1974’ten iki fotoğraf…

Sevgül Uludağ

 

 

1974’te çekilmiş bu iki fotoğraf, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum esirleri gösteriyor… Bu iki fotoğrafı paylaşan araştırmacı yazar Ulus Irkad, sosyal medyada bu fotoğraflarla ilgili şöyle diyor:

“Üstte Limasollu tüm Kıbrıslıtürk erkekler – 1974 – 20 Temmuz… Altta Kuzey Kıbrıs’ta esir alınan Kıbrıslırumlar, Temmuz 1974…”

Sanıyoruz Kıbrıslırum esirlerin iç çamaşırlarıyla göründüğü fotoğraf, Türkiyeli foto muhabiri Ergun Konuksever tarafından çekilmiş ve arkadaşımız Anna Andreu’nun geçtiğimiz yıllarda yayımlanan, Türk generallerle söyleşilerini içeren kitabında yayımlanmış…

Bu fotoğrafları görenlerin çeşitli yorumlarına yanıt veren Ulus Irkad, şöyle yazıyor:

“Eğer iki fotoğraf arasındaki ayrıntı farkı, üstekilerin giyinmiş olmasıysa onu da belirteyim bu insanlar daha sonra aynı şekilde çırılçıplak soyularak kapalı yerlere alındılar. Sakın şovenizm yapıyorum sanmayın... Gene Baf'ta da Yeroşibu kampına alınanlar bilhassa Mandirgalı arkadaşlar anadan doğma edilerek ve de tekme tokatla dövülerek esas kampa alındılar. Faşizmin zihniyetinde bir fark yok.  Mandirga’da da gerçekten onlara orada çok aşağılayıcı davranıldı. Bu arada Limasol kampında 20 Temmuz akşamı bir mahkum taranarak öldürüldü hatta esir alınanlardan birkaçı da seçilerek bilinmez yerlerde katledildiler. Zihniyetlerde fark yok. Nitekim işte bu ülkeyi böyle böldüler...”

Mustafa Anlar ise Leymosun kampında öldürülen sözkonusu Kıbrıslıtürk’le ilgili şu bilgileri paylaşıyor, Ulus Irkad’a yanıt verirken:

“Bilgi: 'taranarak öldürülmedi'. O arkadaşın psikolojisi bozukmuş. 21 Temmuz akşamı, hava kararınca, hoparlörden duyuru yaptılar, "40ar kişi olarak sıralanın". Toplandık o karanlıkta. Sonra "bütün esirlere iyi geceler. Yatın" dediler. Yattık. Benim ayaklarım bir arkadaşın başında, başkasının ayakları benim yüzümde. Bu sırada o arkadaş ayağa kalkı ve Dağ Başını Duman Almış marşını okuyarak Rum askerlere doğru yürümeye başladı. Rumlar ikaz ettiler, 'durdurun şunu' diye bağırdılar, ama kimse korkudan yattığı yerden kalkamadı. Bir ;Rum asker tek el ateş etti. Ağır yaralı olarak Rum hastanesine götürmüşler, ölüm haberi geldi ertesi gün.”

Ve Mustafa Anlar, anlatmaya devam ediyor:

“Yukarıdaki resim Leymosun'da Millet Bahçesi diye bilinen parkın yanındaki toprak futbol sahasında çekildi. 40 derece güneşin altında kaldık 15 gün. Geceleri toprağın üzerinde yatıyorduk. Gecenin çiğiyle o beyaz toprak yüzümüze yapışıyordu. Günlük yemek menümüz: Sabah: 1/8 ekmek, 3 zeytin, çeyrek domates. Öğlen: 1/8 ekmek, 1 salkım sultani üzüm (Türk bağlarından), akşam: 1/8 ekmek, 1 salkım üzüm…”

Ulus Irkad ise buna şöyle yanıt veriyor:

“Teşekkürler hocam... Kıbrıslırum esirlerin de pek rahat olduğunu sanmıyorum. Sonuçta her iki toplum da çok acılar çekti…”


BASINDAN GÜNCEL…

Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak -11-

 

“Fuat Doğu, TMT’ciler tarafından da biliniyordu…”

