1958’den 1974’e cinayetler bölgesi… (2)

Sevgül Uludağ

Defteri Anayosi (“İkinci Okuma”) internet dergisinde yer alan incelemede, 1958’li yıllarda Kıbrıslırum solculara karşı EOKA’nın maskeli fanatiklerinin işlemiş oldukları en korkunç cinayetlerle, Muratağa-Atlılar-Sandallar’da işlenen cinayetlerin tamamen aynı bölgede gerçekleşmiş olduğuna dikkati çekildi: “Hem 1958’de, hem de 1974’te aynı çete, aynı alandaydı…”

Defteri Anayosi (“İkinci Okuma”) internet dergisinde Rumca olarak yayımlanan bu incelemeyi, bu dergide gönüllü olarak çalışan aktivist arkadaşlarımızdan İngilizce’ye çevirmelerini rica ettik. Onlar da bizi kırmayarak oturup bu incelemeyi Rumca’dan İngilizce’ye çeviri yaparak bize gönderdiler. Biz de bu incelemeyi, okurlarımız için Türkçeleştirdik…

Defteri Anayosi (“İkinci Okuma”) internet dergisinde yer alan incelemenin özetle Türkçeleştirdiğimiz çevirinin son bölümü şöyle:

“Bazı insanların siyasi ve ideolojik suçluluğu anlaşılabilir. Ancak işlenmiş olan suçların kamuoyunda tartışılması, “tüm toplum”la hiç alakalı değildir. Bu yalnızca o suçları işlemiş olanlarla ilgilidir ki bunların sayısı azdır ve belirli ideolojik pozisyonlara sahiptirler. Bu suçlardan kimlerin sorumlu olduğu saklandığı zaman tüm toplum suçlanır ve kolektif olarak eylemlerinin üstü örtülmüş olur. Ancak bu böyle olmadı. Çünkü özellikle Ağustos 1974’te bu suçları işlemiş olan insanlar ancak EOKA-B üyeleri olabilirlerdi ve başka bir ideolojik bağlantıları olamazdı.

İktidara sahip olduklarını iddia edip de etrafta dolaşma, öldürme, işkence etme vs. olanağına sahip olanlardı bunlar. Aynı şeyleri darbeyi izleyen günlerde Kıbrıslırumlar’a da yapmışlardı. Hatta Ağustos sonunda dahi Lefkoşa’nın ortasında sosyalist bir lideri öldürecek veya aynı yılın Eylül ayında Makarios’un dönüşü için kitlesel gösteriler yapanlara ateş açıp onları öldürecek kadar küstahtılar da. Ve büyük kentlerin merkezlerinde işlenmiş bu suçlarla ilgili hiç kimse tutuklanmamıştır. 1974’ün bu suçları aslında Kıbrıslırum toplumu bakımından ikinci bir darbe vazifesi görmüştü çünkü Türk işgalının genişlemesine ve Türk ordusunun Temmuz’daki pozisyonlarının ötesine geçmesine gerekçe oluşturmuştu – elbette bu da sansürlenecekti. Tartışmaları sansürlemeye çalışanların ideolojik ve siyasi ittifaklarını da gösterir bu… Eğer Kıbrıslırum toplumunun “kolektif çıkarları”ndan söz edecek olursak, Muratağa-Atlılar-Sandallar’da cinayetleri işlemiş olanlar, askerlerinin ilerlemesini meşrulaştırmaya “Düşman”a yardım sağlamış olduklarından mahkum edilmelidirler…

İşlemiş oldukları suçların sorumluluğunu almaya korkan bu korkaklar, en azından savaşa giderek savaşmak gibi bir şey de yapmadılar.

Ve bazılarının sakladığı bu katillerin kesinlikle korkak olduğunu söyleyebiliriz, eğer savaşın boyutlarını düşünecek olursak – başkaları savaştayken, bunlar sivilleri öldürmekteydi. Ve Türk askerlerinin masum sivilleri öldürmüş olduğu bölgelere gittikleri zaman dahi savaşacak kadar onurları bulunmadığını görüyoruz. Maraş tek bir silah atılmadan düşmüştü. Aslında işledikleri suçların sorumluluğu başkalarına da yüklenmiştir çünkü Maraş’ın düşüşü, bu sivillerin aptal biçimde öldürülmesinin bir sonucudur ve özür dileyenler bunu hala saklamaya çalışır. Suçlular açıktır ki medyadan yüksek derecede korumaya sahiptir – belki bireyler olarak değil ancak bir mentalitenin tezahürü olarak… Korkulan şey, işlenmiş olan bu suçların belirli bir mentaliteye sahip olanlar tarafından işlenmiş olduğunun, toplumun tümünün bir ürünü olmadığının tanınmasıdır çünkü o zaman suçluluk da belli bir ideolojik duruşa ait olacaktır, herkese ait değil… Ve belki de hala bu suçları örtme sendromlarını harekete geçiren de budur.

