Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade hayatına dair sorularımızı yanıtlarken, Kıbrıs’tan hatıralarını aktardı, “Babamın görevi icabı, Baf’tan Mağusa’ya, Leymosun’a bütün adayı dolaştık” dedi.
Babası Ömer Faik Müftüzade, 1953’te Mağusa’da Komiser Muavini iken, Mağusa’da 1953’te dünyaya gelen Hakkı Müftüzade’nin babası gerek İngiliz koloni döneminde, gerekse sonrasında hep üst düzey bir yönetici olarak görev yapmıştı… Hakkı Müftüzade’nin annesi ise Piskobulu Hasan Kahya’nın kızı Mübeccel Hanım’dı…
Hakkı Müftüzade’yle “kayıplar” konusundan çok onun kim olduğu, nasıl bir hayat geçirmiş olduğu, Kıbrıs’tan hatıralarına ilişkin konularda bir röportaj yaptık, “kayıplar” konusunu başka bir röportajda ele almak istedik… Öncelikle onun kim olduğunu tanıyalım istedik… Sorularımızı büyük bir içtenlikle yanıtladığı için kendisine yürekten teşekkür ediyoruz…
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade’yle röportajımızın devamı şöyle:
SORU: 1974’te neredeydiniz?
HAKKI MÜFTÜZADE: 74’te ben talebe olarak Kıbrıs’a geldim… Tam tatile gidiyorduk Türkiye’ye… Arabamızı hazırladık, biletlerimiz hep alındı… Arabamızla Mersin’e geçip oradan tatil için Ankara’ya gidecektik.
SORU: Siz nerede okuyordunuz?
HAKKI MÜFTÜZADE: Londra’da üniversitedeydim…
SORU: Ne okuyordunuz?
HAKKI MÜFTÜZADE: Siyasal bilgiler…
SORU: Ona nereden merak saldıydınız? Babanızın etkisi miydi yoksa? Tesadüf müydü yoksa bilinçli bir seçim miydi?
HAKKI MÜFTÜZADE: Bilinçli bir seçimdi, duyarlıydım toplumun sorunlarına ve idealim siyaset bilimi okumaktı. Ve dışişleri tabii… Hep aklımda dışişleri vardı. Nitekim senelerce sonra geldim, Dışişleri Bakanlığı’na girdim, diplomat olarak çalıştım, daha sonra Londra Temsilciliği yaptım… İki Cumhurbaşkanı’na da danışmanlık yaptım…
SORU: Sonuçta idealinizi gerçekleştirdiniz… 74’te tatile gidecektiniz…
HAKKI MÜFTÜZADE: Tatile gidecektik, darbe oldu…Tabii gidemedik, kaldık… 20 Temmuz gerçekleşti, Barış Harekatı… Ondan sonra üslere çekilmek mecburiyetinde kaldık çünkü Limasol güvenli değildi. Zaten çoğu insanı esir aldılar, Kıbrıslıtürk erkekleri futbol sahasına… Böyle gergin bir durum vardı. Onun için üslerde kaldık.
SORU: Paramal’da yani?
HAKKI MÜFTÜZADE: İlk Paramal’da kaldık, ondan sonra Ağrotur’da… Ağrotur’da bir ev tahsis ettiler üç-dört ay sonra ve orada kaldık… Ta ki Kıbrıslıtürkler’in hepsi ayrılsın Happy Valley’den, orada kaldık.
SORU: Sonra tekrar geri döndünüz Londra’ya, eğitiminize devam etmeye değil?
HAKKI MÜFTÜZADE: Tabii… Evet… Tabii çok sancılı oldu çünkü o şeyleri yaşamak, bayağı insanı etkiler tabii… Çünkü takdir edersiniz, herşeyimizi bıraktık Limasol’da ve bir jeans pantolon, bir tişörtle evimizi terkettik… Tabii yeniden bir hayat, tabii kolay olmadı herkes için.
SORU: Leymosun’daki ev sizin evinizdi yoksa kiraydı?
HAKKI MÜFTÜZADE: Bizim evimizdi… İlk kiracıydık, yani 63-64 sonrası yine evimize döndük… 70’li yıllarda da kendi evimizi yaptık. Yani 71-72’ydi, evimize girdik. Ve evimizde iki-üç sene kalabildik…
SORU: Peki barikatlar açıldıktan sonra gidip görebildiniz mi evinizi?