Ulus Irkad

“B… on gün sonra gelmiş ve gülümseyerek elimi sıkmıştı. Her halinden her şeyin yolunda gittiği belli oluyordu. Az sonra film makarasını bana uzatarak her şeyin tamam olduğunu söylemişti. Ben filmi hemen E… Bey’e ulaştırmıştım. Film banyo edilir; sonuç mükemmeldir. BM resmi başlıklı, imzalı ve mühürlü evraklar elimizdeydi. Zamanın MİT müsteşarı General Fuat Doğu’nun tebrik mesajını E… Bey bana ulaştırmıştı Generalin içten mesajı, durumdan oldukça memnun olduğunun göstergesiydi. İşler rayına oturmuş, artık B…’dan  yani dolayısıyla da bizden habersiz BM’de kuş uçmaz olmuştu. Düzenli ve de eksiksiz bir şekilde BM’nin tüm askeri ve de siyasi gizli raporlarının fotokopileri elimize geçiyordu…” (Halluma, 2007, 367).

TMT’nin MİT birimi ile bayağı sıkı bağları olan Fuat Doğu hakkında gene Mehmetali Tremeşeli, yabancı diplomatlar ve indirek CIA ile ilişkilerin de kurulduğunu, anılarında bizlere nakletmektedir. Tremeşeli anılarında şunları yazmaktadır:

“General Fuat Doğu, Rum tarafında Makarios’a karşı kurulan yeraltı örgütleri hakkında ayrıntılı bilgi istiyordu. Bu örgütlerin arkasında Yunan Cuntası olduğunu herkes çok iyi biliyordu. Bunun dışında da pek fazla bir şey bilinmiyordu. Konuyla ilgili B…vasıtası ile elimize ulaşan BM istihbaratında kayda değer bir şey yoktu. Tek seçeneğim Avrupalı diplomat dostumu devreye sokmaktı.

Ona “Çakmak” kod ismini vermiştik. Çakmak bir yandan birçok yüksek Rum bürokratı ile içli dışlı olduğu halde diğer yandan da Rum ticaret erbabının da kodamanlarıyla çok iyi ilişkiler içerisindeydi. Kendi ülkesinin istihbarat örgütünün ileri gelen bir mensubu olduğu halde, Amerikan İstihbarat Örgütü CIA ile de çok sıcak ilişkiler içerisinde olduğu tarafımızca bilinmekteydi. Bu çok yönlü diplomatın yukarıda bahsettiğim özel konumu dolayısıyla kimsenin ulaşamayacağı gizli bilgilere ulaşması zor değildi.

Kendisinden bizzat dinlediğim bazı olaylara değinmek istiyorum: Söz konusu diplomat TMT ile de bağlantılıydı. Dostluğumuz da o dönemlere dayanmaktaydı. TMT’ye verdiği başlıca hizmetler şunlardı: TMT’de görev yapan sancaktarlar, Türk Alayı değiştirme birliği ile Kıbrıs’a geliyorlardı. Lefkoşa’daki Rum barikatlarını aşıp  görevli bulundukları diğer kazalara gitmeleri mümkün değildi. İşte bu cesur ve maceracı diplomat, onları arabasının bagajına koyup Rum ablukasını ve Rum barikatlarını geçerek görev yerlerine ulaştırmıştı. Bu opreasyonlarda, Türk subayları arabanın bağajına girmeyi onur kırıcı buldukları için başlangıçta direniyorlardı. Görevleri başına gidebilmenin mümkün olan tek yönteminin de bu olduğunu anlayınca direnmekten vazgeçiyorlardı. Bazıları görev yerine  gözyaşları içinde gidebiliyordu…” (Halluma, 2007, 368-369).

 Yunanistan Gladiosu veya Kontrgerillası

“Örneğin, Yunan Gladio’su solun etkinliği ve “Komünist” darbeye açıklığı nedeniyle Avrupa’nın en güçlü örgütlenmelerinden biri sayılıyordu. “Sheep Skin” (Koyun Postu) adı verilen sabit 1500 kişilik özel birlik istendiğinde sayıca artırılabiliyordu ve Yunanistan’da 800 civarında “vatansever” cephaneliği bulunuyordu. 1967’deki faşist darbe, Yunan Gladiosu’nun 1950’lerde “acil durumlar” için hazırladığı plana uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Bu örgütün darbeler dışında önemli bombalı suikast eylemlerinde de bulunduğu ileri sürülüyor. 1989’da Konstantin Mitçotakis’e düzenlenen suikastde bombanın erken patlaması sonucu Mitçotakis kurtulmuş, ancak suikastçi Michalis Pevlis adlı Hava Kuvvetleri’nden görevli astsubay ölmüştü.