Bazılarının gizlemeye çalıştığı suçluluğun ortaya çıkardığı bir diğer şey de Kıbrıslıtürkler’e karşı işlenmiş suçlarla aşırı sağın Kıbrıslırumlar’a nelere mal olduğu arasındaki ilişkidir. Suçların coğrafik bir analiziyle, bunun genel bir şey olmadığı ancak belirli yerlerde belirli eğilimlerin ifadesi olduğu görülebilir. Böylece kolektif bir sorumluluk yoktur Kıbrıslırum toplumunun Kıbrıslıtürkler’e karşı saldırıları ya da Kıbrıslırum sağının sola karşı saldırıları bakımından…

Haritaya bakıldığında bu açıkça görülebilir. Burası Kıbrıs’ın doğusundaki bölgedir ve 1958’de sola karşı işlenmiş suçların çoğunluğu burada işlenmiştir. Burası, üç köyde Kıbrıslıtürkler’in katliamdan geçirildiği aynı bölgedir. Bu haritaya bakıldığında en etkileyici şey, soldan insanların öldürülmüş olduğu köylerle Kıbrıslıtürk sivillerin katliama uğradıkları köylerin ne kadar yakın olduğunun görülmesidir.

Halka içine aldığımız köyler arasında Lefkonuk, İpsoz (Yipsu), Milya, Piyi (bu dört köyden tümünde de 1958’de solculara karşı saldırılar yapılmıştır) ve Kıbrıslıtürk köyleri Muratağa, Sandallar ve Atlılar’dır ki buralarda da Kıbrıslıtürkler’e yönelik katliamlar yapılmıştır.

Bu köylerde aynı eğilime sahip suçlar Kıbrıslırum aşırı sağı tarafından işlenmiştir. Tek bir alan içerisinde olmaları ya aynı çete veya aynı ağdan insanların bu bölgede hareket ettiklerini gösterir.

1958’de bu durumu güçlendirmiş olanlar, o günlerde maskeli adamların işlediği suçlarla ilgili konuşmaktan korkanlar sonuçta 1974’te bunun bedelini yerlerinden edinilerek ödediler çünkü açıktır ki aynı çete silahsız insanlara karşı bir başka saldırı düzenlemeye karar vermiş ve Türk ordusu görünür görünmez de bunu doruğa çıkarmış, işledikleri suçları ileriye geçme gerekçesi olarak kullanmışlardır.

İşlenen cinayetlerin koşulları bile çok karakteristiktir:

Lefkonuk – Savvas Menikos 23 Mayıs 1958’de Lefkonuk’ta kilise avulusunda taşlanarak öldürülmüştür. Maskeli adamlar o kadar korkaktılar ki onu ağaca bağlayarak öldürmüşlerdir. Geleneksel “erkek” ahlağına göre Menikos’la eşit koşullarda karşılaşmaktan bile kaçınmışlardır.

Yipsu (İpsoz) – Menikos’un öldürülmüş olduğu aynı gece, yakındaki köyde bulunan Dimitris Gesemis Matsukos da öldürülmüştür çünkü bir görgü tanığına göre solcuları kendi arabasıyla toplantılara taşıyordu. Anlaşıldığı kadarıyla Menikos’u Lefkonuk’ta öldüren katiller, aynı gece Yipsu’ya (İpsoz) gitmişlerdi.

Milya – Lefkonuk ve Yipsu’daki cinayetlerden üç ay sonra Ağustos 1958’de Milya’da bir dizi saldırı olmuştur. 26 Ağustos’taki protestolar sırasında maskeli adamlar iki kadını öldürmüşlerdir – bunlar 13 yaşındaki Despula Katsudis ve üç çocuk annesi Maria Haridu idi…

Şunu da not etmek gerekir ki 6 Mayıs 1958’de köyü Milya’dan kendi  köyü olan Piyi’ye dönmekte olan K. Patatas da öldürülmüştü – açıktır ki sözkonusu çete eylemlere çoktan geçmişti. Kimse bu suçlar için özür dilememiştir. Solcular sokaklara çıkarak maskeli rejime karşı direnmiştir. Bu konuda hemfikir olmayanlar sessiz kalmıştır. Bir süre sonra 1960 seçimlerinde Lefkoşa’da sağcı bir gazeteci olan Farmakidis, gene sağın adayı olan Makarios’a karşı yazı yazınca kaçırılmıştır. Serbest bırakıldığı zaman da bu kaçırma olayını haklı çıkarmış ve terörizmle uzlaşmıştı… Suçlular aynı kafa yapısına sahiptiler…

Ancak aynı suçlar 1974’te Mağusa bölgesinde de işlenmeye devam edecektir. 1974’te bu kez suçların kurbanları Kıbrıslıtürkler olacaktır – 1958’de bu suçların kurbanları Kıbrıslırumlar’dı.

Bazıları bir adamın ağaca bağlanarak taşlanmasına tolerans gösterince, suça giden yolu açmışlardır. Ağustos 1958’de Milya’da iki kadının öldürülmesi de bu şiddetin ifadesidir. Silahsız, masum insanların korkunç biçimlerde öldürülmesi böylece bazılarının görüşüne göre “meşru” kılınmıştır.

Böylece darbenin sonucunda işgal gerçekleşmiş ve bu mentaliteye sahip olan bazıları sivillere tecavüze ve onları öldürmeye girişmişlerdir. Bunlar böylesi “savaşçılar” idi. Ve tıpkı darbede olduğu gibi, Türkiye’ye ikinci işgal için gerekçe sunmuşlardır.”

Yazının linkleri:

https://2ha-cy.blogspot.com.tr/2017/05/a-geographical-map-of-crimes-how-close.html?m=1

https://2ha-cy.blogspot.com.tr/2017/01/1958-1974-1958-1974.html?m=1

(DEFTERİ ANAYOSİ’nin analizini İngilizce’den özetle Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ – 10-11.8.2017)


OKURLARIMA NOT:

Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağımdan, sayfamıza bir hafta ara veriyoruz… Yeni yazılarda buluşmak dileğiyle…