Savaştık!
Ve savaşın ardından 200 bin civarında Rum Güney’e kovuldu…
40 bin civarında Türk de Kuzey’e getirildi…
Evet, Rumları kovduk, Türkleri getirdik!
Rauf Raif Denktaş’ın o günlerdeki konuşmalarını dinliyorum; “Federal Kıbrıs” mesajları veriyor ve “Kıbrıs’ın asla bölünmeyeceğinden söz ediyor”…
Neden?
Çünkü “uluslararası hukuk” denen “sevmediğimiz o şey” var; kimse kaçamaz!
-*-*-
İçte her türlü kahramanlık türküsünü çevirdik!
Yasadışı nüfus aktarımı ve haksız mülk edinme dahil olmak üzere; her türlü “Ali Cengiz” oyununu oynadık!
Ama bu arada, temel bazı siyasi argümanlarımız oldu…
Neydi bunlar?
Mesela önceleri dedik ki, “asla birlikte yaşayamayız”…
Ve yine dedik ki, “Rumlar bizi kesecek”…
Başka ne dedik?
“Kanla aldık, masada vermeyiz.”
-*-*-
Haaa Rum tarafını veya Rum Yönetimi’ni akladığım sonucuna kimse varmasın…
Asla!
Çünkü en başta “Enosis” olmak üzere, 15 Temmuz 1974’teki faşist darbe veya darbe girişimi, başka konuları konuşmayı gerektirmeyecek büyüklükte bir hataydı, suçtu ve üzgünüm ama başlarına gelen de müstahaklarıydı!
-*-*-
Ancak, 1974 sonrasındaki hiçbir argümanımız, ne Rumların darbe girişimini, ne de dominant Rum faşizminin 1963 – 1974 arasında yaptıklarını Dünya’ya anlatmamızı, anlatabilmemizi sağladı.
Mutlak başarısız olduk!
-*-*-
Kısacası, 1974 sonrası gerek Kıbrıs sorunu, gerekse Kuzey Kıbrıs iç sıkıntıları açısından tam anlamıyla başarısız siyasetler sürdük.
-*-*-
Bazılarını saymamı ister misiniz?
Sayarım…
Ama “BM ve AB bizi tanımıyor” diye ağlamayı “siyaset” kabul ettik!
Hepsinden en önemlisi, “ambargo ve izolasyonlar altında eziliyoruz” iddiasıydı…
-*-*-
AB veya BM sizi devlet olarak tanımıyorsa, tanıtsaydınız!
İzolasyon ve ambargo altında eziliyorsaydınız, ezilmeseydiniz kardeşim!
-*-*-
Birileri evet doğrudur “bize ambargo koymuş” olabilir de biz hep masum muyduk?
Hep ambargo koyan mıdır suçlu olan?
“Konulan” miyav miyav kedicik midir yani?
-*-*-
Haklıysanız, haklı olduğunuzu anlatmalıydınız!
Anlatamadınız!
-*-*-
Peki anlatamamış olmanın sorumlusu kim?
Tabii ki en başta Türkiye’yi yönetenler…
Ve “yönetme amacında olanlar”…
Militarist rejimler, Özal’lar, Demirel’ler, Ecevit’ler, dinciler, milliyetçiler…
Ve CHP ve İyi Parti…
-*-*-
Bu isimlerini saydıklarımın Kıbrıs’la alakalı gerçekçi ve çözüm arzulayan siyasetleri hiç olmadı.
Sadece, bazı kazanımlar elde etmek maksadıyla, Kıbrıs sorununu koz olarak kullanmayı bildiler.
Kıbrıslı Türk yöneticilerin en ciddi hatası ise tüm bu siyasetlere cılız birkaç itiraz dışında ses çıkaramamak oldu.
-*-*-
Türkiye, Dünya ile ilişkilerini doğru bir siyasetle düzeltememişse, bunun sorumluluğunu da hep “dış güçler”de arayıp, durumu idare etmeye çalışmışsa, buna “bravo” denemez…
Denmemeliydi.
Hiç itiraz etmedik.
-*-*-
Türkiye, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini kendi halkına vermeyi başaramamışsa ve bundan dolayı Dünya ile ilişkilerinde sıkıntı yaşıyorsa, buna “başarılı siyaset, aferin” denmemeli. Denemez…
-*-*-
Osman Kavala ile ilgili tüm Dünya’da insan hakları örgütleri ayaktadır…
Selahattin Demirtaş’ın, Aysel Tuğluk’un tutukluluk halleri, hukuk açısından, özgürlük açısından, insan sağlığı ve hak ve özgürlükleri açısından çok önemlidir.
