otobüse bindim, iki saat boyunca bankanın açılmasını bekledim. Dualarım kabul olmuştu... Amcalarımdan biri 25 dolarlık bir çek göndermişti, bu da benim bir yıllık duhuliyemi karşılıyordu. Bankadaki insanlar benim viyaklamalarımı ve aniden duygusal bir patlama yaşamamı anlayamıyordu...”
*** Hristos ertesi günü okula geri dönebilmişti. Ne yazık ki o seneyi beklenenden daha düşük notlarla bitirmiş ve böylece duhuliyesiz ve burslu bir şekilde devam etme olanağını kaçırmıştı. Bir kez daha eğitimine ara verip köyüne dönmek zorunda kalmıştı. Hristos, yıllık hasat için yaz boyu annesiyle babasına yardım edecekti. Bir süre sonra daha ileri eğitim olanakları hakkında hayal kırıklığı yaşamaya başlamıştı... “O günlerde başka ne yapabileceğimi bilmiyordum” diye anlatıyor. “Tek istediğim şey, orta dereceli eğitimimi tamamlamaktı ancak gerekli param olmadığı için bu düşüm kayıp gitmiş gibi duruyordu...”
*** İşte o dönem Hristos’un babası, Britanya Hükümeti’nin bir yasa geçirdiğini ve Kıbrıs’taki tüm evlerin evin dışında bir tuvalet inşa etmek zorunda olduklarını söylemişti. Babası ona birlikte çalışarak bu tuvaletleri inşa edebileceklerini önermişti. Hristos’un duymak istediği bu değildi ancak bundan kazanacağı parayla eğitimine devam edebilirdi, okul parasını ödeyerek. Evler dışındaki tuvaletler için yaptığı çizim ve planlar yerli yetkililer tarafından kabul edilince Hristos babasıyla birlikte çalışmaya başlayacaktı. Önce ev sahibi evden belli bir uzaklıkta bir çukur kazacaktı. Sonra da Hristos ve babası, ortasında bir delik olan çimento bir blokla bu deliği kapatacaktı. Sonra da taştan bir yapı inşa edeceklerdi deliğin etrafına, ev sahibi de bir dülgere bu tuvalet için kapı yaptıracaktı.
Horattas ailesi...
*** Hristos ve babası gündoğumundan geceye kadar pek çok aile için tuvalet yapımında çalıştılar. Talebe yetişemiyorlardı neredeyse... Emekleri için on lira veriliyordu, bunu nakit olarak almakta ısrar ediyorlardı. Beklendiği gibi Hristos, Cimnasiyo’nun ikinci yılının duhuliyesini karşılayacak kadar para kazanmıştı tuvalet yapımından. Ayrıca okulun yanında bir odanın altı aylık kirasını öceden ödeyebilecek duruma da gelmişti.
*** “Elimde kitapları satın almak ve diğer ihtiyaçlar için on lira kalıyordu. Bir yolunu bulup para kazanmalıydım. Evsahibinin oğluna ödevlerinde yardım ediyordum ve böylece babası da kiramın yarısını geri veriyordu. Benim odamın yanındaki bir odada genç bir hanım yaşıyordu, bir askerin hanmıydı ve bir de kızı vardı. Okuma yazma bilmiyordu, bu yüzden kocasından gelen mektupları ona okumamı istiyordu. Sonra da kocasına mektup yazmamı istiyordu. Küçük kızının ödevlerine yardım etmeyi de gönüllü olarak üstlenmiştim. Bunun karşılığında askeri kantinden aldığı ve açık pazarda bulunmayan yiyeceklerle ödüllendiriliyordum...”
*** Paskadan sonra, Hristos’un okul duhuliyesini ödeyecek parası kalmamış ve bir kez daha okuldan ayrılmak zorunda kalmıştı. Hristos’un evsahibi terziydi ve müşterileri arasında Britanya subayları da vardı. Hristos’a yakındaki Kraliyet Hava Kuvvetleri üssü mutfağında yamak olarak bir iş ayarlamıştı... “Tencereleri ve tavaları yıkıyordum, patates soyuyordum, yerleri mopla siliyordum ve çöpleri atıyordum. Bu işler özel yetenekler gerektirmiyordu ancak haftada beş lira kazanıyordum, yiyecek de beleşti. Hayatımda kazandığım en çok paraydı bu ve bunca çok yiyeceğe de hiç sahip olmamıştım...”