HAKKI MÜFTÜZADE: Annem rahmetli gidip görmek istedi, gittik… Evi dörde böldüler, dört aile kalır. Bunların ikisi veya üçü Maraş göçmeni… Rum kiracılardan bir tanesi babamı sordu… Dedik ki “Kaybettik, vefat etti…”
Rum, ağlamaya başladı… Mağusa’da babam kendisine yardım etmiş… Üzüldü, ağladı… Bununla karşılaştık…
SORU: Tanırdı yani babanızı…
HAKKI MÜFTÜZADE: Evet, evet… Ailesine babam yardım etmiş Mağusa Komiserliği döneminde. Esasında birkaç böyle olay yaşadık. Bu bir tanesi. Bir diğer yaşadığımız olay, arabamızla Yunanistan’a gittik ve Yunanistan’dan İngiltere’ye gittik… Yunanistan’a gittiğimizde Kavala’ya gittik… Kavala’ya girdiğimizde arabanın lastiği patladı! Tam da patladığı yerden biraz ileride bir garaj. Garaj sahibi babamı gördüğünde kucakladı ve havaya kaldırdı!
“Siz beni tanımadınız ama” dedi, “siz benim kardeşimi İngiliz döneminde asılmaktan kurtardınız!”
Babam aileyi tanıdığı için çocuk bir yerde dururken silahlı kuvvetler, paramiliter birileri bomba atmış… Onlar kaçmış, bu çocuk orada durur… Onu derdest ettiler, yakaladılar ilgisi olmadığı halde… Ama babam aileyi tanıdığı için bu çocuğu kurtarabildi ve kardeşi işte senelerce sonra bunu takdir etti. Arabamızın lastiğini değiştirdi, bizi yemeğe çıkardı… Böyle bir olay…
Bir olay daha yaşadık, bunu da anlatayım… O da Londra’da… Ben Temsilci olarak atandığımda, Harringay’de babamla ve şöförümüz Mustafa’yla yürüyoruz. Karşıdan bir Rum papaz gelip babamın elini öptü!
Mustafa baktı, hayretler içinde kaldı! Bir Rum papaz, bir Kıbrıslıtürk’ün elini öper!
Onlar konuştular, konuşma bitti, arabaya doğru yürürken Mustafa dedi ki (yarı İngilizce, yarı Türkçe konuşurdu Mustafa), “Hakkı Bey” dedi, “Nasıl olur da bir Rum papaz, bir Kıbrıslıtürk’ün elini öper?”
“İşte saygı Mustafa” dedim, “bak saygın bir kişilik…”
Yine bu Rum papaz keşişken Apostolos Andreas’ta, babam bir sorununu halletmiş ve onu takdir etti… Geldi işte, o şekilde saygısını gösterdi…
SORU: Ne zaman kaybettiniz babanızı?
HAKKI MÜFTÜZADE: Babamı 2002 yılında 9 Temmuz’da kaybettik, 87 yaşındaydı… Bir-birbuçuk sene kadar rahatsızdı. Maalesef…
SORU: Anneciğinizi?
HAKKI MÜFTÜZADE: Annemi 2010’da kaybettik… Bir rahatsızlıkla, üç ay içinde kaybettik onu… Annemin ilikle ilgili, kan kanserinin bir alt şekli olan bir rahatsızlığı ortaya çıkmıştı, orada maalesef bir şey yapılamadı, yaş icabı da…
SORU: Kaç kardeşsiniz?
HAKKI MÜFTÜZADE: Ben tek çocuğum… Benden önce bir ay yaşayıp vefat eden bir kardeşim oldu ve birkaç da düşük oldu… Albümini vardı annemin…
SORU: Albümin dediğiniz kansızlık…
HAKKI MÜFTÜZADE: Bir tür kansızlık, evet… Bir kardeşim bir ay yaşayıp vefat etmiş. Onun da ismi Hakkı’ydı…
SORU: Yaşı benzemesin deylim… Eşiniz Behiye Hanım’la nasıl tanıştıydınız? Onlar Lefkoşalı… Meşhur Beliğ Paşalar ailesi…
HAKKI MÜFTÜZADE: Onlar Lefkoşalı evet, babası da babamın talebesi… Şimdi Işın ablanın düğününe geldik…
SORU: Işın Ramadan Cemil…
HAKKI MÜFTÜZADE: Evet… Işın abla, teyzemin kızı… Işın ablanın düğününe geldik ve düğünde biz de tebrik kabul ederiz. Işın abladan sonra biz da durduk. Benim eşim de, benim önümden geçti… Gördüm… Tabii anne-babasını da gördüm ama ben onları hiç tanımazdım… Yani biliyorsunuz 63-64, 74… O senelerde sosyal hayat kesintiye uğradıydı biraz…
SORU: Kapalı bir hayatı vardı Kıbrıslıtürkler’in…
HAKKI MÜFTÜZADE: Kapalı yaşadık… Ama tabii annem-babam tanırdı. Ertesi gün ben dedim ki, “Ben bir kız gördüm ve beğendim… Tanışabilir miyiz? Kimdi?” diye sorduk… İşte Işın abla, annem-babam, teyzem onlar hemen buldular çünkü rahmetli Rana hanım, Rana Mısırlızade da beraberdi onlarla… Ben “Rana hanım” dediğimde, onlar hemen anladı ki Rana hanımla beraber kayınpederim, kayınvalidem ve Behiye beraberdiler. Hemen çıkardık kim olduklarını. Rana hanımı tanıyorduk.