Yunanistan’da yapılan Gladio araştırmaları, Gladio gruplarının donanımının NATO sözleşmesinde yeralan NATO üyeliğine dayalı “gizli antlaşmalar” kapsamında yapıldığını ortaya çıkarmıştır. Yunanistan NATO’ya 1952 yılında üye olmuştu. Yunanistan Genel Kurmay Başkanı General Konstantin Douas ve Amerikan CIA generali Trascott, Başbakan Papagos’un  25 Mart 1955’de imzaladığı belgede, Gladio’nun Yunanistan örgütü tanımlanıyordu. Kendisi de Feld Mareşal olan Alexander Papagos, iç savaşta “Feldmareşal Enformasyon Şubesi” adıyla özel bir askeri gizli servis kurmuştu. Bu örgüt özel operasyonlarda kullanılıyordu. Gladio’nun çelik çekirdeğini işte bu teşkilat oluşturdu. Gladio’nun gövdelendiği diğer yapılara gelince, 1952’den sonra CIA modeline göre kurulan “Merkezi Enformasyon Servisi” (KYP), Enformasyon Şubesi’nin bir alt birimi olup Genel Kurmay bünyesinde “dağ avcı komandoları” biçiminde oluşan “özel operasyon yönetimi” idi. Dağ avcıları yedekleri saflarında ve “Special Forces” birliklerinin muvazzaf subaylarından, Gladio birliklerinin elemanları olarak yararlanılıyordu.

Depo ve kadrolarının yerleştirildiği gizli yerler barış dönemlerinde daha da geniş tutuluyordu. Karargah ve operasyon planlarının her yıl genel revizyonu yapılıyordu ve gizli hücrelere en yeni modernizasyon kazandırılıyordu. “Merkezi Enformasyon Servisi”(KYP), istihdam ve operasyon planlarından sorumluydu”(Parlar,1997,48-49).

TMT’nin Yapısı

“TMT’nin yapısı içinde saadece adadaki özel harpçiler yer almıyordu; hem Genelkurmay Başkanı hem de Özel Harp Dairesi Başkanı’nın da görevi vardı. Genelkurmay’ın kodu “Başkurt”, Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Karabelen’in kod adı “Cankurt”tu.

Örgüt elemanlarına ise genel olarak “Kurt” deniliyordu. Bu kurtlar yaptıkları göreve göre isim alıyorlardı. Eğitimcilere “temizlik kurdu”, silah sevkiyatında çalışanlara “bereket kurdu”, istihbaratçılara da “fal kurdu” deniliyordu teşkilat içinde. Tabancalara “serçe”, mermilere de “serçe gagası” tanımlamaları kullanılıyordu.

En üst yöneticiler hariç hücreler, üç, beş veya yedi kişiden oluşturuldu. Örgüt üyeleri kendi hücreleri dışındaki TMT üyelerini kesinlikle tanımıyordu. Birlikler 100-150 kişilik  bölüklerden, sancaklar da 500-1500 kişilik taburlardan meydana getirildi”(Kılıç,2008,96).

Eski Kolordu Komutanı ve Özel Harp uzmanlarından Kemal Yamak da “Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler” adlı kitabında (2006,260):

“…Kıbrıs’ta TMT’nin seferberlik hazırlıklarıyla ilgili olarak, İsrail örneğini esas alıp bir planlama ve bununla ilgili bazı öndenemeleri yapmış, alınan müspet sonuçtan sonra planımızı tamamlamıştık. Her yıl mevzii veya bölgesel denemelerle geliştirip ayakta tuttuğumuz bu sistemli çalışmalarla, 1974 Kıbrıs Harekatı’nın arifesinde, verilen bazı işaret ve emirlerle, üç saat içinde beş bin kişiyi de kısa sürede bunlara katarak, tüm bölgelerde sefer kuruluşuna geçmiş olacaktık. Tabii ki bütün bunların gerçekleştirilmesinde, Türkiye’de seçerek aldığımız, yetiştirerek Kıbrıs’ta görevlendirdiğimiz, bayraktar, sancaktar ve yardımcıları ile TMT karargahında ve bölgelerde görev yapan subaylarımızın, çok hassas ve fedakarlık isteyen çalışmaları yer alıyor ve karşılıklı güven, bu çalışmaları genelleştiriyordu”.

