*** Türkiye “kayıpları”nı bularak toprağa vermeye başlıyor…
PINAR ÖĞÜNÇ
Nusaybin'de bir cenazedeyiz. Sanki ölen tek kişi değil, sanki dün ölmüş. Abdurrahman Coşkun, 1995'te gözaltında kaybedilmiş, kemikleri kuyudan çıkmıştı.
Nusaybin’in caddelerinde, ara ara dar sokaklarında yüzlerce, belki bin kişiyle birlikte kıvrıla kıvrıla saatler geçmiş, aynı taşın ucuna çökmüşüz yorgunluktan. 60’larında bir kadın sordu: “Ne zaman şehit olmuş?” “1995’te” dedim, “Dargeçit kayıplarından, Abdurrahman Coşkun, kemikleri bulunmuştu, bu sabah ailesine teslim ettiler”dedim. “Bak o olduğunu bilmeden geldim” dedi. Çarşıya çıkmış, elinde poşet var, terziye vereceği kumaş. Kalabalığın omuzlarında bir tabut, sarıyı, kırmızıyı, yeşili görünce alacağını vereceğini bırakıp konvoya katılmış hemen. Hangi ölü, ne zaman öldüyse, ne kadar uzağı olabilir ki...
Gün, sabah 9’da Mardin, Kızıltepe Adalet Sarayı’nın kapısının önünde başlamıştı. Annesi Hediye Coşkun, kardeşleri, akrabaları, başka kayıpların yakınları... Nusaybin Belediyesi’ne ait araçtan çıkarılan çıplak ağaçtan bir tabut içeri girdi önce. Bir süre sonra omuzlarda sloganlarla, gözyaşsız bağırtılarla tekrar araca yüklendi. Kaybedilişinden 19 yıl sonra Nusaybin’e gömülecekti.
Eski Türkiye, yeni Türkiye
Dargeçit... 19 yaşındayken bir grup asker tarafından götürüldüğü mağarada mayın patlamış, Abdurrahman Coşkun yanındaki iki arkadaşının ölüsünü ve tek gözünü orada bırakmıştı. Koruculuğa direnen babası Ali Coşkun işkenceyle öldürülmüştü. İki sene sonra eve yapılan baskında Abdurrahman’ı da aldılar, önüne yatan annesini tartakladılar. 29 Ekim 1995’i takip eden o birkaç gün içinde gözaltına alınan kimi akraba, ikisi lise öğrencisi, üçü çocuk sekiz kişiden bir daha haber alınamadı. Seyhan Doğan, Abdurrahman Coşkun, Mehmet Emin Aslan, Abdurrahman Olcay, Nedim Akyön, Hikmet Kaya, Süleyman Seyhan ve Davut Altınkaynak. 90’lı yıllar boyuca Mardin ve ilçelerinde 55 sivil böyle gözaltına alınıp sonra kaybedilmişti. Çok azının kemikleri bulunup da başında taş olan bir mezar çukuruna gömülebildi.
Süleyman Seyhan, Mehmet Emin Aslan, Seyhan Doğan’dan sonra, Dargeçit kayıplarından bu dördüncü cenaze. 2013’te Kızıltepe’ye bağlı Tizlerin (Aysun) Köyü’nde bir su kuyusunda üç kişiye ait kemikler bulunmuş, birinin Abdurrahman Coşkun’a ait olduğu da Adli Tıp Raporu’yla kesinleşmişti. Tabutun içinde birkaç kemik vardı. Çok hafifti belki ve çok ağırdı.
Önce 12 Mart’ta teslim edileceği söylenmiş kemiklerin, sonra 14’üne kadar sarkmış. Teknik sebepler diyen varsa da, Başbakan’ın çarşamba günkü Mardin mitingiyle ilgisi olabileceği de konuşuluyor. Şimdi sırası mı gibi... Erdoğan’ın “Mardin hizmete mi oy verecek ideoloji siyasetine miiii?” diye binlere seslendiği miting... “Ya eski Türkiye, ya yeni Türkiyeeee” diye şart koştuğu miting... Coşkun’un kaybında şüpheli isimler arasında yer alan dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, CHP’den Sivas Çepni Belediye Başkanı’ydı, bu seçimde tekrar adaylığından vazgeçildi. Keza dönemin Dargeçit Jandarma Bölük Komutanı Mehmet Tire de AK Parti’nin Gümüşlük Belediye Başkanı. Kendisi Bodrum Belediye Başkanı aday adayıydı ama aday yapılmadı. Ama iki isim de üzerlerindeki şüphe aydınlanmadan yıllarca siyaset yaptılar, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın baskıları olmasaydı, çok muhtemel devam ederlerdi. Hatta edebilirler de bundan sonra; görürüz.
Tek Türkçe slogan
Gerçekten ne zaman öldürülmüştü Abdurrahman Coşkun? 19 yıl önce mi, 19 gün mü? Cenaze evinde tabutun konduğu odada usul usul ağlaşılıyor, yaşlılar bir o oda, bir diğerinde fenalaşıyordu. Sarı kırmızı çiçeklerle süslenmiş tabutun ucuna Öcalan’ın fotoğraflarından biri iliştirilmiş; üzerinde PKK ve YPG flamaları... Nusaybin sokaklarında YPG yazılamaları da var; muhabbette illaki bir ara parmak uzatılıp Qamişlo (Kamışlı) yanı işaret ediliyor Rojava’nın. Sınıra bakınca bir tel örgü, iki yüz metre...
Kadın erkek, çocuk yaşlı, iyice artan kalabalık evin önünden camiye yürüyor. Neredeyse tüm Nusaybin’i yürüyerek geçtikten sonra da mezarlığa... Yeni şehitlik diyorlar. Ortada üniformalı tek bir polis, emniyete ait tek araç yok. Siviller varsa da iyice görünmez kılmışlar kendilerini. Yüzlerini sarmış gençler ara ara en öne geçiyor, havai fişek patlatıyorlar, adet yerini bulsun gibi. Hediye Coşkun, yürüyemeyecek kadar bitkin; yılların, bir ömrün yorgunluğu var. Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan ta Kızıltepe’den beri bir kolunda. Önünden geçtiğimiz evlerden sokağa inenler oluyor, balkonlardan zafer işaretiyle sarkanlar, dükkânının kapısını çekiverip eklenenler. Gittikçe kalabalıklaşıyoruz. Diğer Dargeçit kayıplarının fotoğrafları da ellerde. Öfkeli sloganlardan sadece biri Türkçe yükseliyor: Katil devlet hesap verecek! Devlete, anladığı dilden mesaj vermek ister gibi.
20’LERİNİN BAŞINDA KALDI
Dualarla, sloganlarla mezar kazılıyor, etrafını çevirecek briketler yan duvardan içeri elden ele taşınıyor. Yağmur durmuş; açtı mı Nusaybin’in güneşi de başka ısıtıyor. Yaşasaydı 40 yaşında olacaktı. Lacivert ceketli, kravatlı o vesikalığındaki gibi, yirmilerinin başında kaldı. Devletin 19 yıl önce öldürüp de hesap vermediği Abdurrahman Coşkun.
(RADİKAL – Pınar ÖĞÜNÇ – 21.3.2014)