Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi 2 inci tura kaldı. Türkiye 28 Mayıs’ta yeniden sandık başına gidecek.
İlk turda beklediğini bulamayan muhalefet, şansını 2 inci turda da deneyecek. İlk turda beklemediği bir başarı sağlayan AKP ve Erdoğan ise 2 inci turda da olsa zaferini kutlamayı hesaplıyor.
Seçim öncesi beklentiler Millet ittifakının ilk turda hem cumhurbaşkanlığını, hem de meclis çoğunluğunu almasıydı.
Olmadı. Her ikisini de kaybetti. Buna rağmen cumhurbaşkanlığı için 28 Mayıs’ta Erdoğan ile Kılıçdaroğlu yeniden yarışacak.
İlk turda Erdoğan % 49.5, Kılıçdaroğlu ise % 45 oy aldı. İki aday arasında neredeyse 2.5 milyon oy fark var.
Bu fark kapanabilir mi?
Matematik olarak elbette kapanabilir. İlk turda sandığa gitmeyen 6-7 milyon seçmen sandığa gider ve Kılıçdaroğlu’na oy verirse, ya da Oğan’a verilen 2.8 milyon oyun tamamı Kılıçdaroğlu’na oy atarsa seçimi Kılıçdaroğlu kazanır.
Ama siyasi olarak bunun gerçekleşmesi oldukça zordur.
İlk turda meclis çoğunluğunu Cumhur ittifakının alması ve Erdoğan’ın da çok az farkla ikinci tura kalması, muhalefet açısından zor bir 2 inci turu işaret ediyor.
Türkiye’de ve dünyada “tarihi seçim” olarak nitelendirilen bu seçim neden beklendiği gibi muhalefetin zaferiyle sonuçlanmadı.
Birincisi birbirinden çok faklı görüşlere sahip 6 siyasi partinin bir araya gelmesiyle oluşturulan Millet ittifakı kendi tabanlarına bile yeterince güven vermedi.
İyi partinin Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı son ana kadar tekrarladığı “Kılıçdaroğlu bu seçimi kazanamaz, biz kazanacak aday çıkarmalıyız” söylemi hem adayı, hem de ittifakı güvenilmez kıldı.
Sinan Oğan’ın aldığı 3 milyona yakın oyun önemli bir kısmının İyi parti tabanından gittiğini düşünüyorum.
Muhalefetin aday belirleme sürecini uzattıkça uzatması ve sonunda Akşener’in önce masayı terketmesi, sonra da geri dönmesi ama adayı içine sindiremediğini ima etmesi güvensizliği daha da artırdı.
İyi parti dışındaki sağ partilerin ciddi bir tabanlarının olmaması, buna rağmen CHP listelerinden seçime girerek, CHP seçmenlerini rahatsız edecek milletvekili adaylarının olması da ayrıca CHP tabanında da tartışmalara yol açtı.
Elbette iktidarın devlet gücünü arkasına alması, devlete karşı güçlü bağlılık duyan Türk halkının iktidar partilerine oy vermesini sağladı.
Devletin valisi, kaymakamı, askeri, jandarması, polisi, hakimi, savcısı kimin yanındaysa, özellikle kırsal kesimde yaşayan insanlar da onu destekler. Bu eskiden bu yana hep böyleydi. Bugün bu bağlılık daha da belirginleşti.
Genel olarak bütün seçimlerde seçmeni en çok etkileyen ekonomidir. Ekonomi ne kadar kötü giderse, yurttaş tenceresine bırakınız et, tavuk, balık, sebze bile koyamaz hale gelirse, iktidardan o kadar uzaklaşır.
Bu genel eğilim maalesef Türkiye’de işlemedi. Evinde tencere kaynatamayacak duruma gelen insanlar buna rağmen iktidarın yanında durmayı tercih etti.
Bunun nedeni muhalefetin yeterince güven verememesi ve iktidarın da aksine “bu sıkıntıyı da çözerse Erdoğan çözer” güvencesini vermesidir.
Deprem bölgelerinde de durum bundan farklı olmadı. 10 ili, 13 milyon insanı etkileyen ve asrın felaketi olarak nitelenen deprem sonrasında yaşananlar kısa zamanda unutuldu. Yeni binaların temelleri çok kısa sürede atıldı ve binalar yükselmeye başladı. İktidar yine bunları göstererek “yaparsa Erdoğan yapar” güvencesini verdi.
Özetle ilk tur sonuçlarının beklenenin aksine çıkmasında en önemli 3 faktör şunlardır diye düşünüyorum.
- İktidarın devletin gücünü arkasına alması.
- Muhalefetin güven vermeyen, git-gelli davranışları
- İktidarın her şeye rağmen “yaparsa Erdoğan yapar” özgüveni vermesi.
- Muhalefetin HDP konusunda takındığı “görmezden gelme” tavrı, iktidarın da bu zayıf karna doğru çok şiddetli yumruklar atması ve seçmende yarattığı algı.
Şimdi yapılması gereken bu tablonun değişmesi için kalan kısa sürede çok ciddi adımlar atılmasıdır.
Başarılabilir mi?
Evet başarılabilir. Bunun tek şartı çok çalışmak ve bütün muhalefetin tek vücut olarak çalışmasıdır.