2017 YGS sonuçları açıklandı. Üniversite adaylarının, aldıkları puanlara göre nasıl bir üniversitede okuyabileceklerine daire telaşları şimdiden başladı denebilir.
Nedir bu YGS, nasıl bir sınavdır?
Türkiye üniversitelerine girmek için gerekli olan aşamaların ilkine YGS yani Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı denir. YGS; Türkçe, temel matematik, sosyal bilgiler ve fen bilimleri olmak üzere 4 temel bölümden oluşur ve üniversite maratonunda ter döken her aday bu bölümlerden sorumludur. Ayrıca her test türünün farklı bileşiklerinden 6 farklı puan türü ve toplam 160 soru bulunmakta. Adaylara 160 soru için 160 dakika yani tam 2 saat 40 dakika süre verilir. Buradaki kilit nokta soru başına düşen sürenin 1 dakika olması. Dolayısıyla en kısa sürede, en doğru yanıtı bulmayı gerektiren, çoktan seçmeli yapısıyla eleyici sınavlara en güzel örnektir.
2017 YGS’ye tam 2.162.895 aday girdi. Sadece bu sayı bile Türkiye üniversitelerine giriş için ne denli büyük bir eleme sistemi kurulduğunun en önemli göstergesidir. Ancak sadece öğrenci sayısı bakımından değil, aday öğrencilerin sınav performansları açısından da dikkate alınması gereken önemli boyutları da vardır.
ÖSYM’nin verilerine göre sınava giren tüm öğrencilerin testler bazındaki doğru yanıt ortalamaları şöyledir:
- Türkçe testi doğru yanıt ortalaması: 17
- Sosyal Bilimler testi doğru yanıt ortalaması: 12
- Temel Matematik testi doğru yanıt ortalaması: 5
- Fen Bilimleri testi doğru yanıt ortalaması: 4
Yukarıdaki ortalamalar, Türkiye eğitiminin içinde bulunduğu durumu özetler niteliktedir. Fen Bilimlerinden 4, Matematikten 5 ortalama ile Türkiye’yi bilgi toplumu haline getirmek pek kolay olmayacaktır.
Peki, KKTC eğitimi için durum nedir?
Yüksek Öğretim ve Dış İlişkiler Dairesi 2017-YGS’nin KKTC ile ilgili bilgileri, bakanlığın resmi web-sayfasında yayımladı. Bilgiler arasında her puan türünde KKTC’den ilk 10’a giren öğrencilerin isimleri ve okullarının yanı sıra sınavla ilgili sayısal veriler de bulunmaktadır. Bu veriler incelendiğinde şu bulgulara ulaşmak mümkündür:
- Ülkemiz liselerinden 2017 YGS’ye giren öğrencilerin %20’si, 150’nin altında puan alarak herhangi bir üniversite programı tercih etmek hakkı elde edemedi…
- Ülkemiz liselerinden 2017 YGS’ye giren adayların sadece %57’si, 180 ve üzerinde bir puan elde ederek LYS’ye girmeye hak kazanmış oldu.
Bu bulgular üzerinde iyice düşünmemiz gerekiyor. Sınava giren adayların sadece yarısından biraz fazlasının oluşturduğu bir grubunun başarılı sayıldığı bir yapı ne derece sağlıklıdır?
Tüm puan türlerinde KKTC’den ilk 10’a giren öğrencilerin okullarına bakıldığında da iki önemli bulgu dikkat çekiyor.
- İlk 10’a giren öğrenciler arasında özel okul öğrencisi yer almıyor.
- İlk 10’a giren öğrenciler arasında baskın bir ağırlıkla devlet (resmi) koleji öğrencileri yer alıyor.
Hal böyle iken, sıklıkla yapılan özel okulların devlet (resmi) okullarından daha iyi olduğu söylemleri aslında sadece bir algıdan öteye gitmediği söylenebilir… Öte yandan “aslında GCE-A Level programlarının ağırlıklı olarak yer alması gereken ve bu nedenle de farklı bir eğitim koridoru olarak sistemde yer alan kolejlerde YGS’ye girecek öğrencileri ne işi var ?” sorusuna anlamlı yanıtlar verilmelidir.
YGS sonuçları, herhangi bir öğrencinin veya okulun, başarısını ya da başarısızlığını asla göstermez. Ancak bütün genel ortaöğretim yapılanmamızı üzerine inşa ettiğimiz bu zeminin ne kadar çarpık olduğunu göstermesi açısından bu bulgular dikkate alınmalıdır.
Biliyor muydunuz?
Öğrenmede Doğru Bildiğimiz Yanlışlar
Hollandalı eğitim bilimci Doç. Dr. Piet Kommers’in “öğrenme kültürü” hakkındaki makalesinde oldukça sıra dışı bir tanımı var... Kommers’e göre “öğrenme, sizle beraber her yere gidebilmelidir” diyor…
Kommers, “Çocuklar neden öğrenir?” sorusuna çok çarpıcı bir yanıt veriyor, “Öğretmenden kurtulmak için…” Böyle bir yanıtın doğruluğunu da şu gerekçelerle açıklıyor: “Çünkü öğretmenler çoğu zaman öğrencinin neyi bilip neyi bilmedikleri ile ilgilenmezler. Onlar, sadece sıradaki konuyu öğretmeye odaklanırlar…” Dahası Kommet, öğrenme ve öğretme ile ilgili ciddi yanlış inanışlarımız olduğunu dile getiriyor. İşte doğru bildiğimiz yanlışlar:
• Oturarak daha iyi öğrenilir.
• Öğrenme tamamen sesiz ortamlarda olur.
• Çalışkanlar daha iyi öğrenir.
• Tüm sınıfa uygulanan yöntem en iyisidir.
Oysa bunların hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Dahası birçok araştırma yukarıda bahsedilen uygulamaların hatalı olduğunu ortaya koymuştur… Sonuç olarak Kommers’e göre öğrenmenin, oyun ve çalışma ile beraber düşünülmesi gerektiği ve etkili öğrenmenin de bu üç kavramın arakesiti olduğudur…
Aklınızda Bulunsun
Estonya Eğitim Sistemi
Bu hafta eğitim sistemine kısaca bakacağımız ülke Estonya… İşte Estonya Eğitim Sistemi’nin özelliklerini…
Finlandiya kadar gündeme gelmese de PISA 2015’te Avrupa’nın en başarılı iki ülkesinden biri oldu. Baltık ülkesi, kuzey komşusunu okuma hariç, diğer iki alanda geride bırakmayı başardı. Öğrenci başına düşen harcamalar, OECD ortalamalarını yakalayamıyor. GSYH’den eğitim için ayrılan pay ise yüzde 5.2.
Peki, Estonya güçlü ve zengin rakiplerine karşı nasıl mücadele ediyor? OECD, PISA ile ilgili yayınladığı ülke notunda eşitliği ön plana çıkaran bir sistem ve kazanımlara odaklanan bir müfredatın bu başarının ardında yer aldığını belirtiyor. Ülkede, geliştirilmesi 3 yıl süren ve 2011’de uygulanan müfredatta AB’nin ortaya koyduğu öğrenci kazanımları dikkate alındı. Ayrıca yeni müfredatta çağa uygun beceri ve yeterliliklere sahip iyi birer vatandaş yetiştirilmesine odaklanıldı. Öğrenci başına düşen yıllık harcama: İlköğretimde 7 bin 138, ortaöğretimde 6 bin 417, yükseköğretimde 11 bin 607 dolar.