Özel Harp Dairesi Üyesi, Eski Mağusa Sancaktarı Hüseyin Yakış  TMT’yi Anlatıyor    

“ÖHD’nin bir üyesi olarak Kıbrıs’ta Selahattin Bey kod adı ile Sancaktarlık yapmış olan Yarbay Hüseyin Yakış’ın Prof. Dr. Çetin Yetkin’e anlattıkları ise son derece çarpıcı. Yakış şunları söylüyor:

‘ÖHD, Türk toplumunun ÖHD’si olma vasfını kaybetti. Çünkü kuruluşundan sağcı bir temel üzerinde kuruldu. Mukavemet personeline dersler verilirken bazı sözler söylenmiştir. Mesela, komünizm mihrakları vardır, bunlar dernekler, sendikalar, siyasal partilerdir, hatta bunların içinde Atatürk’ün kurduğu parti de var gibi. Böylece belli ki bir siyasal görüşün ideolojisine sahip çıkmış görünmektedir.

Kıbrıs’ta ÖHD’ye bağlı olarak kurulan ve Rumlara karşı mücadele eden Türk Mukavemet Teşkilatı’nın başında Bayraktar adı verilen bir komutan bulunuyordu, onun altında da Sancaktarlar yer alıyordu.

TMT kurulduğunda sağ ideoloji örgüte hakim oluyordu. Örgütün amblemi başını yukarıya kaldırmış bir bozkurttu. Örgüt çok sayıda solcu Kıbrıs Türkünün öldürülmesinde rol oynuyordu. Anavatan’da da Yavruvatan’da da kontrgerilla ekseninde örgütlenmiş paramiliter sağcı ölüm mangaları aynı ideoloji, örgüt tarzı, taktiklere dayalı olarak faaliyet yürütüyorlardı.

ABD’nin Vietnam’da yürüttüğü kanlı kontrgerilla operasyonlarının planlayıcılarından Savunma Bakanı Mc Namara (daha sonra dünya bankası başkanı oldu bir geleneğe işaret ediyor… Neo-con çetesinin Siyonist kafatasçısı Paul Wolfowitz’de Irak’a savaşın planlaması ve yürütülmesinde önemli roller oynuyor, daha sonra Dünya Bankası’na başkan oluyordu) 1967 yılında Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’nde yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:

“Yapılan yardımlarda güttüğümüz temel amaç, gerekli olduğu yerlerde, polis ve diğer güvenlik kuvvetleriyle birlikte ihtiyaç duyulan iç güvenliği sağlayacak yetenekte yerli askeri ve yarı askeri güçlerin yetiştirilmesine yardımcı olmaktadır”.

ÖHD ve onun gövdelendiği (devletin güvenlik güçlerine “yardımcı”) paramiliter bozkurtlar, doğrudan ABD tarafından yönlendirilen ve gayrı nizami harp ekseninde özel savaş uygulamalarını yürüten, emperyalist karargahlar ile yerli büyük sermaye ve cunta şeflerinin darbe stratejilerine hizmet eden bir örgütlenme içindeydiler. Bülent Ecevit’in 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi katliamından çok kısa bir süre önce 1 Şubat 1978’de yaptığı basın toplantısındaki açıklaması şöyledir:

“Türkiye’de dışa dönük olarak oluşturulan ve gayrı nizami savaş ve savunma kavramı öyle anlaşılıyor ki, geçmiş yıllarda ülkemizin yine bunalımlı bir döneminde o yılların bazı sorumlularınca içe dönük olarak uygulanmıştır (2 Şubat 1978, Milliyet)” (Parlar, 2006, 123-125)

 

KAYNAKÇA

Parlar, S (1997) Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, Biblotek Yayınları, İstanbul.

Parlar, S.(2006) Kontrgerillanın İşgal Kuvvetleri, Bağdat Yayınları, İstanbul.

Kılıç, E.(2008) Özel Harp Dairesi-Türkiye’nin Gizli Tarihi, Güncel Yayıncılık, İstanbul.

Yamak, K. (2006) Gölgede Kalan İzler ve Gögeleşen Bizler, Doğan Kitap, İstanbul.

(YENİÇAĞ – Ulus IRKAD – 19.5.2019)