%20 Yeterli Bir Toplum

Salih Sarpten

Yeterlik;  ihtiyaçları karşılayan, gereksinimlere yanıt veren, bir işi yapmak için özel bilgisi olan kişiyi ya da bir işlevi yerine getirme gücünü ifade eden önemli bir kavramdır.

Peki, ama bu önemli özelliğin varlığına kim karar verecek? Bilimsel değerlerin yön verdiği çağdaş toplumlarda bu görev üniversitelere veya benzeri eğitim kurumlarına verilmiştir… Biz de ise Kamu Hizmeti Komisyonu’na…  

Geçtiğimiz hafta sonu Kamu Hizmetleri Komisyonu’nca “Kamu Yeterlik Sınavları” yapıldı…  “Kamu Yeterlik Sınavları” bilindiği gibi kamu görevine girişte önemli bir koşul olan ve adayların tam da yukarıdaki tanımda olduğu gibi yeterlik düzeylerini gösteren (zaten bu sınavlar adını da bu olgudan almaktadır) sınavlardır. Üst, Orta, Alt ve Ortaokul olmak üzere dört farklı düzeyde yapılan bu sınavlarda 60 puan ve üzerinde puan alanlar “yeterli” olarak nitelendirilmekte ve başarılı kabul edilmektedir. Hafta sonu yapılan bu sınav sonuçlarına şöyle bir bakalım.

Ortaokul Düzeyi: Bu düzeydeki sınava ortaokul mezunu adaylar katılır. Bu düzeydeki sınava 25 aday katılmış ve sadece 6’sı başarılı olmuş. Kabaca bir oranla bu düzeydeki başarı oranı %24

Alt Düzey: Bu düzeydeki sınava lise veya melek lisesi mezunu adaylar katılır. Bu düzeydeki sınava 717 aday katılmış ve sadece 113’ü, yeterlilik sınırı olan 60 puan ve üzerinde puan aldı. Yani bu düzeydeki başarı oranı %16

Orta Düzey: Bu düzeydeki sınava ise üniversite veya 4 yıllık yüksek okul mezunu olan adaylar katılmaktadır. En yüksek katılım bu düzeyde gerçekleşti ve sınava 905 aday katıldı. Ancak katılanların 165’i, yeterlilik sınırı olan 60 puan ve üzerinde puan aldı. Bu düzeydeki başarı oranı ise %18 oldu…

Üst Düzey: Bu düzeydeki sınava da üniversite mezunu olanlar katılmaktadır ancak orta düzeyden farklı olarak kamudaki hizmet sınıflarının 1. Derecelerinde görev almak isteyen adaylar katılmaktadır. Bu düzeydeki sınava katılan adayların büyük bir grubu tıp fakültesi, hukuk fakültesi mezunları veya diğer fakültelerden mezun yüksek lisans, doktora derecesine sahip adaylardır. Bu düzeyde sınava katılan 431 adaydan sadece 83’ü başarılı oldu. Yani bu düzeydeki başarı oranı da %19

Durum gerçekten vahim görünüyor değil mi? Ne ortaokul, ne lise ne de üniversite mezunlarımız açısından hayrın bir sonuç yok gibi… Bu durumda da yanıtlanması gereken birçok soru çıkıyor karşımıza:

Bu sınavlara giren bireylerin eğitimlerinde mi bir sorun var yoksa bu sınavlarda mı?  Mesela 100 puan alacak yeterlikte insanımız mı yok? Yoksa bu sorular gerçekten ölçmek istediğimiz olguları ölçemiyor mu?

Biz toplum olarak %20’lerde yeterli bir toplum muyuz? Yoksa bu sınavların yeterliği mi esas sorun?

Öte yandan, sadece “Yeterlik Sınavları” değil, göreve atanma, yükselmeyle ve düzey belirlemeyle ilgili Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından yapılan tüm sınavların; toplum tarafından şaibeli ve güvenilmez olduğu tartışması bir kenara, “kapsam” sorunu yaşadığı da aşikardır…

Sınav sorunları; bireylerde istenilen ve aranılan özellikleri ölçmekten çok uzakta… Oysa esas olan kapsamdır… Çünkü nasıl ölçtüğünüzden çok, neyi ölçtüğünüzün daha büyük önemi vardır. Ne yazık ki bu sınavlar; “ezber bilgisi”, “soru çözme hızı” ve “dikkatten” daha fazlasını ölçmüyor. Oysa girişimcilik, sosyal ve kültürel katılım, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme gibi üst düzey düşünme becerilerini, topluma daha etkili bir şekilde katılmasını ve katkıda bulunmasını sağlamak için yazılı kaynakları bulma, kullanma, kabul etme ve değerlendirme becerilerini ölçmeyi sağlayabilmeliyiz.

