Yalçın YUSUFOĞLU
50 yıl önce bu günlerde Cumhuriyet tarihinin utanç verici sayfalarından birisi daha yaşandı: 16 Mart 1964 tarihli kararnameyle Yunanistan yurttaşı İstanbullu Rumların gönderilmesi buyruldu.
Hükümetin başında hem “gayrimüslim” veya “ekalliyet” denilen insanlarımıza, hem de Kürtlere karşı düşmanca kararlarıyla şöhret yapmış İsmet İnönü bulunuyordu.
İnönü 1930’da Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanmış İkamet, Ticaret ve Seyrisefain (Deniz Ulaşımı) Mukavelenâmesi’ni tek taraflı feshederek, Türkiye’de yaşama hakkına sahip Yunanistan vatandaşlarını sürgün etti. İptal edilen antlaşmaya göre, iki ülke vatandaşları birbirlerinin ülkelerinde yerleşip çalışabiliyorlar, gemiler karşılıklı limanlarda serbestçe faaliyet yapabiliyorlardı.
Bu tehcir tekil bir vaka değildi yüzyıllık bir etnik arındırma zincirinin son halkasıydı.
Rumlar üzerinde Daha önce Ermenilere karşı II. Abdülhamit zamanından beri var olan zincirin Rumlara dönük ilk halkası Balkan Harbi vesilesiyle 1913-1914’de Ege’de 200 bin kadar Rum’un öldürülmesi ya da kaçırtılması ile yer almış, 1922-1924 arasında “Nüfus Mübadelesi” ile devam etmişti ve 1 milyon kadar Rum gönderilmişti.
1930’ların ilk yıllarında “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasıyla sokaklardaki Rumlar korkutulmuş ve sindirilmişti. Çünkü o yıllarda Rumca İstanbul’da çok olağan kabul edilen bir dildi. (Ama kampanya açılınca, anneler çocuklarına çarşıda-pazarda “mama” kelimesini yasaklayacaklardı.)
1943 Varlık Vergisi ırkçılığı diğer azınlıklar gibi Rumlar üzerinde de zorbalıktı. 6-7 Eylül 1955 Pogromu ise özellikle İstanbul ve İzmir’deki Rumları hedef almıştı. DP’li Adnan Menderes hükümeti işbaşındaydı, fakat-daha sonra- CHP’den milletvekili olacak, Genel Sekreter Yardımcılığına kadar yükselecek Orhan Birgit de baş provokatördü.
Zaten tek parti zamanında, 1946’da, CHP 9. Bürosu tarafından hazırlanan Azınlıklar Raporunda “İstanbul’da bilhassa Rumlara karşı ciddi terbirler almalıyız. Bu hususta söylenecek tek bir cümle var İstanbul’un Fethinin 500. Yıldönümünde İstanbul’da tek bir Rum kalmamalıdır” deniliyor ve “Anadolu’nun mütebaki (geri kalan) kısmı da gayrimüslimlerden arındırmalıdır” diye vurgulanıyordu.
6-7 Eylül saldırısıyla CHP’nin yapmak istediği temizliğin şerefi halefi Demokrat Parti talip olacak, 1964’te İsmet İnönü arındırma misyonunu tamamlayacaktı.
6-7 Eylül’de asıl tertibi Erkânı Harbiye-i Umumiye Reiyaseti emrindeki Özel Harp Dairesi kurmuştu. Bu gerçeği seneler sonra 1993’de Sabri Yirmibeşoğlu adlı bir emekli general “6-7 Eylül muhteşem bir Özel Harp Dairesi operasyonuydu” diyerek övünçle açıklayacaktı.
1964 deportasyonu işte bu zincirin son halkası oldu. Sürgüne 1963 Noel'inde Kıbrıs’da yaşananlar bahane edilmişti. Kıbrıs’daki faşist EOKA-B çetelerinin cinayetleriyle İstanbul’daki Rumların bir ilişkisi olamazdı. Esasen İsmet İnönü 1962’de 'Azınlıklar Tali Komisyonu' kurmuştu. Sürgün emrini bu komisyon verdi.
Hükümet kararnamesi çıkınca gazetelerde sürgün listeleri yayınlanır oldu, o insanlar karakola çağrılıyorlar ve içinde ne yazıldığını doğru dürüst –veya hiç- okumadıkları bir kâğıt onlara imzalatılıyor ve 48 saat içinde Türkiye’yi terke zorlanıyorlardı. İlk listelerde iş adamları, Rum cemaatinin aydınları ve diğer tanınmış şahsiyetleri bulunuyordu.
"20 DOLAR, 20 KG"
Siyasi Şubedeki Rum Masası kararname aleyhine konuşan Rumları çağırıp sorguya çekiyor ve korkutuyorlardı.
Sınır dışı edilen her kişi yanına ancak 20 Dolar para ve 20kg. ağırlığında şahsi eşya alabiliyordu. Böylece 18 ay içinde 12.565 kişi gönderildi. Gitmeyi geciktirmek ancak memurlara rüşvet vermekle mümkün oluyordu.
O insanların gayrimenkulleri yıllarca boş kaldı veya işgal edildi. Resmen tapular o kişiler ismineydi, ama tamamına yakını mallarına sahip çıkamadılar.
Gönderilenler orada çok sıkıntı çektiler, o yıllarda Yunanistan’ın ekonomik durumu kötüydü, yoksulluk vardı. Ayrıca Yunanlılar tarafından “Türk tohumu” diye aşağılandılar.
Kanunla gönderilenler o kadardı, estirilen korku, terör ve sindirme politikasıyla çok insan gitti. O olaydan sonra Rum sayısı 3 bin’e düştü, bugün ancak 800 kişi civarında.
Böylece Türkçü Türklük bu toprakların kadim halkını vatanlarından yok etmiş oldu.
Kendileriyle ne kadar iftihar etseler azdır.
Tenkil, tedip, tehcir bu devletin etnik arındırma politikalarının kendisi olmuştur.
(SESONLINE.NET - Yalçın Yusufoğlu, 16 Mart 2014)