SORU: Rana hanım neyleri olurdu?
HAKKI MÜFTÜZADE: Rana hanımın eşi Osman Mısırlızade. Kayınvalidem Mısırlızade ailesindendi, dayısının hanımıydı. Telefon ettik ertesi gün, ziyaretlerine gittik… Ailece beraber yemeğe çıktık, kayınpederimin babamla çok iyi hukukları vardı. Kayınpederimin adı Beliğ Bey… Beliğ Arif Atabey. Kayınvalidemin adı da Yegane… Yegane, Farsça bir kelime, İngilizce “unique” demek.
İşte yemeğe çıktık, tanıştık, konuştuk…
SORU: Behiye Hanım’ın bir de kızkardeşi vardı, değil mi?
HAKKI MÜFTÜZADE: Yok, o da tek…
SORU: Çünkü kütüphaneye gelirdi Behiye Hanım, ben hatırlarım yani, annem kütüphaneciydi Milli Kütüphane’de… Zaten kütüphane binası da Beliğ Paşa ailesinindir.
HAKKI MÜFTÜZADE: Evet, Sarayönü’ndeki konak Beliğ Paşa’nın kızı Behiye hanım için yaptırmış olduğu konaktır.
SORU: Evet, Sarayönü’nde… Çok şahane bir binaydı. Annemnan gidip açardık, annem sorumlu kütüphaneciydi o binada. Anahtar annemdeydi! Gider açardık, çok güzel bir konaktı o. Hatta arkada, zamanında yapıldığı dönem seyisler için, hizmetkarlar için de yerler vardı... 63'te Baf’tan gelen göçmenleri yerleştirdilerdi o avluya… Şimdi vefat etti, rahmetlik Taner Akcan’ın ailesi bu göçmenler arasındaydı… Ben çok iyi hatırlarım, tezgah da getirdiydi göçmenler Baf’tan ve tezgah dokurlardı orada…
HAKKI MÜFTÜZADE: Belki da Lefkoşa’nın eski evleri arasında en güzel evlerden birisiydi o… Çok güzel bir evdi, kayınpederim Beliğ Arif Bey o evde doğdu.
SORU: Bodrumu vardı… Hep kapılar aynalı, süslü, çok güzeldi… Ve balkonda ben hep Sarayönü’nü izlerdim çocukken…
HAKKI MÜFTÜZADE: Güzel hatıralar…
SORU: Behiye Hanım da tek çocuktu, siz da tek çocuktunuz…
HAKKI MÜFTÜZADE: Evet, bizim da Tarık isminde tek oğlumuz var çünkü çok zor bir doğum olduğu için ikinci bir çocuk için göze alamadık… Onun için ailede üç yıldız var! Üç tek çocuk! Tabii bir de kızımız yani gelinimiz Nilay Hanım var…
SORU: Böylece buldunuz birbirinizi ve evlendiniz…
HAKKI MÜFTÜZADE: Nişanlandık, bir sene sonra da 1978’de evlendik. Tesadüf oldu o düğün… Hiç aklımda olmayan birşeydi esasında…
SORU: Bir süre Londra’da yaşadınız herhalde?
HAKKI MÜFTÜZADE: Evet… Şimdi evlenip Londra’ya gittiğimizde ben bir dönem ENKA’da, ENKA şirketi var, ENKA şirketinin Londra Bürosu’nda çalıştım. 1985 yılına kadar çalıştım ve 1985 yılında kesin dönüş yapmak istedik. Tarık altı yaşındaydı yani ilkokula burada başlamasını istedik.
Biliyorsunuz İngiltere’de toplumumuzun haftasonu veya sadece hafta ortası birkaç saatlik eğitim aldığı okullar var. Diğer azınlıklar gibi bizim İngiltere’de tam tedrisatlı bir okulumuz yok. Bütün azınlıkların var, bir tek bizim yok. Bu büyük bir açıktır, inşallah bu giderilir.
SORU: Çünkü anadilini öğrenemez çocuk…
HAKKI MÜFTÜZADE: Öğrenemez, yarı Türkçe, yarı İngilizce… Tabii bunu başaranlar da olabilir ama genelde baktığımızda maalesef bu dördüncü jenerasyonu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız çünkü o bağlar yavaş yavaş kopar.
(Devam edecek)