*** Paskadan sonra Hristos, üssün komutanı olan İngiliz subay tarafından çağrılmıştı. “Yakında savaş sona erecek” demişti ona komutan... “Ve bu üs de kapanacak...” “Geriye kalan duhuliyemi ödemeyi ve böylece okula geri dönebilmemi önermişti. İşte o zaman tüm İngiliz ahalisinin kötü olmadığını anlamıştım...” Okula geri dönmüş ve yeni öğretmenleriyle tanışmıştı. Haftada üç kez, ikindileri onlarla kaçırmış olduğu dersleri telafi etmeye gidiyordu. Her ders sonunda bir imtihana tabi tutuluyordu.
*** Hristos, Kraliyet Hava Kuvvetleri üssünde çalışmanın gençliğinin önemli deneyimlerinden biri olduğuna inanıyor, orada 1944 yılının yaz aylarında çalışmıştı... Doyurucu yiyeceklere sahipti orada, ne kadar isterse yiyebiliyordu, burada hayatında ilk kez pastırma, tereyağı ve macunu tatmıştı... “RAF üssünde harika zaman geçirmiştim... Yapmayı sevdiğim birşeyi yapıyordum ve bunun için üstünden para da veriyorlardı bana ve ayrıca İngilizce öğreniyordum. Kantinden sigara, çikolata, piskot, sakız ve açık pazarda satın alamayacağımız şeyler satın alabiliyordum. Bu da beni cimnasiyoda öğretmenlerimiz ve öğrenciler arasında çok popüler birine dönüştürüyordu...”
*** 1944 yazı sona ermişti ve yeni okul dönemine bir hafta kalmıştı... Askerler üsteki çalışmadan ayrılacak olan Hristos için bir parti organize etmişlerdi. Kimileri para vermiş, kimileri giysi ve ayakkabı vermişti, kimisi yazı materyalleri bağışlamıştı... Askeri bir cip Hristos’u tüm bu hediyelerle evine götürmüştü... Yalnızca o yıl için değil, mezun oluncaya kadar okul masraflarını ödeyecek parası vardı artık, hatta genç erkek kardeşini de okula yazdırmak için parası olmuştu...
*** 1948 yılında okulun son döneminde Hristos ailesinden orta dereceli okul mezunu olan ilk şahıs olmuştu. Ancak iş aramaya başladığında görmüştü ki, savaştan sonra geriye dönen Kıbrıslı gönüllü askerler Hükümet işlerine, kendisi gibi savaşta hizmet vermeyen okumuşlardan önce işe alınıyordu... Diplomasıyla Hristos memuriyet için başvurular yapıyor ancak başarılı olamıyordu. Hatta lokantalarda garson olarak işe başvuru yaptığı halde, bu bile olmamıştı...
*** “Çok zordu ve insanın morali bozuluyordu... Tekrar köye dönüp yine tuvalet inşaatı işine girip gülünç hale gelmek istemiyordum” diye anlatıyor Hristos. Bir kez daha kader işe karışacaktı. Hristos bir gazetede küçük bir ilan görmüştü. Leymosun’da yeni kurulan bir şarap kooperatifine lise mezunlarını başvuru yapmaya çağıran bir ilandı bu. 300 diğer adayla birlikte bir imtihana girecekti Hristos bu iş için. Aynı iş için bu kadar çok başvuru yapan arasında hiç şansı olmayacağına inanıyordu Hristos. Artık köye dönme zamanının geldiğine ve Kıbrıs’taki en eğitimli tuvalet yapıcısı olacağına inanıyordu.
*** İmtihandan birkaç gün sonra amcası yüzüne bir gazeteyle hafifçe vurarak onu uyandıracaktı... “Sen inançsız insan, geç de oku bakalım ne yazar burada...” diyordu amcası... Sonra da yeğenine imtihan sonuçlarını göstermişti. Hristos başarmıştı... “O gün havalarda uçuyordum” diye anlatıyor. İki yıl boyunca bu şarap kooperatifinde çalışacak ve sonra da ABD’ye doğru yola çıkacaktı... Artık hayatının ikinci bölümünü yaşamak için hazırdı...
(DEVAM EDECEK – Bu metin, Hristos Horattas tarafından yazılmış orijinal metinden yazarın izniyle düzenlenmiştir...)
(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).