Bütün bu anlamsızlık, Kamu Hizmeti Komisyonu’nca yapılan sınavların “geçerlik ve güvenirlik” çalışmalarının yapılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Oysa bir ölçme aracının olmazsa olması geçerlik ve güvenirliktir. Bu iki olgudan yoksun bir ölçümün sağlıklı ve tutarlı olması söz konusu değildir. Eğitim bilimi adına ortaya çıkan bu saçma durum, tam da bu yüzdendir…

Vurgulamaya çalıştığım bu unsurlar akılcı ve bilimsel bir perspektifte dikkatte alınıp çözüm üretilmezse, %20 yeterli bir toplum olmaya devam edeceğiz…

 ---------------------------------------

Aklınızda Bulunsun
 

Öğrenci Sayısının Artması Yeterli Mi?

2014 ÖSYM-LYS sonuçlarına göre ülkemizdeki üniversitelere yerleşen öğrenci sayısı son 6 yılın en yüksek seviyesine ulaşarak 7 bin 925’e oldu. Bu artış trendi sevindirici olmakla birlikte gözlerden kaçmaması gereken bir durum daha var…

2014 yılı için KKTC üniversitelere toplam 17 bin 348 kontenjan ayrılmıştır. Bu kontenjanların 9 bin 423’ü boş kaldı… Daha basit ifadeyle aslında KKTC üniversitelerinde okumasına istediğimiz öğrencilerin yarısından azı üniversitelerimizi tercih etti…

Üzerinde durulması gereken esas olgu bu… “Öğrenciler neden bizim üniversitelerimizi tercih etmiyor?” sorusuna anlamlı ve bilimsel yanıtlar bulmamız gerekiyor…

Öte yandan ülkemiz üniversitelerini tercih eden öğrencilerin; profilleri ve hazır bulunuşluk düzeyleri de büyük önem taşımaktadır… Bizim üniversitelerimizi tercih etme nedenleri, bilim üretmeye katkı düzeyleri dikkatlerden kaçmamalıdır.  Aksi halde, rakamsal olarak sevindiren bu artış anlamlı bir sonuç ortaya çıkartmayacaktır…

-----------------------------------------

Biliyor muydunuz?
 

Türkiye’deki En “Girişimci ve Yenilikçi Üniversite” ODTÜ

TÜBİTAK tarafından, üniversitelerin girişimcilik ve yenilikçilik performanslarına göre sıralandığı ‘Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi’ne göre 83.09 puanla ODTÜ ilk sırayı aldı. Endekse göre 81,44 puanla Sabancı Üniversitesi ikinci, 76.39 puanla Boğaziçi Üniversitesi üçüncü sırada yer aldı.

ODTÜ Mezun Profili Araştırma sonuçlarının etkili olduğu belirtilen değerlendirmede ODTÜ mezunlarının yaklaşık %30’u daha öğrenci ilen iş buluyor sonucu vurgulandı. Araştırma sonuçlarına göre ODTÜ mezunlarının %98’i bir yıl içinde işe başlamış oluyor.  Mühendislik Fakültesi Mezunları 1 ay 15 gün ile 2 ay arasında iş bulurken, Eğitim Fakültesi Mezunları yaklaşık 2 ayda işe giriyor. Fen-Edebiyat, İktisadi ve İdari Bilimler ile Mimarlık Fakülteleri mezunlarının ortalama işe girme süresi ise 3 ila 4 ay arasında…

---------------------------------------------


Anlayana - Gülmece

Amiral ve Onbaşı


Gece tatbikatı yapan savaş gemisinde, gözetleme kulesindeki askere hitaben komutanın şu emri duyulur:
- Asker, yakınımızda herhangi bir gemi var mı?
- Sanırım evet komutanım... Tam karşımızda yanıp sönen bir ışık görüyorum

Biraz hiddetlenen komutan yeni emrini vermekte gecikmez:
- Hemen mesaj gönder, 20 derece doğu tarafımızda olmazsa çarpışacağız.
Bunun üzerine karşıdan mesaj gelir:
- Haklısınız çarpışmak üzereyiz, 20 derece batıda olmanız lazım.
Daha da öfkelenen komutan şu emrin gönderilmesini ister:
- Ben amiralim ve bu da benim gemim, hemen 20 derece doğuya gitmeni emrediyorum.
Karşı taraftan durumun anlaşıldığını belirten ve şu cümleyle biten yeni bir mesaj gelir:
- Ben bir deniz onbaşısıyım ve burası da bir deniz feneri her şeye rağmen rotanızı değiştirmeyecekseniz birazdan çarpışacağız...