Kimse sesini çıkarmıyor, çıkaramıyor…
İzliyoruz sadece…
-*-*-
Sezen Aksu gibi bir büyük sanatçının, Cem Yılmaz gibi bir dahi sanatçının, “amaniiiin soyundu” diye neredeyse taşlanacak Gülşen’in yanında kim durabildi?
-*-*-
Neyse!
Geri dönelim…
Kıbrıs sorunu çözülmelidir…
Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğü, Türkiye’nin işine gelebilir, Kıbrıslı Rumların da işine gelebilir.
Ama bizim işimize gelmediği apaçık ortadadır.
-*-*-
Yeni siyaset mi?
Bence bu ülkede artık yeni siyaset, Kıbrıs sorununun çözümünü ve toplumun muassır medeniyet seviyesini aşması için çalışmak yönünde örgütlenmesini içermek zorundadır.
-*-*-
Bazı örnekler sıralamadan geçmek istemiyorum…
Gündemdeki en popüler konu: Elektrik…
Rum tarafı, elektrik sıkıntısı yaşamıyor, biz yaşıyoruz…
Su: Güney Kıbrıs’ta dev barajlar inşa edildi, biz suyu tükettik, Türkiye’ye bağlandık… Ya borular koparsa!
Yollar: Güney Kıbrıs, inanılmaz otobanlar inşa etti. Güvenli, güvenlikli… Biz, 7 kilometrelik Doğancı – Lefke yolunu 10 adet 20 Temmuz 10 adet 15 Kasım geçti, bitiremedik. Değirmenlik – Çatalköy arası yol yarım kaldı. Girne – Lapta yolu belirsiz, tehlikeli. Tüm yollar karanlık.
Hastane: Güzelyurt’ta ve Girne’de yıllardır bitirilemeyen hatta ihalesine bile çıkılamayan iki hastane duruyor ama hala yalan söyleyip, yeni hastane sözü veriyoruz.
Havaalanı: Larnaka ve Baf, Kıbrıslı Türk kaynıyor. Ercan, “nasip kısmet!”.
Limanlar: Gazimağusa ve Girne mi? Balıkçı teknelerinin sığınabileceği yığma kayalıklar diyebiliriz… İki özel yat limanı dışında taş üstüne taş koyduk sayılmaz. Limasol’daki dev limanı ve marinayı anlatmak istemiyorum.
-*-*-
Spor mu?
Bu satırları yazarken, Engomi’deki Ersin Tatar Özgürlük Spor Salonu’nda; çok pardon, Tassos Papadopluos Eleftheria Spor Salonu’nda, Kıbrıs Cumhuriyeti – Türkiye Cumhuriyeti ulusal hentbol karşılaşması vardı!
Bizimkiler ne mi yapıyordu?
PYD, Güney’de siyasi temsilcilik açmış, “sizi vururuz” diye Rumlara tehdit savuruyorlardı!
Ne diyeyim, gaz mı desem, osssuruktan hikaye mi desem bilemiyorum doğrusu!
-*-*-
Yok yok bir şey demek lazım!
Mesela, “hade be vurun da görelim!”…
Vurun!
Sizi tutan mı var?
Vurun da görelim!
Sahte kahramanlar sizi!
Batırdınız, mahvettiniz, bir de utanmadan garagözlük edersiniz!
"Bat Out Of Hell" ile tüm zamanların en çok satan albümlerinden birisine imza atan müzisyen Meat Loaf, 74 yaşında hayatını kaybetti. Ölüm haberi, Meat Loaf'ın Facebook sayfasında ailesi tarafından duyuruldu. Ailesi tarafından paylaşılan mesajda, "Meat Loaf'ın vefat haberini duyurmaktan dolayı çok üzgünüz. Kıymetli Meat Loaf, bu gece eşi Deborah'ın yanında aramızdan ayrıldı" denildi. Dünya çapında 100 milyon albüm satan Meat Loaf'un "Bat Out of Hell" albümü tüm zamanların en çok satan 10 albümü arasına yer aldı. İngiliz basını, gerçek adı Michael Lee Aday olan Meat Loaf’un Covid 19’dan öldüğünü ve koronavirüse yakalanmadan önce, “… Öleceksem ölürüm ama beni kimse kontrolü altına alamaz” dediğini yazdı.